SÜLEYMAN ORAKÇIOĞLU

Devlet Sivil Toplum Dayanışmasına Bir Güzel Örnek Daha Verelim
 
2004 yılının Mart ayında Çin’in yarattığı haksız rekabete karşı en güçlü tepki olan İstanbul Deklarasyonunu yayınladığımız gün söylediğimiz bir söz vardı. Aynı sözü İstanbul Deklarasyonu Ekim ayında DTÖ’nün resmi gündemine girdikten sonra da; ABD Çin’e karşı safe- guard uygulayacağını açıkladığında da söyledik. Dedik ki “Bizim mücadelemiz haksız rekabete, ticaret dengelerini bozan haksız uygulamalara karşıdır ve haksızlık devam ettiği sürece bizim mücadelemiz de devam edecektir.”
 
İstanbul Deklarasyonu üç kıtaya yayılan bir karşı duruş hareketi olarak gelişir ve 52 ülkelik bir koalisyon haline dönüşürken biz aslında yalnızca 2005’i hedeflemiyorduk. Evet, İstanbul Deklarasyonunun ortaya çıkışı 2005 sendromuna karşı bir emniyet sübabı geliştirmekti ama bu girişimin zaman içinde ulaştığı etkinliği ve yaygınlığı gördükçe aslında bunun daha uzun yıllar dünya tekstil ve hazır giyim ticaretine yön verebilecek küresel bir mesleki sivil toplum hareketi olarak yaşayabileceğini gördük.

Sevinerek söylemeliyim ki tüm bu süreçte öncü ve lider görevlerimizi başarıyla yerine getirdik. Yine sevinerek söylemeliyim yine tüm bu süreçte dış ticaret bürokrasimizi ve siyasilerimiz bu sivil toplum hareketine çok büyük destek verdiler. Mesleki bir sivil toplum örgütü olarak çizdiğimiz rotayı onaylayan devletimiz ihtiyaç duyduğumuz her noktada stratejik desteğini ortaya koydu. Türkiye’nin DTÖ’ye yaptığı resmi müracaat işte bu uyumlu ve etkili işbirliğinin en iyi sonucuydu.

Uluslararası alanda Çin tehdidini sınırlayacak mücadelemizde büyük başarılar kazandık. Bugün artık bütün büyük pazarlar birbiri ardına Çin’e karşı kendilerini koruyan uygulamaları yürürlüğe sokuyorlar ve bunlar Çinli ihracatçılar için kimi zaman kotalardan çok daha ağır hükümler taşıyor. Kendi pazar ve üreticisini koruyan ülkelerden biri de Türkiye. Dış ticaret bürokrasimiz ve hükümetimiz 2005 için de çok iyi hazırlandı ve sektörümüzün sivil örgütleriyle el ele gerekeni yaptı ve koruma önlemlerini 2005’in ilk gününde hayata geçirdi.

Bütün bu başarılı işbirliği ve çalışma süreçlerini anlatmamın çok önemli bir sebebi var. Biliyorsunuz liberal ekonomik sistemde aslında pazarınızı belli tahditlerle korumanız istenmeyen bir durumdur. Mallar tüm dünyada serbestçe dolaşabilmelidir. Başarıyla üretenin, etkili olarak satabilenin kazanacağı bir ortamdır bu aslında. Dersine iyi çalışan işletmeler ve sektörler aslında pazarın serbest olmasını isterler. Fakat serbest pazar ekonomisinde var olabilmek için rekabetçi koşulların yaratılması gerekir.

Ne yazık ki Türkiye’nin sahip olmadığı tek şey belki de budur. Türk hazır giyim üreticileri olarak her türlü insan ve makine varlığına sahibiz. Uzun yıllar içinde elde ettiğimiz çok kıymetli bir bilgi ve tecrübemiz var. Ancak ne yazık ki rekabet etmemizi zorlaştıran maliyet ve vergisel yükler altındayız. Bugün hazır giyim sektörümüz aylık bir milyar dolar ihracat sınırını yakalamış, üzerindeki tüm baskıya rağmen yüzde 14 büyümüşse bu sadece ve sadece firmalarımızın can siperane mücadelesinden kaynaklanmaktadır. Her vesile ile hatırlatıyoruz. Türkiye istihdam sorununu ancak ve ancak tekstil ve hazır giyim sektörünün geliştirdiği yeni iş olanakları sayesinde aşacaktır. Yakın ve orta vadede bizim sektörümüzün alternatifi görünmemektedir. Biz bunun sorumluluğu ve bilinci içindeyiz. Ancak hem istihdam yaratıp hem de dünyanın en ağır istihdam vergisini ödemek hiçbir aklın çözemeyeceği kadar zor bir açmazdır. OECD ortalamasının yüzde 18 olduğu bir yerde Türkiye’de istihdam vergilerinin payı yüzde 43’ü bulmaktadır. Çalışanınıza 100 lira vermek için devlete 43 lira ödediğiniz bir ortamda hangi istihdamı yaratacaksınız ve hangi rakibinizle rekabet edeceksiniz.

Bu sorunun cevabı üzerine çok düşündük ve Başbakanı’mıza bu konuda detaylı bir rapor ve sektörümüzün önerisini sunduk. Türkiye için stratejik bir sektör olan hazır giyim üzerindeki bu yükün bir yıl süreyle kaldırılması durumunda sektörün bu süre içinde yüzde 20’yi bulan istihdam artışı sağlayacağını, üstelik artı beş milyar dolarlık bir ihracat girdisi sağlayacağını ifade ettik. Biz bu yönde sektörümüze güveniyoruz.

Taahhüdümüzün arkasında duracağımızdan bir şüphemiz yok. Şimdi beklediğimiz bir kez daha siyasilerimizin bize gereken desteği vermesidir. İnancımız odur ki kendimizi yeterince anlattık ve tablonun bütününü sayın Başbakanımıza sunduk. Bu açıdan içimiz rahat.