SPORVİZYON Bilgin GÖKBERK
Yazar
Piazza Navona, Marco, Kaya ve Ben
 
Roma’daydık.
Kaya (Çilingiroğlu) ve ben (Gökberk).
Juventus-Ajax finali öncesi.
Gianluca Vialli’nin "sıfır" tıraşının ortalığı kasıp kavurduğu dünlerdi.
Antik Roma’dan kalma, etrafı kahvelerle çevrili Navona meydanı, Hollandalı istilasına uğramıştı.
Aniden ceplerinden tıraş makinelerini çıkardılar.
Ellerini kafalarına götürdüler.
Ve...
Kendilerini "sıfır"ladılar.
Tüm Avrupa’nın en sevdiğim Piazza’sı, saç altında kaldı aniden. Sonra kahvelere dağıldılar.
Sonra bira içmeye başladılar.
Ve...
Güzelim meydanı bitirdiler.
Tabii polis çağırıldı.
Ben ve Kaya da seyrediyoruz.
İtalya’nın o meşhur anarşi ve terör timi geldi.
Tim dediğim de beş - on kişi.
Hepsi ince, uzun, kaslı, havalı, her İtalyan gibi bol aksesuarlı ve de karizmatik tabii.
Birini tanıyordum.
Laf attım.
Bu kadar Hollandalı’ya karşı bu kadar "siz" mi? Dikkat edin kendinize.
"Gel de seyret Turco" dedi Marco.
"Aramızdan biri bile yeter de artar ya onlara..."
Sonra beş on dakika meydanda dolaştılar, Hollandalılar’ı kestiler.
Sonra aralarından biri, Hollandalılar’ın arasından birini seçti.
Sonra duvarın birine dayadı.
Ve içimizi ürperten o "godfather" diyaloğu başladı.
- Herkes evine dönecek. Sen NO!!
(kısık, genizden gelen, hafif hırıltılı bir sesle ve güney aksanıyla ve de her İngilizce harfin üstüne basarak İtalyan İngilizcesiyle konuşuyordu).
- ?
- Herkes anasını babasını bir kez daha görecek. Sen NO!!
- ?
- Herkes sevgilisiyle bir kez daha buluşacak. Sen NO!!
- ?
- Bütün arkadaşların yarın Hollanda’ya dönecek. Sen NO!!
- ?
Beş on dakika daha bu şekilde sürdü diyalog.
Hollandalı bitti.
Zavallı arada bir "Niçin ben, niçin ben" diye bağırıyordu.
- Çünkü biz öyle istiyoruz.
- Çünkü sen bunların caposusun (şef anlamında).
- Çünkü bunları sen yönlendiriyorsun.
"Ya da...
Yirmi dakika içinde al şu serserileri ve kaybol bu meydandan.
Ve... Dön evine."
Yirmi beş dakika sonra kimse kalmamış-tı Piazza Navona’da.

20-25 Türk, Roma’nın bir şehir dışı otelin-deydik.
Aynı otelde maç için kalan 2 bin-2 bin 500 Olympiakoslu.
Ve 20 - 25 Türk (ana, baba, çocuk şeklinde üstelik).
Birkaç fanatik Yunanlı asansörde beş - altı yaşlarında bir Türk çocuğuna bulaştılar anasının, babasının yanında.
Bir - iki de tokat atmışlar.
Ortalık birbirine girdi.
Bir köşeye toplandık.
Yine o timi aradık.
Bir Alfa Romeo dolusu geldiler.
Önde bir şoför, yanında biri. Arkada da iki kişi.
Hepsi dört kişi.
Önce birer espresso içtiler.
Sonra içerken Yunanlılar’ı kestiler.
Sonra içlerinden biri, Yunanlılar’ın içinden birini gözüne kestirdi.
Bir köşeye çekti.
Sonra yine aynı terane.
- Bütün arkadaşların Yunanistan’a dönecek, sen NO!!
- Bütün arkadaşların anasını babasını görecek, sen NO!!
- Vesaire, vesaire.
Yunanlı da "Niçin ?" diye sordu.
Yine "Biz öyle istiyoruz".
Yine "Sen bunların caposusun".
Ve ilave ettiler:
"Türkler 1,5 gün daha bu otelde kalacak.
Bence onları siz koruyun. Başlarına en ufak bir şey gelirse sizden biliriz ve seni tanırız. Trafik kazası bile geçirseler senden soracağız. Aklını başına topla".
1,5 gün sonra otelden çıkarken burnu-muz bile kanamamıştı.
En ufak bir şekilde rahatsız da edilmemiştik.

Fanatizm aynı fanatizm.
Taraftar da aynı taraftar.
Terör aynı terör.
Her tribünün ağaları var, her ağanın da başka ağaları var.
Aklın yolu bir.
Onlar doğru yolu çoktan bulmuşlar.