Zeynep KÖKSAL

Zeynep Köksal’dan mektup var...
 
Yoksa siz de Ankara’yı bırakıp kaçanlardan mısınız? Öyleyse bu yazıyı okumanızı öneririm.
 
Ben bir yere kaçmadım. Daha doğrusu ara ara kaçıp, tilki misali dönüyorum Ankara’ya. Diğer pek çok Ankara’lı gibi, ne kadar sıkıldığımızdan dem vuruyoruz, negatif yanlarını bir bir sayıyoruz kendi aramızda... Halbuki, bu şehrin gerçek bir büyüsü var. Ve evet, bu büyüyü de sadece Ankara’da doğup büyüyenler bilir. Deniz kenarında doğanlar anlamazlar, algılayamazlar, burun kıvırırlar şehrimize, ama biz karalılar biliriz. Ben Ankara’da doğdum ve üniversite eğitimimi de Ankara’da tamamladım. Ancak yüksek lisans derecelerim için çıktım yurtdışına. Sonra yine döndüm Ankara’ya. Ailemin yanına, işimin başına. Ailem 1962’den beri aynı evde oturuyor ve ben de Gazi Osman Paşa’da olan bu evde doğdum, büyüdüm ve yaşamaya devam ediyorum. Bu şehir benim tüm milimetrekarelerime işlemiş durumda. Ve evet, SEVİYORUM Ankara’yı, Ankara’mızı.
Ankara’da dostlarımız var! Hem de konuşmaya başladığımızdan beri tanıdığımız, birlikte ilkokula, liseye gittiğimiz, üniversiteye ve askere yolladığımız, evlendirdiğimiz, şimdilerde çocuklarını sevdiğimiz.
Ailelerimiz var bu şehirde. Akşamları özleyerek masaya oturduğumuz, veya bayrammış gibi dört gözle beklediğimiz aile toplantılarımız var. Sadece kan bağıyla akrabalarımız yok bu şehirde. Kendimizi bildik bileli tanıdığımız hayat arkadaşlarımız var.
Ankara’da sokağa çıktığınızda gerçekten de hep karşılaşırsınız bu aileden öte dostlarla. 12-13 adımda bir selam veririsiniz, hatır sorarsınız. Bu dostlarınız sadece sizi sormazlar, ananızı, babanızı, eşinizi, çocuklarınızı ismen bilir, tanırlar. Geçiştirmezler öyle ayak üstü, sizinle ilgilenirler. Hep derler ya, Ankara’nın dostlukları çok özeldir diye, doğrudur. Evet, herkes hayatınızı bilir. Birlikte büyümüşsünüzdür çünkü. Eğrisiyle, doğrusuyla, barışı kavgasıyla birlikte “olur”sunuz işte. Birlikte yaşarsınız hayatı, paylaşırsınız. Ve işte tam olarak bu nedenle de bu şehirden kopamazsınız. Evet kaçar gidersiniz, İstanbul’a yerleşirsiniz, yurtdışına çıkarsınız, ama aklınızda Ankara kalır. Tunalı Hilmi kalır... Şehir estetik olarak çok güzel olduğu için değilde, insanları nedeniyle kalır aklınızda. Ve ne gariptir ki, yine bu nedenle kaçarsınız bazen bu şehirden, yalnız kalabilmek için.
Ama sonra özlersiniz...
Hemen her Ankara’dan taşınan dostumdan duyuyorum, bu şehrin dostluklarını özlediklerini.
İşte bu yüzden özeldir bu şehir. Sizlerle güzeldir, Ankara’dır. O nedenle tamamen bırakmamalısınız bu şehri. Bu şehri bu denli güzel yapan bu özel insanlar için bağınızı koparmamalısınız.
Ne büyük mutluluktur ki, başkentimiz de ülkemiz gibi daimi olarak gelişiyor. Yine ülkemiz gibi, bazen eğri, bazen doğru bir gelişim. Müzeler, sergi salonları çoğalıyor, kültürel soyal aktiviteler artıyor, zenginleşiyor, dünyanın büyük sanatçıları başkentimizden geçiyor. Dünyanın tüm gelişmiş şehirleriyle yarışıyoruz pek çok konuda. Her bütçeye, her zevke uygun, dünyanın tüm mutfaklarından lezzetleri tadabileceğiniz çeşit çeşit restoranları, birbirinden güzel ve özenli kafeleri, lezzet yarışında olan büfeleri ile sıkılmayacağınız bir şehir Ankara. Dünyanın her ülkesinden yazarlarını, şairlerini bulup okuyabileceğiniz kitapevlerimiz, farklı müzikleri dinleyebileceğiniz, ister göbek atıp ister tango yapabileceğiniz, 40 yaşında veya 20 yaşında olun, güzelce eğlenebileceğiniz, içki içebileceğiniz barları vardır. Haftanın her akşamı farklı bir müzik dinletisine katılabileceğiniz konser salonları, her gün farklı sanatçıları izleyebileceğiniz sergi salonları, çeşit çeşit oyunlarla renklenen tiyatro salonları, sinema salonları, her markayı bulabileceğiniz alış veriş merkezleri renk katar şehre. Haftasonları koşuya, yürüyüşe gidebileceğiniz gölleri vardır Ankara’nın.
Bunların yanında kendinizi geliştirebileceğiniz eğitim programları, kursları mevcuttur.
Bu şehir birbirinden güzel ve özel markaları yaratmıştır. Ankara’yı aşan, Ankara’dan çıkan, dünyada ve ülkemizde çok büyük başarı kazanan Big Chef’s, Ajans Türk, TAV, MAG Dergi, aklıma gelenlerden bazıları.
Ne mutludur bize ki, bu saydığım markalar aynı zamanda Tügiad üyelerimizin markaları. Ankara’mızın Tügiad’ı var. Genç, dinamik, heyecanlı, bilgili, görgülü, başarılı, hırslı ve yardımsever üyeleriyle Ankara’ya gurur veren bir derneğimiz var.
Evet, kışın gri, yazın sarıdır Ankara. Ama baharları farklıdır. Hem güneşi, hem yeşili hem serinliği vardır. Hatta o kadardır ki gündüz t-shirtle gezersiniz sokaklarda, akşama yün kazakla üşürsünüz. İşte bu nedenle lahana gibi dolaşmaya alışıktır Ankara’lılar.
Ankara’yı Ankara yapan, her sene dünyanın her yerinden milyonların akın ettiği, Anıtkabir’imiz var bizim. Coşkumuzu kaybetmeden, aşkla, sevgiyle, tutku ve inançla bağlı olduğumuz cumhuriyetimiz, çocuğu, genci, yaşlısı biraraya gelip, ilkelerimizi tazeleyip, hayır dualarımızı ve şükranlarımızı sunduğumuz Ata’mızın kabri var.
Türkiye’nin her şehrinden temsilcisinin seçimle geldiği, özgür ve demokrat vekillerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz var.
Dünyanın pek çok ülkesinin elçilikleri var şehrimizde, ki bunların çoğu da yine şehrimize güzellik katan binalardır. Elçiliklerin burda olması yabancı misafirlerimizin çokluğu da bu nedendendir. Gelir, 3-4 yıl yaşar, şehrimizi zenginleştirir ve geçerler hayatımızdan.
İşte böyle. Milletvekilleri, devlet memurları, elçileri, iş insanları, sivil toplum kuruluşları, öğrencileri, sanatçılarıyla güzeldir Ankara.
O nedenle, siz siz olun terketmeyin bu şehri. Ara ara kaçın, ama hep geri gelin. Bu şehir sizlerle güzel.
Ankara’da sevdikleriniz ve dostlarınızla sımsıcak bir kış geçirmeniz dileklerimle, Fotoğraflar: STRATOS EFTHYMIOU