Deniz BAŞIBÜYÜK
TÜGİAD Kanada Temsilcisi
EFSUNLU BALE PABUÇLARI
 
Tutku, Harry Potter’ın sihirli değneği, Aladdin’in sihirli lambası, uçan halı, Gollum’un hayatını karartan sihirli yüzük ya da ışın kılıcı gibi birşeydir.
Tutku bu kadar basit anlatılır mı? diyenler var aranızda, duyar gibiyim.

Tutku ve onun bize verdiği dünyayı değiştirme gücümüz, gelmiş geçmiş en büyük sihirdir. Star Wars’daki ışın kılıcını gözleri yuvalarından çıkarak izleyenler, kendi içlerinde taşıdıkları süper güce aynı hayreti göstermezler. Bu yüzden, çoğunun yaşamında tutku bir çizgi-film mucizesi kadar bile kredi alamaz.
Işın kılıcının, yüzüğün ya da halının gücü, onu kullananın o eşyaya yüklediği inanç kadardır. Keramet eşyada değildir. Gözümüzle göremediğimiz, elimizle tutamadığımızın gücünü hissedecek kadar kendimize güvenmediğimizden; mini mini kifayetsiz eşyaların arkasına saklanıp; küçük küçük beslemeye çalışırız o kocaman gücü.

Buda heykelciklerinin göbeğini kaşıyanlar, sarı renkle zenginleşeceğine inanan katolikler, Lakshimi’nin fotoğrafını cüzdanında taşıyan Hintler, beyaz çiçekleri üzüntüyle eşleştiren Asya’lılar, Harry Potter’e üvey ebeveynin kötülükle iletmediği mektuplar damdan bacadan kuşların istilasıyla eve girdiğinde izlerken mutluluktan uçanlar….bütün bu efsunlu haller, ancak hepsinin bir sembol olduğunu, efsunun çıkış noktasının ise eşyanın ya da sembolün kendisi değil, bir insanın içindeki güç olduğunu bilirsek doğru yorumlamış olabiliriz.

İçindeki o gücü uyandırabilmek için uğraşan çok insan var. O gücün varlığından bile habersiz çok insan var. İçindeki o gücü sorgulamadan, doğallıkla kullanan çok insan var. Bu son grupda çoğunlukla küçük insanlar var, nam-ı değer çocuklar, ya da içindeki çocuğu herşeye rağmen koruyanlar.

O güç, en elle tutamadığımız, en gözle göremediğimiz formundayken, bir aracıya, bir eşyaya, bir sembole gerek kalmadan hissettiğimizde, en güçlü formundadır. O güce tutku deyin, inanç deyin, sevgi deyin… hangi formda olursa olsun, dünyada gelmiş geçmiş en büyük efsun odur.
İçimizde bir ateş topudur o ama aynı zamanda da iç serinliğimizin yegane kaynağıdır, farkedebilenler için.
Bu görünmez güç, beden ruh ve zihin üçlüsünün harika bir çete gibi çalıştırıp bizi kendi mucizemize döndürür.
Bu yüzden dışardan mucizeler beklemeyi bırakır tutkulu insan, ya da beklediği mucizelerde kendisinin etkisiz eleman olmadığını düşünür. Kendi güçlerini, varlığından habersiz oldukları, paslanmış bir silah gibi taşımazlar onlar asla.

Son 9 yıldır şahane bir tutku hikayesini yanıbaşımda izliyorum. Bu yüzden tutkuyu yazmaya karar verdim. Şimdi 12 yaşında olan kızım 3 yaşında baleye başladı. Kendi isteğiyle ve sevgisiyle dansa küçük yaşından beri devam ediyor. Onu dansa zorlayan bir dış etki olmadı. Bilakis önüne çeşitli engeller çıktı devam etmemesi için.

O sevgiyle, tutkuyla dans etti. Ben 3 yaşından bugüne onun dans yolculuğunu hayranlıkla ve destekleyerek izledim. Onun bu yolculuğunun 9 yıllık bir muhasebesini yapınca, çocukların bize ne büyük öğretiler olduğunu bir kez daha anladım. Onların yüreklerindeki sihirli değnek, kimsenin etkisinde olmadan çalışıyor. Yürekten istedikleri birşey için ruhlarını, bedenlerini ve zihinlerini bütünüyle o konuya veriyorlar.

İşte o sihirli değnek, çoğunda büyüdükçe paslanıyor. Akıl, çocukların önüne, büyüklerde olduğu gibi ruhun önündeki engel olarak çıkmıyor. Çünkü çocuklar akıllarını, ruhlarının kölesiymiş gibi çalıştırmayı doğal olarak iyi biliyorlar.

Tutku, iki kişi, aynı altyapıda, aynı kaynaklarla ve aynı bilgiyle aynı şeyi yaptığında ikisinin aldığı sonuçlardaki farklılıktır.
Matematiksel olarak tutkuyu denklemden çıkarırsanız ve görünen, elle tutulan sebeplere rağmen denkleminde tutkusu eksik olan başarısız olur.

Bir tohum örneğinde olduğu gibi aynı tohumu aynı miktarda su, aynı miktarda toprak, aynı saksıda ve aynı miktarda güneş ışığıyla büyütmesi istenen iki kişiden biri parlayan yeşil yapraklı, çiçeği göz alan bir bitkiyle son bulurken, birisi bitkiyi yaşatmakta bile zorlanmış olabilir.
Aradaki fark birinin parmağının yeşil renkli olması değil, o çiçeğe yaptığı herşeyi, içindeki efsunlu gücüde katarak yapmış olmasıdır.
Bilgiye zaman zaman yanlış şekillerde tapan insanlar bu farka isimler koymaya, bunu matematikselleştirmeye çalışsa da, bu denklemdeki bilimin en güzel tarafı, elle tutulmaz, gözle görülmez olması, onun sadece bir efsun olmasıdır.

Yaptığın işi tüm benliğinle yaptığında, araya sen farkının da katılacağından, başka hiçbir denkleme benzemeyecek kadar özel ve güzel sonuç vermesidir. Benim kızımında 3 yaşından beri dansıyla ilişkisi, saksısından en güzel sonucu alan, çiçeği göz kamaştıran bahçıvanın hüneriyle aynı dille anlatılabilir.

Tutkuyla ilgili yazdığım yazıdan kızıma bahsettim. Bazı şeyleri başarmak için sihirli değneklere, Aladdin’in sihirli lambasına, ışın kılıcına ihtiyacımız olmadığını, kendi gücümüze inançla ve ruhunu katarak yapılan herşeyin mucizenin ta kendisi olduğunu anlatmak istediğimi söyledim ona.

Bunun içinde kendisini örnek göstermek istediğimi, baleye olan tutkulu ilgisinin, nasıl güzel sonuçlar doğurduğunu, üstelik bunu yaparken ışın kılıcı yada hiçbir sihirli eşya kullanmadığını ekledim.

Beni durdurdu ve yanıldığımı söyledi. Bana bale pabuçlarının sihirli olduğunu söyledi.

İşte tam da bunu anlatmaya çalışıyordum. Yaptığınız herşeyi öyle tutkuyla yapın ki, dokunduğunuz herşey sizin içinizdeki o güçten feyz alsın, dokunduğunuz herşey, kızımın bale pabucu gibi aşka gelsin, tutkuyla yaptığınız işlere hizmet etsin.