AB BAŞKENTİNDEN Suat Lemi ŞİŞİK
TÜGİAD Brüksel Temsilcisi
AB, Türkler, Türkiye, AB Türkleri, Sanat...
 
Bu sayıdaki yazımı şimdiye kadar ki format ve konuların dışında yazma ihtiyacı hissettim. Sizlerle paylaşmak istedim en önemli sorunumuzu. Burası Brüksel, AB’nin başkenti. Burası sadece klasik müzik ve nadiren caz konserlerinin verildiği Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı, tarih 29 Ekim 2007, Cumhuriyet Bayramımız. Sahnede Sertab ERENER ve Demir DEMİRKAN, bir yıllık çalışmalarıyla 1000’den fazla Anadolu ezgisinden 12 tanesini seçip jazz-rock formatında yeniden düzenlemiş ve Birleşik Devletlerde montajlarını tamamlamış ve albümlerinin dünya prömiyerini yapmak için Brüksel’e gelmişler. Amaçları, Türk ezgilerini tüm dünyaya tanıtmak. Konser sırasında bir yandan sahneye projeksiyonla ebru sanatından örnekler yansıtılıyor, bu Türk sanatı da tanıtılmaya çalışılıyor. Zaten projenin/konserin adı da “Paint on Water”. Konser izleyicilerinin büyük çogunluğu Sertab ERENER adını görüp konserle ilgili herhangi bir bilgi almaya gerek görmeden gelmiş Belçika’da yaşayan vatandaşlarımız. Sahneden İngilizce ve Türkçe olarak yapılan anonslara verilen karşılıklardan salonun %90’ına hakim olduğumuzu anlıyoruz. Birkaç İngilizce eser dinledikten sonra, sahneden yapılacak olan Cumhuriyet Bayramı tebriği gelmeden salondan birileri “Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!” diye bağırıyor ve sözümona sahneden beklenen kutlama mesajındaki gecikmeyi protesto ediyor.Sertab ERENER protestoyu yumuşatmak için bu tür anonsların sahneden yapıldığını hatırlatıyor ve “kimdi o sabırsız bakıyım?” diye esprili bir şekilde konuyu kapatıyor. Birkaç İngilizce şarkı daha dinledikten sonra salondan bir grup “Türkçe şarkı isteriz!” diye tempo tutuyor. Sertab ERENER de o akşamki konserin olağan bir Sertab ERENER konseri olmadığını programdaki şarkıların İngilizce olduğunu, dinleyicilerin arzu ederlerse başka bir konserinde Türkçe şarkılarını dinleyebileceğini belirtiyor. Bir sonraki esere geçiliyor. Bu arada İngilizce şarkıları protesto edenler salonu terkediyorlar. Son derece saygı duyuyorum, bir konser beğenilmezse nezaketle salon terkedilir, konseri zevkle dinleyenlerin izleme hakları çiğnenmez. Ancak böyle kalmıyor olaylar, salondan bir bayan çığlık çığlığa Sertab ERENER’e İngiliz mi olduğunu ve niçin Türkce şarkı söylemediğini soruyor, üstüne de bir sürü söz sıralıyor ancak ne dediği anlaşılmıyor. Sertab Erener hiç birşey anlamadığını söyleyince de hanım efendiden bu satırlara yazamayacağım okkalı bir küfür işitiyor! Burası AB’nin başkenti Brüksel, klasik müzik konserleri verilen güzel sanatlar sarayı! Sahnedekiler Türk, izleyenlerin coğunluğu Türk, Allahtan yabancıların çoğunluğu Türkçe bilmiyor da biz bize rezil oluyoruz! Bu arada yabancılar çok da umurumda değil onu da belirtmek isterim. Birkac İngilizce şarkı daha dinledikten sonra sahneye projeksiyonla yansıtılan ebru örneklerinin ustası olan beyefendi sahneye davet ediliyor. Beyefendi kısa bir nezaket konuşması yapmaya başlıyor ve ebru sanatının Orta Asya’dan beri süregelen bir Türk sanatı olduğunu söylüyor ki bir başka hanım “ya Türkçe şarkılarımız” diye konuşmayı kesiyor, tüm salonun protestosuyla da susuyor. PKK terörü, şehitlerimiz, kuzey Irak’a girme planları, hepimiz son derece gerginiz, üstüne de o gün 29 Ekim, dolayısıyla duygusalız. Konsere gitmek bile gelmiyor içimden ama belki biraz gevşerim diye gittiğim konserden tansıyonum iki puan daha yükselmiş olarak çıkıyorum dostlarımla birlikte konser biter bitmez. Sonradan öğreniyorum ki konser sonunda bir de “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye tezahürat yapılmış. Sanki sahnedekiler PKK teröristleri, sanki bu ülkenin insanları değil, sanki bu ülkeyi tanıtmak için uğraşmıyorlar, sanki eurovisionda bu ülkeye birincilik getirmemişler. Herkes tüm hıncını sahneden çıkarıyor. Buna düpedüz ne denir hepimiz biliyoruz. İnsaf, cehaletin böylesi….. Ertesi gün ise daha da üzücü, Belçika’da yaşan Türkler’in değişik birçok elektronik posta grubu var. Bunlardan üyesi olduğum bir tanesine, sevdiğim bir arkadaşımdan, Türkiye’de çok iyi bir eğitim alma şansına sahip olabilmiş bir arkadaşımdan, Sertab ERENER’e veryansin eden zehir zemberek, son derece kışkırtıcı bir mesaj geliyor. Dehşet içinde okuyorum yazılanları. Dayanamayıp bir yanıt yazma ihtiyacı hissediyorum olup bitene bir son verebilmek amacıyla, ama sonrasında e-posta grubu birbirne giriyor. Artık aklınıza neler gelebilirse, konseri beğenenlerin “entel-dantel” olmasından, Sertab ERENER’in artık sadece “Sertab” olmasına, yani yabancılaşmasına kadar. Fatih AKIN, ünlü Türk asıllı Alman yönetmen. Son filmi ”Yaşamın Kıyısından” son derece başarılı. Karamsar bir film olabilir, ancak İstanbul tanıtım filmi çekmek istememiş belli ki, sosyo-politik bir film yapmış. Konu güncel, kurgu başarılı, öykü dokunaklı. Başarılar ardından geliyor, Cannes’dan en iyi senaryo, Avrupa Parlamentosu’ndan özel ödül. Filmi beğenip beğenmemek kişisel birşey. Bu film için de ülkemizin kendini duayen ilan etmiş kişilerinden bazıları ağır eleştirilerde bulunmuşlar. Ancak sinema uzmanlık alanları değil, spor uzmanlık alanları! Ülkemiz öyle bir duruma geldi ki kendini herşeyi bilen ilan edenler her konuda yazıp, çizip, eleştirebiliyorlar. Bu gruptaki herkes her konuda uzman. Uzmanlar ise ya duyulmuyor, ya da duyurulmuyor! Eğitime saygı kesinlikle yok. Sadece bir şekilde ünlü olmak ve her konuda ahkam kesmek geçerli. Bu deneyimlerle bir kez daha en temel sorunumuza geri dönüyorum: EĞİTİM, EĞİTİM, EĞİTİM. AB’ne girme yolunda en cok çalışmamız gereken alan: EĞİTİM. Yoksa ne sanatçımıza, ne uzmanımıza, ne birbirimize, ne kendimize saygımız kalacak. Herkese bol sanatlı günler dilerim.