SPORVİZYON Bilgin GÖKBERK
Yazar
Yine Alman Lisesi ve yine O nesil
 

Okul 08:00`de başlıyordu.
Her sabah, Kadıköy`den Karaköy`e 07:15 vapuruyla gidiyordum.
Ucu ucuna.
Bazen...
Sis olurdu ya da lodos.
O zaman 07:00 vapuruna binerdim.
Çok sis çok lodos olunca da 06:45 veya 06:30 vapuruna.
Öyle bir programlamışlardı ki hepimizi...

* * *

Bir sabah yine vapurlar çalışmadı.
Göz gözü görmüyordu yine. Kalkan ilk vapura bindim(06: 45).
08:05`de dersteydim.
Sınıfta, şimdi yaşıyorsa Kalli`nin yaşında olması gereken, en sevdiğim Hocalardan Herr Umlauf vardı.
Hocaların içinde en mantıklı gibi olanı.
- Niye geç kaldınız Herr Gökberk?
- Sis vardı.
- Bir önceki vapurla gelseydiniz.
- Öyle yaptım.
- Demek, ondan da öncekiyle gelmeliydiniz.
- Normalde geldiğim vapurun 2 öncesiyle geldim.
- 3 öncesiyle gelseydiniz.
- Kalkmadı.
- ?
- İlk kalkan vapura bindim.
- Dün geceden, sis olacağını bilmiyor muydunuz?
- Hayır.
- Bilmeniz gerekmiyor muydu (genelde sorardık hakikaten bir gece önceden, hava durumunu)?
- Gerekiyordu.
- Madem vapurla geliyorsunuz, bir gün önce, hava durumunu öğrenmeniz lazım değil mi?
- Evet.
- Eee?
- Sordum "yarın sis yok" demişlerdi.
- Meteoroloji yanılabilir, hazırlıklı olmanız lazım her şeye.
- Haklısınız.
- En iyisi, sizin belki bu yakaya taşınmanız.
- Haklısınız.

* * *

5 dakika gecikme için 45 dakika konuşmuştuk yine o sabah.
Çin işkencesi gibiydi.
Valla billa.
Her birkaç dakika bile geç kaldığımda, her sabah, sabah sabah aynı nakarat...
Çekilecek gibi değildi.
Yine valla billa.
Ama...
Görünüşte, bize saçma gibi gelse de söylediklerinde Herr Umlauf haklıydı.
İtiraf etmeliyim.
Onun mantığı böyleydi.
Ve...
Böyle büyüdüm.

* * *

Floransa`daki ilk günümde her İtalyan`ın bana baktığını fark ettim.
Önümden bakmayan, arkamdan bakıyordu.
Bi tuhaf oldum.
Sonra...
Baktım, bütün Almanlar`a bakıyorlar.
Sonra rahatladım.

* * *

Mesela pantalonlarım kışın üşütmez, yazın terletmez, yağmur tutmazdı.
Mesela ayakkabılarım yazın hava alır, terletmez, aynı zamanda kışın sıcak tutar (nasıl oluyorsa aynı anda) nasır masır yapmaz, parmakları rahatsız etmezdi.
Ne biçim pantolonsa, ne biçim ayakkabıysa...
Ortak özellikleri tuhaf olmalarıydı.
Hele İtalyanlar`ınkinin yanında daha da tuhaf.
Çirkindi.
Kısacası.

* * *

Çocuğum yok.
Yapmak 20-30 saniye sürüyor, yapmamak ömür boyu.
Bu zorluğu göze aldığıma göre, bir bildiğim vardır.
Ama olursa...
Bir bildiğim daha var.
Alman Lisesi`ne veririm.
O kadar bozulmaya uğraştım, İstanbul`da Roma`da, yine bozulamadım.
Bu kadar bozulabildim.
Alman mantığı, hoşumuza gitmese de doğru mantık.
Ve...
Arda marda, Sabri mabri, Hasan masan, kulağımı çok çınlatırlar bu sene.
Hatta yöneticiler.
Hatta Galatasaraylılar.
Ve...
Böyle bağlayabildim ancak.
İdare edin.

Arda, Hasan ve ben

Arda, Hasan Şaş ve Herr Feldkamp...
Ne tuhaf.
Tıpkısının aynısı.
Sanki ben ve matematikçi Herr Rinnert.
Veya...
Sanki ben ve Almancacı Herr Umlauf.

* * *

Kalli Feldkamp her hafta o dünlere döndürüyor beni.
Alman Liseli günlere.
Okulun en iyi talebelerindendim, en iyi Almanca konuşanlarından da...
İkmale bile kalmamıştım onuncu sınıfa kadar.
Benden bir Pisagor, bir Goethe yaratmak istediler.
El birliğiyle.
Önce Alman Lisesi`nden kaçtım, sonra Almanya`dan, sonra Almanlar`dan.
Önce İtalya`ya ve Güzel Sanatlar`a (ne alakam varsa)...
Sonra sigortacı oldum (pes), sonra Jazz Klup açtım (valla billa)
Sonra Antik Roma ve Toscana üzerine üç-beş uzmandan biri... (rüyamda görsem inanmazdım valla)
Sonra da bu işler... (ha ha ha)

* * *

Arda ve Hasan Şaş`ın kaderi Herr Feldkamp`ın elinde.
O dünlerdeki ben gibi.
Ya bu deveyi güdecekler ya da bu diyardan...

* * *

Bu ülkede son yıllarda yetişen en yetenekli futbolcu, bakalım 30`unda ne olacak, nerede olacak?
Kalli`nin planladığı bir yerde mi?
Ya da kel alaka bir yerde mi?
Benim gibi.
Ya da Hasan Şaş...
Bu seneyi nerede bitirecek?
Galatasaray`da mı?
Ya da bitiremeyecek mi?
Benim gibi...
"Yandım Allah" diyerek kaçacak mı?

* Bilgin Gökberk’in 10.08.07 ve 24.08.07 tarihli Milliyet Gazetesi “Köyün Delisi” adlı köşesinden alınmıştır.