KIVILCIM Serdar URÇAR
HP Kişisel Sistemler Grubu Ülke Direktörü
Üçgen mi, Terazi mi?
 
Şubat 2005’de Harvard’da MBA yapmış bir Fransız’ın Avrupa’da da Harvard kalitesinde bir iş okulu yaratma niyeti ile kurduğu ve şu anda Harvard’la yarışır hale gelen INSEAD’da 3 haftalık bir Yönetici Eğitim Programına katıldım. Birçok yerde stratejik odaklılığı savunan (bazı şeylere hayır diyerek kazanmak da diyebiliriz) birisi olan beni INSEAD stratejik odaklılığı ile de büyüledi. Sadece Lisansüstü (MBA) ve Yönetici Eğitim Programlarına (Executive Education) odaklanan ve bunun dışında lisans eğitimi de dahil hiçbir işe bulaşmayan kurum, eğitim verdiği alanlarda Avrupa’da ilk 2, dünyada da ilk 5 içerisine girmeyi başarmış durumda.

Bunları anlatmaktaki amacım INSEAD reklamı yapmak değil, orada beni çok etkileyen bir analojiden hareketle iş ve yaşam dengesi konusuna biraz girmek istiyorum. Bu eğitim kapsamında bir yönetici koçluğu seansına da katıldım. Seans başlarken koçların şefi bize bir soru sordu: ‘Sizce iş-yaşam dengesini bir üçgen mi daha iyi anlatır, yoksa bir terazi mi?’ Ben de genel kalabalıkla beraber fazla düşünmeden ‘terazi’ diye yanıtladım. Sizin de denge deyince ilk aklınıza gelen terazi olmuyor mu? Ancak koçumuz, bu dengeyi en iyi üçgenin anlatacağını söyledi ve tahtaya bir üçgen çizdi. Sonra da üçgenin bir kenarına iş, bir kenarına da aile yazdı ve “Üçüncü kenara sizce ne yazmalıyım?” diye sordu. Bu noktada ben de birçok kişi gibi durakladım. Hepimiz, işten ailesine gerekli zamanı ayıran kişinin iş-yaşam dengesini doğru kurduğunu düşünmez miyiz? Biraz düşündükten sonra aramızdan biri doğru yanıtı buldu; üçgenin üçüncü kenarına da ‘kendimiz’i yazmamız gerekiyordu.

Aslında buradaki bakış açısı gayet net. Elbette çoğumuz için aile her şeyden önce geliyor ve zaten ona bile bu koşturmaca içinde gerekli zamanı ayırmakta zorlanıyoruz. Ancak aslında aile de aynen iş gibi bizden yüksek talepleri olan ve tüm benliğimizle %100 katılımımızı isteyen bir kurum. Bu ikili baskı altında biraz rahatlamak ve her iki taraf için de gerekli olan enerjiyi yeniden yaratmak için kendimize zaman ayırmamız ve hakikaten kendimiz için bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bunu yapmayı başaramadığımızda da sağlıklı ve kaliteli yaşam için gerekli olan kişisel denge maalesef kurulamıyor.

Sahi sadece kendiniz için ne yapıyorsunuz? Bu soruya “Bir şeyler yapıyorum” yanıtı veren şanslılardan mısınız, yoksa “Şaka mı yapıyorsun?” diyen koşuşturuculardan mısınız? Eğer ikinci tip yanıtı verenler arasındaysanız, benim size kişisel bir önerim olacak. Bu tuzaktan kurtulmanın yolu kişisel kararlılıkla bir yaşam planı yaparak, bunu somut şekilde uygulamaya geçirmek.

Yaşam planından ne kastediyorum? Aslında üç soruyu doğru yanıtlamak lazım: Hayattan istediğim ne, beni en çok neler mutlu ediyor? Ortaya çıkan bu listeyi nasıl önceliklerime göre düzenleyebilirim? En öncelikli konulara en çok zamanı ve enerjiyi ayırmayı nasıl başarabilirim?

Bu konular içerisinde kariyer ve aile ilgili konular muhakkak olacaktır. Ama bunların yanı sıra sadece kendimiz için istediğimiz ama hiç zaman ayıramadığımız bir şey de muhakkak listede olacaktır. İşte o her ne ise ona nasıl zaman ve enerji ayırabileceğinizi belirlemek, sonra da uygulamak tabiri caiz ise kendinize yapacağınız en büyük kıyak olacaktır.

Bu zaman ve enerjiyi yaratabilmenin önkoşulu, üçgenin diğer iki kenarında bulunanlar ile niyetinizi paylaşmak. Bir başka deyişle, kendinize zaman ve enerji ayırmanın, aslında onlar için de daha olumlu bir ‘Siz’ çıkaracağını ortaya koyarak anlaşmak. Yani, örneğin yöneticiniz/ patronuz ile haftada iki akşam geç vakte kadar işte kalamayacağınızı ama bu zamanı kendiniz için değerlendireceğinizi ve buna ihtiyacınız olduğunu konuşmak. Aileniz ile de ne yapmak istediğinizi ve ne zaman yapacağınızı konuşmak ve ortada bir noktada buluşmak. Bu biraz iş planı yapmaya benzedi; sıkıcı ve çok planlı gözüktüğünü biliyorum. Ancak kaliteli bir yaşam da biraz ciddiyet ve emek gerektiriyor galiba...