PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Nerede Hata Yaptık?
 
Bu yılın son çeyrek dönemi öncesindeki küresel görünüm belirsizlik ve kırılganlığın arttığına, sistemik riskin büyüdüğüne işaret ediyor. Sabırla durumun düzelmesini ve işlerin açılmasını bekleyenlerse bunalıyor. Hareket yeteneği daraldıkça “nerede hata yaptık?” sorusu artan bir sıklıkla gündeme gelecek gibi görünüyor. Sürdürülebilir olmayan rotada ilerlendiği ve sorunların ağırlaşması önlenemediği sürece bu ve benzeri sorulara verilecek yanıtların kimseyi rahatlatmayacağını da biliyoruz. Ama yine de farkındalıklarını arttırmak ve aklını daha etkin kullanmak isteyenler için bu soruyu yanıtlamaya çalışacağız.

Evet büyük hatalar yaptık: Bir şeyleri büyük bir tutku ile isterken neleri hiç istemediğimizi unutma gafletine düşerek temel ilkeleri tükettik. Kısa vadede önemsiz gibi görünen küçük uyanıklıklar yaptık, herkes benzerini yapmaya başlarsa ve nasıl bir kaosun ortaya çıkabileceğini pek düşünmedik. Geleceğe ipotek koyan rekabet koşullarının olumsuzlaşması, gelir dağılımının bozulması gibi sorunları oluşması ve ağırlaşmasına izin verdik; yenilik peşinde koşarak bir şekilde her açmazdan çıkabileceğimizi sandık. Bindiğimiz dalı kestiğimizi farkedemedik, uyaranları dinlemedik... Gerçeklerden kaçmanın, göreli güç avantajına güvenerek herkesi aptal yerine koymanın büyük bir kabusa dönüşebileceğine inanmak istemedik. Olası talep daralmasının yalnız özel sektörü veya üretimi değil, kamu ve mali kesimleri de çok sıkıntılı durumlara düşüreceğini görmezden geldik. Sorunları küçükken çözmezsek sorunların bizi çözeceğini unuttuk...

Tüm bu yanlışları yaptıktan sonra ortaya çıkan büyük bütçe açıkları ve kamu borç stokları, mali sektörde yeni rekorlar kırmaya aday sorunlu krediler görmek şaşırtıcı ve sürpriz gelmemeli. Zora düşmemizi önleyecek ilkeleri tükettikçe, meçhule giden ve çok sancılı bir süreç yaşamak zorunda kalacağımızı düşünmeliydik. Ancak olmadı, güçlü ve başarılı olmak tutkusunun yarattığı derinlik sarhoşluğu bizi bugünlere getirdi. Büyümeyi olduğundan daha yüksek, enflasyon ve işsizliği ise olduğundan daha düşük göstermek, bu yolla birbirimizi aldatmakta bir sakınca görmedik. Oy isteyen siyasiler, bilançolarındaki olumsuzluğu gizlemek veya kolay kazanç elde etmek isteyenlerin varlık değerleri üzerindeki kısa vadeli hassasiyeti etkili oldu; gerçeklerden uzaklaştık. Mali sektör verilmemesi gereken krediler verdi, ekonomiler hazır olmadan küreselleşme olarak tanımlanan kuralsızlık geldi; evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Rekabet koşulları kademeli olarak olumsuzlaştı; faaliyet gelirleri azaldıkça faaliyet dışı gelir yaratmak üzere balonculuk merakı başladı, gelir dağılımı bozuldu. Parasal genişleme başta zorunlu ihtiyaç maddeleri olmak üzere emtea fiyatlarını yükselttikçe yoksulluk sınırının altında giderek güçlenen bir yoğunlaşma yaşandı. Güç dengeleri kontrolsüz bir şekilde değişti, sorunlar ağırlaştı... Bu ve benzeri hatalar hem gelişmiş, hem de gelişmemiş ekonomilerin nefesini kesmeye, çıkar çatışmaları ise uzlaşmazlığı beslemeye başladı... Reklamlarla finanse edilen medya sayesinde geniş kesimler uyuşturuldukça tehlike büyüdü; günü kurtarmak için geleceği tükettik, o gelecekte ne yapacağımızı hesap etmedik. Herkes çözümü başkasından bekleme uyanıklığını yapınca evdeki hespların çarşıya uymadığı anlaşıldı. Bugün için beklentileri yönlendirerek sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmakta çok zorlanıyoruz ve böyle devam edemeyeceğini biliyoruz; fakat sorunların kökenine inip kalıcı çözüm için de hiç bir şey yapamıyoruz. Sanki şuursuzluğun zaman tünelinde kaybolduk, çok geç olsa da bize doğru yolu gösteren pusulayı kendi irademizle bozmanın ödenemez bir bedeli olduğunu hissetmeye başladık. Herkesi aptal yerine koymanın dünyanın en aptalı olmak anlamına geldiğini reddetmenin insanlık düşmanı olmak anlamına gelebileceğini sıkıntı çekerek ödeten hatalar, galiba en büyük eğitimmiş...