PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Bardak Taşıyor!
 
Son açıklanan ekonomik veriler bardağın taştığına işaret ediyor. 2005 Temmuz ayı itibariyle sınai ürün ihracatı gerilemeye başladı. Bir önceki yılın aynı ayına göre Haziran ayı sınai üretimi ise yüzde 1,6 düzeyinde kaldı. Yerli üretici tıkanma noktasına geldi fakat dış ticaret açığı ve cari açık büyümeye devam ediyor.
Emek yoğun sektörlerdeki çözülme hızlandı. Tahsil edilemeyen senetler rekor düzeyde artarken sorunlu kredi hacmi seri bir şekilde büyümeye devam ediyor. AB ve IMF çıpaları ise tarıyor. Terör ise tırmanışını sürdürüyor. Gerek hükümet gerekse finansal piyasalar bu olumsuzluklara karşı arkasını dönmekle yetiniyor, bildiğini okumaya çalışıyor. Borsa’daki yükselişi ve döviz kurundaki gerilemeyi alkışlamakla yetiniyor. Bu aymazlık ortamında rakamlar anlamını kaybederken, gerginlik tırmanıyor.

Dış piyasa koşulları ise genelde olumsuz: aşırı gevşek para politikaları sayesinde kırılganlık kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Petrol fiyatı 65 dolar düzeyini deniyor, ABD Merkez Bankası onuncu kez faiz yükselterek kısa vadeli oranları yüzde 3,5 düzeyine çıkarıyor.
Eksik rekabet koşulları gelişir, küresel düzeyde işsizlik artarken gelir dağılımı bozulmaya devam ediyor. Bu olumsuzlukların karşılıklı olarak birbirini besleyerek yapısal sorunları ağırlaştırdığı gerçeği günü kurtarmak adına görmezden geliniyor. Türkiye ise mevcut ekonomik program uygulaması ile iki ayağını bir pabuca sokarak yarışı kazanacağına ikna edilmeye çalışılıyor!

Gerek küresel düzeydeki, gerekse içerideki manzara pek iç açıcı değil. İktisat teorisi böyle durumlarda dengesizliğin giderek büyüyeceğini söylüyor; sorunlardaki ağırlaşmaya göz yumarak günü kurtarmanın felakete davetiye çıkarmak dışında bir sonuç üretemeyeceği biliniyor.
Fakat pazar ekonomisi anlayışının mevcut sorunları çözmekte aciz kalışı ve mevcut pozisyonlar nedeniyle alternatif yaklaşımların göze alınamayışı, hareket yeteneğini daraltıyor. Olumsuz ihtimaller arasından daha olumsuzu mecburen tercih ediliyor. Benimsenen yaklaşım ise, reel kesimdeki dengesizlikleri iyice büyütüyor. Küresel talepteki daralma eğilimine rağmen, arz artıyor, sınai ürün fiyatları gerilerken hammadde fiyatları yükseliyor.

Nefes almak bile zorlaşıyor. Küresel düzeydeki bu olumsuzluklara rağmen Türk Lirasının tempolu bir şekilde değerlenmeye devam etmesi yerli üreticiyi isyan noktasına getiriyor. Yerli üretici küresel güçlere kurban olarak sunuluyor. Mevcut yaklaşımlarda ısrarlı olunursa neler yaşanacağı belli. Başta emek yoğun üretim yapan sınai kurumlar olmak üzere faaliyetler durmak durumunda kalacak. İşsizlik kitleselleşecek. Gelir ve tasarruf erimesi iç talebi daraltacak. Bu durum konsolide bütçe açıklarını ve kamu finansman ihtiyacını büyütecek, borcu çevirmek imkansız hale gelecek.Taşıma su ile değirmen dönmeyecek.
Artan dış ve iç borçlanma ihtiyacı karşılanamayacak. Kısacası ekonomi duracak...
Bunları çözüm olarak topluma yutturmaya çalışanlar bir daha insan içine çıkamaz hale gelecek... Gerçeği yansıtmayan sahte rakamlar ve yapay beklentiler bunların yaşanmasını engellemeyecek.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız gelişmelerin yaşanmasını istemiyor isek tüm yetkilileri anlayacakları dilden uyarmak gerek.
Anlamak istemiyorlar ise anlamalarını sağlamak için her yolu denemek lazım. Ya anlayacaklar ve gerekeni yapacaklar, ya da gidecekler...