ÇUVALDIZ Celal BEYSEL
TÜRKONFED Başkanı br> Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu
Eyvah, Çinliler Geliyor mu?
 
Yıllardan beridir sanayici ve işadamımızın korkulu rüyası Çinliler, kotaların da kalkmasıyla iyice gündemimize oturdu. Bu "bir tabak pilava bütün gün çalışmaya razı olan" insanların yegane çıkış yolu ucuz işçilikleri olduğuna ve gerek batılı ülkeler, gerekse bizim gibi "geçiş dönemindeki" ülke insanları "bir tabak pilava talim etmeye" niyetleri olmadığına, olmaması gerektiğine göre, bu konuda yapılacak fazla bir şey yok.
30 yıl önce bizdeki ucuz işçilik sayesinde Avrupa’dan Türkiye istikametine yollanan örneğin tekstil üretimi, bugün Pakistan, Hindistan ve Çin’e kaydı, kaymaya da devam edecek. Ucuz tekstil ürünü yapmak üzere kurulu fabrikalar Almanya’da nasıl yok olduysa, bir gün bizde de kaybolacak. Korkunun ecele faydası yok. Bu durumda yeni stratejiler belirlemek yerine popülist yaklaşımlarla suyu tersine akıtma çabalarının hüsranla sonuçlanacağını söylemek için kahin olmaya gerek yoktur sanırım.
Ne yapmalıyız? Aslında reçete malum da gerçekleri kabul edip savaşmaya hazır mıyız noktasında sıkıntı doğuyor, her zamanki gibi. Ülkemiz sanayici ve işadamı artık ucuz olmayan işçiliğimize bakıp, ucuz malları ucuz işçiliğin bulunabileceği ülkelere bırakmak ve daha fazla katma değeri olan üretimlere yönelmek mecburiyetindedir.
Bu konuda bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız vardır. Katma değeri yüksek üretimin gereği, çağın teknolojisini kullanabilen, yaratıcı gücü eğitim ile güçlendirilmiş eleman ile çalışmaktır. Bu da iyi mühendis, tasarımcı, ara eleman demektir. Ama Eğitim sistemimiz bu tür elemanı yetiştirememektedir. Mesleki eğitim pahalıdır. Zaten gençler de çeşitli nedenlerle meslek liselerini ve Meslek Yüksek Okullarını tercih etmemekte, normal liseye devam edip ya "ne iş olursa yaparız abi" konumunda çalışmaya başlamaktadırlar. Ya da üniversiteye gidip, "sonunda diploma versinler, askerliği yedek subay olarak yapalım da ne olursa okuruz" modunda, mutsuz ve verimsiz bir talebe hayatı geçirmektedirler.
O halde sanayici ve işadamı köşesinde oturup beklememeli, kendi elemanını yetiştirmek için kamunun önüne geçmeli, kamunun, üniversitenin, diğer sivil toplum örgütlerinin, hükümetlerin, hatta Avrupa Birliği’nin imkanlarından faydalanarak ülke gereksinimine göre eleman yetiştirme amacına yönlenmelidir. Çalışanın araç olarak görüldüğü devirler geride kalmıştır. Bu konuda Vakıf ve diğer kuruluşlarca atılmakta olan birçok adım olmakla beraber, genel kabul görmüş bir model olmaması nedeniyle çabalar tekil kalmakta, iyi örneklerin çoğaltılmasında sıkıntı çekilmektedir. Doğru modelin bulunmasında Avrupa Birliği ülkelerinin modellerinden ve fonlarından yararlanabiliriz.
Tabii ki bizler bu yönde çalışmalarımızı başlatırken, çekik gözlülerin bir tabak pilava fit oldukları günlerin de sonunun geleceğini unutmamalıyız. Bir gün onlar da mesleki eğitim konusunda bilinçlenip gençlerini katma değeri yüksek işlere yönelteceklerdir. Önemli olan mesleki eğitim konusundaki zihniyet değişikliğini süratle yapabilmemizdir. Ancak geçmiş hükümetlerin bu konuda yeterince hızlı davranmamış olduklarını, bu hükümetin de bu konuya geniş perspektiften bakmak yerine YÖK kanunu ve başörtüsü problemleri gibi dar alanda sıkışıp kaldığını izlemekteyiz, maalesef.
Bir müddet sonra Çinliler’e ucuz tekstil satma çabasına girmekten sanayicimizi, işadamımızı, ama öncelikle işçimizi koru, ya Rabbim!