MAVİ YOL Dr. Can Fuat GÜRLESEL
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı
EKONOMİDE NEREDEN NEREYE
 
2001 ekonomik krizi Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan önemli bir dönüm noktası olmuştu.

Ekonomide radikal dönüşüm artık kaçınılmaz hale gelmişti. Dönemin koalisyon iktidarı Kemal Derviş’in dışarıdan katılımı ile oluşturulan kapsamlı bir reform paketini hayata geçirmek zorunda kalmıştı. Başta Merkez Bankası’nın bağımsızlığı olmak üzere çok sayıda önemli değişikliği içeren reformlar ekonomide toparlanmanın ilk adımı olmuş, ancak buna rağmen siyasi istikrar sağlanamadığı için erken genel seçim kararı alınmıştı.

2001 ekonomik krizinin siyasi sonuçları ise 2002 Kasım ayında yapılan genel seçimlerde ortaya çıktı. Tüm merkez partiler silinirken Meclis’e iki parti girebildi ve tek partili yeni bir iktidar oluştu. Bu yeni siyasi dönem ekonomide de hızlı bir iyileşme ve normalleşmeyi beraberinde getirdi. Bunda küresel ekonomik koşullarında etkisi oldu ve ekonomide hızlı bir büyüme dönemine ulaşıldı.

Ekonomide 2003-2007 yılları arasında 1983-1987 yılları arasına benzer bir ivmelenme yakalandı. Ekonomide yapısal reformlar sürdürüldü. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile uyguladığı enflasyon hedeflemesi politikası sonucu enflasyon uzun yıllar sonra ilk kez kalıcı olarak tek haneli rakamlara indi. Bu dönemde yoğun özelleştirmeler yapıldı. Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması da güven ve beklentilerde önemli bir iyileşme getirdi. Türkiye’ye yüksek bir yabancı sermaye girişi gerçekleşti. Ekonomide bu dönemde yüzde 6,8 ortalama büyüme sağlandı. Milli gelir hesaplamasındaki değişim ve Türk Lirasının da değer kazanmasının hesaplama etkisiyle kişi başı milli gelir on bin dolar üzerine çıktı. Aynı dönemde küresel ekonomide ve ticarette görülen hızlı büyüme ve genişleyen finansman olanakları da ekonomideki bu göreceli yükselme dönemini destekledi.

Ekonomide 2008 yılından 2013 yılına kadar bu kez bir duraklama dönemine girildi. Kişi başı milli gelir on bin dolar seviyesinde takıldı ve Türkiye için orta gelir tuzağı tartışılmaya başlandı.

Bu dönemin doğal olarak en önemli belirleyicisi 2008 yılı Eylül ayında başlayan küresel ekonomik kriz olmuştu. Türkiye ekonomik krizin etkisi ile 2009 yılında yüzde 4,8 küçüldükten sonra 2010 ve 2011 yıllarında hızlı ekonomik büyümelere geri dönebilmişti. Ancak 2009 başından itibaren ekonomik reformların yavaşlaması, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin durağanlaşması ve Türkiye’nin Ortadoğu ağırlıklı dış politika önceliği ile birlikte ekonomide ivme kaybedilmeye başlandı. Türkiye yılda 150 milyar doları aşan kısa vadeli dış borcu alabilmesi halinde çevirebildiği ekonomik gücünün çok ötesinde hayaller peşinde koşmaya başlayıp ekonomik reformları unutunca durağanlık dönemi de pekişmeye başladı.

Bu dönemde küresel krizin etkilerini ortadan kaldırmak için özellikle ABD Merkez Bankası’nın çok ucuz ve bol dolar likiditesinin yarattığı bolluk dönemi de reformların unutulmasına yol açtı. Merkez Bankasına da fiyat istikrarı yanı sıra finansal istikrar ve büyüme gibi hedefleri de gözetme baskısı artınca enflasyon bir türlü hedefe ulaştırılamadı. Ekonomide kaynaklar üretim yerine tüketime, sosyal yardımlara ve göreceli düşük getirisi olan iktisadi faaliyetlere yöneltilince ve özellikle arsa rantı odaklı bir anlayış ekonomiye hakim olunca ekonominin dinamikleri bozulmaya başladı.

2013 yılının ikinci yarısından itibaren ise ekonomide durgunluk döneminden gerileme dönemine girildi. Ekonomide hane halklarının borçluluk oranının yüzde 50’yi aşması, dış borçların 400 milyar dolara ulaşması ve her yıl 50-60 milyar dolar cari açığın sürdürülebilir olmaktan çıkması ile ekonomi kendi içinde sert bir fren yaptı. Son üç yılda ortalama büyüme yüzde 3’ün altına geriledi. Dış politikada neredeyse tüm ikili ilişkilerin bozulması da ticaret diplomasisinin sağladığı katkıyı ortadan kaldırdı.
2015 yılında ise küresel mali koşulların değişmesi ile Türk Lirasının değer kaybı sürecine girmesi, siyasi beklentilerin bozulması, seçim sonrasına ilişkin artan belirsizlikler ve ekonomide çok başlılık ve kısır tartışmalar ile büyüme sıfırın da altına geriledi. Bu yıl muhtemelen kişi başı milli gelir de on bin doların altına inecek ve gerileme dönemi tescillenmiş olacak. Ekonomide gerileme döneminden çıkış için seçim sonuçlarını görmek gerekecek. Ancak ne yazık ki seçim sonuçlarına ilişkin beklentiler de seçim sonrasında ekonomideki gerileme döneminin sona erdirilmesine ilişkin çok fazla ümit veriyor. Siyasette önemli bir kan değişimi olmadan ekonomide toparlanma ufukta görünmüyor.