SİNAN AYGÜN

Tasarrufu Artırmadıkça OECD Ve AB’nin En Fakiri Olmaktan Kurtulamayız
 
AB ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye, gelirine oranla hanelerin en fazla harcama yaptığı ülke, ATO araştırmasına göre ürettiği her 100 euro’nun 80.5’ini harcayan Türkiye tasarruf yapamıyor.
 
En zengin AB ülkesi Lüksemburg ürettiği her 100 Ê’nun sadece 56.3’ünü harcıyor. Haneler en çok midelerine, sonra dayanıklı tüketim mallarına harcıyor. Son beş yılda dayanıklı tüketim mallarına yaptığımız harcama yüzde 89 oranında arttı. Zengin ülkelerde hanelerin tüketimleri yıllar içinde düşme eğilimi gösterirken Türkiye’de kriz yılları öncesinde tüketim artışı gözleniyor. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerle karşılaştırıldığında, 2005 yılı itibariyle kişi başına gelir bakımından “en fakir ülke” konumundayız. Buna karşılık gelirine oranla “hanelerin en fazla harcama yaptığı ülke”yiz. Her 100 Ê’nun 80.5’ini harcıyoruz.

Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) Milli Gelir İstatistikleri veri tabanından yararlanarak hazırladığı “Tüketen Türkiye” raporuna göre, Türkiye gelirinin çok önemli bir kısmını tüketiyor. Satın alma gücü paritesi hesaplamalarına göre, Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 31’i kadar kişi başına gelir yaratabilen Türkiye, ürettiği her 100 Ê’nun 80.5’ini tüketime harcıyor. Oysa Avrupa’nın en zengin ülkesi Lüksemburg, ürettiği her 100 Ê’nun 56.3 Ê’sunu harcıyor. AB’nin en zengin ikinci ülkesi olan İrlanda’da ise her 100 Ê’nun 60.2 Ê’su tüketime gidiyor.

Tüketime Türkiye’den daha fazla pay ayıran 9 AB ülkesi bulunuyor: Yunanistan, Fransa, Kıbrıs Rum Kesimi, Litvanya, Letonya, Malta, Polonya, Portekiz ve İngiltere…Bu ülkelerin içinde tüketime en yüksek payı yüzde 88.6 ile Malta ayırıyor.

Haneler çok, devlet az tüketiyor. Milli gelir hesaplarında nihai tüketim üç sektörün nihai tüketimlerinden oluşuyor. Haneler, hanelere hizmet eden kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve devlet…

Satın alma gücü paritesi hesaplamalarına göre Türkiye’de 2005 yılında kişi başına 5 bin 800 Ê’luk toplam tüketimin 4 bin 900 Ê’su haneler tarafından gerçekleştirilirken, IMF’ye verdiği taahhütler nedeniyle kemer sıkan devlet sadece 900 Ê harcıyor. Sağlık ve eğitim dahil tüm harcamaları kısan devlet, büyümeyi tüketim ile sağlamaya çalışıyor.

Yüksek tüketim oranlarına sahip ülkeler ile Türkiye karşılaştırıldığı, bu ülkelerin tüketimlerinde hane harcamaları yerine devlet harcamalarının daha yüksek pay aldığı görülüyor. Örneğin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içinde devlet tüketimi Fransa’da yüzde 23.7, Malta’da yüzde 22 iken Türkiye’de bu pay sadece yüzde 13.1…

Avrupa Birliği’nin en zengin ülkesi Lüksemburg’da 32 bin 700 Ê’nun 22 bin Ê’sunu haneler, 9 bin 600 Ê’sunu devlet tüketiyor. Türkiye, hane tüketimlerinin toplam içinde yüzde 84.5 ile en yüksek payı aldığı ülke durumunda…

AB’ye üye ülkeler arasında hanelerin oransal olarak en az harcadıkları ülke İsveç. Bu ülkede, her 100 Ê’nun 61.9’u haneler tarafından harcanırken en zengin Lüksemburg’da her 100 Ê’nun 67.3’ü, Yunanistan’da her 100 Ê’nun 80.1’i haneler tarafından harcanıyor.

Rakam olarak az, oran olarak çok tüketiyoruz. Türkiye, gelirine oranla çok tüketen bir ülke olmakla birlikte, rakam olarak 25 AB üyesi ile kıyaslandığında 5.800 Ê ile kişi başına tüketimin en düşük olduğu ülke… 2005 yılı itibariyle AB ülkelerinde “kişi başına gelir” satınalma gücü paritesi ile 23 bin 500 Ê, tüketim ise ortalama 18 bin 500 Ê olarak gerçekleşti. Aynı dönemde Türkiye 7 bin 200 Ê kişi başına gelire karşılık 5 bin 800 Ê tüketti. Buna göre Türkiye, AB ortalamasının üçte biri kadar tüketti. Kişi başına yıllık tüketimin en fazla olduğu AB ülkesi 32 bin 700 Ê ile Lüksemburg… 23 bin 600 Ê ile İngiltere ikinci, 21 bin 700 Ê ile Danimarka üçüncü sırada yer alıyor.

En çok midemize harcıyoruz. Sabit fiyatlarla yapılan milli gelir hesaplamalarına göre 2005 yılında Türkiye’de hanelerin harcamaları içinde en yüksek payı “gıda ve içki harcamaları” aldı. Haneler her 100 YTL’nin üçte birini gıda ve içkiye ayırıyor. Gıda harcamalarından sonra ikinci sırada “dayanıklı tüketim malları” geliyor. Her 100 YTL’nin 22 YTL’si dayanıklı tüketim mallarına gidiyor. 2000 yılında özel nihai tüketim harcamaları içinde sabit fiyatlarla yüzde 20 pay alan dayanıklı mallar tüketimi, kriz yılında yüzde 15’e gerilemişti. Ekonomik krizle birlikte ödeme zorluğuna düşen haneler 2002 yılında temkinli davrandığı için pay değişmedi, ancak 2003 yılından itibaren artmaya başlayarak 2005 yılı sonunda rekor seviyeye ulaştı.

Dayanıklı tüketim mallarının harcamalar içindeki payı 2001 yılından 2005 yılına kadar yüzde 89 oranında büyüyerek yüzde 22’ye yükseldi. 2005 yılında sabit fiyatlarla yarı dayanıklı tüketim mallarına yüzde 16, enerji, ulaştırma ve haberleşme grubu harcamalarına yüzde 11, çeşitli hizmetlere yüzde 10 ve konut sahipliğine yüzde 7 pay ayırdık.

Kriz öncesi tüketim artıyor. Zengin ülkelerde hanelerin tüketimleri yıllar içinde azalırken, Türkiye’de kriz yılları öncesinde hanelerin tüketimi artıyor. Örneğin 1996 yılında Lüksemburg’da hane tüketimlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı yüzde 42 iken, bu oran 2005 yılında yüzde 37.8’e geriledi. Buna karşılık Türkiye’de büyümenin ithalat ve özel nihai tüketime dayanması sonucu, ülkenin büyüdüğü dönemlerde hane tüketimlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan aldıkları paylar artıyor, kriz yıllarında en yüksek noktaya ulaşıyor, kriz sonrası ise düşüşe geçiyor.

Türkiye 1994 krizine Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içinde yüzde 70 oranında hane tüketimi ile yakalandı. 1996 yılında yüzde 67.3’e gerileyen bu oran 2000 yılında yüzde 71.5’e, 2001 yılında da yüzde 72’ye yükseldi. 2002 yılında tekrar yüzde 66.4’e düşen oran, sonra yeniden artmaya başlayarak 2005 yılında yüzde 67.4’e çıktı.

Türkiye hem OECD’nin hem de AB’nin en fakir ülkesi. Türkiye 1978 yılından bu yana OECD’nin en fakir ülkesi konumunda, 1978 yılına kadar OECD’nin en fakir ülkesi Kore idi. Savunmasına katkıda bulunmak için 1950 yılında asker gönderdiğimiz Kore‘nin geliri bugün Türkiye’nin 2.6 katına ulaştı.

Ülkemizde hane tüketimi gelire göre çok yüksek, Türkiye’nin Avrupa‘nın ve OECD‘nin en fakir ülkesi konumundan kurtulabilmesi için daha fazla tasarruf etmesi ve bunu yatırıma dönüştürmesi gerekmektedir.

Türkiye tasarruf edemediği için büyüyemiyor, halkın büyük çoğunluğunun gelir düzeyi düşük, bu nedenle tasarruf imkanı yok, devlet de ağır borç yükü nedeniyle yatırımları kısıyor.