SİVRİ SİNEK SAZ Av. Talat METE
Ayrıcalıklı Etiler Halkı !..
 
Kırk yılı aşkın, Beşiktaş İlçesi Ortaköy Mahallesinde yaşayan bir birey olarak, komşularım Etiler halkının, Ülkemiz genelinde çok ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu, RTÜK başkanı Prof. Davut Dursun’un, toplumsal şiddetin esas suçlusunu açıklama konuşmasına kadar bilmiyordum. Daha doğrusu bu durumun farkına varamamıştım.

Etiler Mahallesinde oturan, yaklaşık 11.000 Etiler’linin milli ve manevi değerleri, toplumun bu mahalle dışında oturan bütününden farklıymış. Yani 70 küsur milyonu bulan ülke nüfusunun, neredeyse tamamı “milli ve manevi değerleri” yüksek, Etiler’de oturanlar, bu değerlerden yoksun.Değerli hocamıza ! göre; nüfusunun çoğu, emekli olmuş, ununu elemiş, sakin köşesine çekilmiş kişilerden oluşan Etiler halkı, toplumun milli ve manevi değerlerinden yoksun. Hatta Etiler’in göbeğinde, Profesörler sitesinde oturan çoğu emekli, belki de bir kaçı Davut Dursun’un hocası olan profesörler de bu değerlerden yoksun, Davut hocaya göre. Davut Dursun hiç araştırmamış, ezbere dedikodu niyetine, belki de kendi cemaatinde konuşulduğu için ve Etiler de nüfusun orta yaşın epeyce üzerinde olduğunu bilmeden, yumurtlamıştır bu değerlendirmeyi.

Genelde orta yaş ve üzeri insanların yaşadığı bu mahalle halkına, hocanın yakıştırdığı bu yakışıksız ve hakaret içeren değerlendirmeyi yapmasını hangi neden tetiklemiştir acaba? Eğitim ve kültür düzeyi, ülke ortalamasının ve hocanın çok üzerinde olan bu mahalle halkının, hocanın yandaşı olduğu siyasi partiye oy vermeyişi mi acaba?

“Şu toplumun milli ve manevi değerleriyle aynı olmayan” Etiler halkı, şimdi başta Etiler Muhtarı olmak üzere hocaya, bu yargıya nasıl varmış diye yargı önünde hesap sormaya hazırlanıyor.

Şimdi yeri gelmişken hocaya sormalı; Davut hoca, sizce şu toplumun milli ve manevi değerleri çok yüksek de,televizyonlar mı bunu bozuyor? Yoksa, tersi olduğu için mi? Televizyonlar böylesine fazlaca izlenen proğramlar yapıyor?

RTÜK başkanına, ülkeden oluşan sosyal hastalıkları dışa vuran olayları aktaran, haber bültenlerini daha sıkı izlemesini öneririm.

İmdat Boğuluyoruz !

Yakında, aklı başına gelecek büyük bir çoğunluğun böyle bir bağırtıyla, avazla ortaya çıkacağı görülmeye başlandı bile. Açılıp, saçılalım derken, birden boğulma noktasına geldiğimizi iş işten geçince anlayacağız. İşte en büyük tehlike de o zaman kapımızı çalacak.

Yıllarca biriktirilen ve ötelenen ülke sorunları, içinden çıkılmaz bir halalınca, bu ulusu parçalamaya programlı emperyalist güçler, Lozan’ın intikamını almak üzere adeta bir masa etrafına toplanmak üzereler. Şimdilerde yapılan altyapı çalışmaları ve alıştırmalardır. İçeride ki bedhahlar ellerini ovuşturmaya başladılar bile. İşaret gelince, hazırlanan program uygulamaya konulacaktır. Bu uyarıyı Atatürk’ün sözleri arasında bulmak çok kolay. Bunu karamsarlık olsun diye de söylemiyorum. Aslında iyimser bir yapıya sahibim ve bu nedenle de son pişmanlık para etmez dememek için düşüncemi aktarmaya çalışıp, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken, geçtiği tüm sıkıntılı yollardan halkıyla birlikte geçmiştir. O nedenle, o kadar kısa sürede, hayranlık uyandıran o kadar büyük devrimleri yapabilmiş, başka bir dünyadan geldi biçiminde masalların söylene gelmesine sebep olmuştur..

Elbette ki, biriken sorunları aşabilmemiz için, atılımlar, reformlar yapılmalıdır. Sorarım size; Ülkemizin tek sorunu Kürt açılımı mıdır?

Ülkemizin tek önemli sorunu vardır. O da DEMOKRATİK AÇILIM dır. Nedir bu demokratik açılım. Kişi hak ve özgürlüklerine saygı ve onların korunması, örgütlenme ve kendini ifade edebilme hakkının özenle kişiye tanınması ve korunması. Hukuk üstünlüğünün ve hukuk devleti kurallarının eksiksiz uygulanması ile bağımsız yargının yaşama geçirilmesi. Bunları herkes biliyor. Yapılması gereken;

- Tüm toplum kesimlerinin benimdir diyebileceği sivil bir anayasanın acilen ve ortaklaşa, ortak akılla yapılması,
- Örgütlenmenin önündeki sınırları ve yasakları kaldıracak ve herkesin hak arayabileceği platformları oluşturacak, kişi veya kişilerin kendilerini ifade edebilecekleri ortamları yaratacak, yeni bir sivil toplum kuruluşları (dermekler) yasasıoluşturmak
- Adil ve tüm düşüncelerin temsil edileceği parlamentoları oluşturacak bir seçim yasası oluşturmak,
- Demokratik bir siyasi partiler yasası oluşturmaktır.
Herkesi kucaklayacak bir biçimde ve objektif olarak, yapın bunları bakın demokratik açılımlar nasıl halk desteği bulur ve yaşama geçer. Bunlar yapıldığında ne kürt sorunu, ne laz sorunu ne de roman sorunu kalır. Herkes yasalara saygılı biçimde, kendisini ifade edebileceği, örgütlenebileceği, temsil edilebileceği bir ortam bulduğunda, dilediği şekilde ibadet edebileceği, ana dilini kendi aralarında konuşabileceği, dilediği ismi kullanabileceği, yasaksız ve eşit hak ve fırsat yakalayabileceği ortamda olursa, kiminle kavga edecek. Bütün bunların sağlanabilmesi, yukarıda saydığımız yasaların, birlikte ve ortak akılla hayata geçirilmesinden geçer. Aksi halde, gücü gücüne yeter kargaşası yaşanır ve bir arpa boyu mesafe alınamaz. Bu güne de böyle gelmedik mi?

Tabii ki bu kadar kolay değil ve bu kadar da değil. Bunun dışında işin bir başka önemli boyutu da ekonomi. Ancak, temel yasalar yaşama geçirilince inanın ekonomi de, güvenle kendi mecrasına girer ve gelişir.

Dün Susurluklar, bu gün Ergenekonlar neden var sanıyorsunuz? Temel yasalarımız batı Dünyası ölçeğinde olabilseydi, bu davalar ve onu yaratan olaylar yaşanır mıydı Ülkemizde ? Asla yaşanmazdı. Cüret dahi edilemezdi.

Bu gün insanlarımızın kafasına bir sürü çelişik düşüncelerin üşüşerek bilgi kirliliği oluşturması, açık bir yönetim yapısına kavuşamamış olmamızda yatar.

Hiç kimse şu soruyu sormuyor. Yahu kardeşim, İhtilal yapanlar yargılanmıyor, teşebbüs edenler yargılanıyor. Bu ne biçim bir iştir. Böyle bir hukuk olabilir mi? Herkesin hesap vereceği bir ülkede yaşayabilmek ne kadar büyük mutluluk. İşte o zaman herkes birbirine saygılı ve sevgili olabilir. Tersinde ise meşhur sözdür, “ bir gün olur, sap döner, keser döner, hesap döner “ bunu yaşamamak için henüz fırsat kaçmış değil.

Yönetim kin ve kızgınlık duyguları ile yapılamaz.

Böyle duygularla bir yönetimin uzun ömürlü olması düşünülemez. Çok yakın tarihimizde buna ilişkin örnekler mevcuttur. Toplumsal güven azalmaya başlayınca, bunu arttırmak için zorbalık yapmak çözüm olmamıştır hiçbir zaman.