YAZDIK DA NE OLDU! Hadi Neşet TÜRKMEN
Ekonomik ve Siyasi Danışman
50 yıl önce, 50 yıl sonra
 
Şimdiye kadar bizim kuşak en çok neden etkilenmiştir diye düşünürken, aklıma gelenleri bu yazıda değerlendirmek istedim. Kişisel sıkıntılarımızın dışında, ortak paylaşımımızda sizlerle benzerliklerimiz var mı, gelin birlikte bakalım. 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ihtilalle yaşadığımız ilk somut kriz dönemini hiçbirimiz şüphesiz unutmadık. Ayrıca İstanbul’ da doğma veya bulunma lüksüne sahip olanlarımız da, 6-7 Eylül 1955 tarihinin acı anılarını hemen hatırlamıştır.

1964-65’lerdeki hüzünlü Kıbrıs krizi başlangıç kıvılcımlarını ve 1968 yılındaki küresel gençlik dinamizmini anımsamışsınızdır. Sultanahmet meydanındaki turistik “Hippi” görüntüleriyle özdeşleştirilen gençlik aymazlığının aslında sosyal bir patlamanın habercisi olduğu anlaşılmamıştı. Halbuki bu fırtına önce Beyazıt’ta daha sonra Dolmabahçe’de, daha sonra da Ankara’da bütün üniversitelerimizi yangın yerine çevirmişti.

Kendi izini bile bilmeyen, kontrol edilemeyen ve iyi yönetilemeyen gençlik, evrensel izlerin içine sürüklenmiş, kendi sağını, solunu ayırmak için çocukken öğretilen sarımsak soğan sembollerinden henüz kurtulmuşken Marks’ın, Lenin’in, Engels’in, Che’nin, Mao’nun, Hitler’in, Mussolini’nin ve kapitalizmin ne olduğunu anlayamadan bu doktrinlerin, teorilerin uzmanları, teorisyenleri, hatipleri ve uygulayıcıları olmak zorunda bırakılmıştır. Dünyanın örnek aldığı kendi kurtarıcılarımızın bile bu evrensel modellerin gölgesinde kalması, entelektüel kültür sayılmıştır. Başkalarının giydirdiği elbiseleri, modelleri, renkleri moda kabul edip kendine yakıştıran gençlik, bunları tavsiye edenlerin de, kendilerinin de bir tuzağa çekildiklerini yıllar sonra kavramıştı. Yine de bu saf, temiz gençliğimizin ancak bir kısmı, gerçeklikle karşılaşınca uyanıp durumu anlayabilmişti. Ancak bu süreçte hayatını kaybeden, sakat kalan, psikolojisi, onuru kırılan binlerce kuşak insanımız yok olmuştur.

1970 sonrası demokrasiye yapılan müdahaleler, muhtıralar, içerideki mezhep kavgaları, bölünme kaygıları, 1980 öncesi kıyımları, terör belaları, yoksulluk, fukaralık, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk, hayali ihracatçılık, hayali teşvikçilik, faili meçhullük gibi yönetenlerin baş edemediği nedenlerle boğuşurken sorumlulukları daha da artan kuşağımız, kendi problemlerine ailenin, çoluk çocuğunun da yükleri binince işsizlik, sermayesizlik, sosyal güvencesizlik dertleriyle uğraşırken yüksek faizler, kurlar ve vergilerle boğuşamayacak duruma gelmiştir. Gelen giden yönetimler, yığılan sorunları çözemeyince siyaset 2000’li yıllarda adeta iflas etmiştir.

Bugün “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil Müslüman çoğunluk da dini özgürlükleriyle ilgili sorunlar yaşıyor” diyerek Avrupa Parlamentosu’ndaki meslektaşlarına ülkemizi şikayet eden sayın Dışişleri Bakanımız lütfedip bir geriye bakıp onların asıl sıkıntılarının inançlarından mı ya da ekonomik sorunlardan mı kaynaklandığını ve babasının komşusu esnafın durumunu bir görse iyi olacak. Zira bu ülkenin vatandaşları son aylarda sorunlardan fazlasıyla bunalmış vaziyetteler. Milletimiz her gün bir paranoyayla sarsılıyor ama ülkeyi yönetmeye talip olanlar sanki başka dünyadaymış gibiler. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor ama vatandaşın kafası karışık olduğundan doğruyu bir türlü anlayamıyor. Küresel ısınmayla başlayan krizlere şimdi küresel ekonomi krizi de eklendi.

Küresel terör 25 senedir belimizi kırdı, kaynaklarımızı, genç evlatlarımızı yuttu bitirdi. Peki ya siz hangi sonucu aldınız? İşsizliği, kayıt dışı ekonomiyi, tarım reformlarını, eğitimi, sağlık sorunlarını, yasa dışı dinlemeleri ne zaman ve nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? Ülkemizde gerçekleri yüksek sesle kimse konuşamıyor, konuşmak istemiyor, başını derde sokmak istemiyor. Bazıları da hala buna demokrasi, insan hakları ve özgürlük diyor.

Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu sağır sultan bile biliyor, su krizi, enerji krizi, tarım ve gıda krizi kapımıza dayandı, yakında soluduğumuz havada bile sorunlar yaşayacağız. Küresel krizler bizi etkilemez veya tedbirimiz var diyerek krizlerden kurtulamayız. Toplumla konuşmadan, toplumla birlikte ikna edici projeler üretmeden, hiç kimse somut bir adım atamaz. Deneme yanılma tahtası olmaktan artık yorulduk. Belki farkındasınız belki değilsiniz ama çözüm üretme kabiliyetlerinize, güncel kaynaklar bulabilme becerinize inanıp size katılanlar bile, sizi bu gidişle yalnız bırakacaklardır. Siyaset ve iş aleminde yaptığımız (yüzeysel de olsa) samimi olduğuna inandığımız görüşler bizi böyle düşünmeye sevk etmektedir. Kısa zamana kadar desteklerini hükümetten eksik etmeyenlerin bugün tercihleri değişmekte ise ve bunu sizlere telaffuz edemiyorlarsa, bilin ki siyasi alternatif sıkıntısı çekmelerindendir. Yakınlarınızın, Bush yönetimine telaffuz ettiği “Bu adamdan yararlanın, onu deliğe süpürmeyin” cümleleri de ABD gündemlerinde son kullanma tarihinizin yaklaşıyor olmasındandır. Toplum mühendislerinin kurmak istedikleri yeni model belli ki Büyük Ortadoğu Projesi için Türkiye’de geniş tabanlı bir parlamento ve koalisyon hükümeti oluşturmaktır. Öngörüler öncelikle iktidar partisinde bölünme sonra da yepyeni bir vitrin oluşturma sürecinin başlamasıdır. Bu tablodan hoşlananlar ve hoşlanmayanlar bulunacaktır. Bizim amacımız siyaset yapmak değil, bugünkü şartların analizini objektif değerlendirmektir.

70’li yılların ikinci döneminde üniversiteli gençlerimizi hedef alan bu tuzak şimdi kılık değiştirmiştir. Yeni bataklığa siyaset adamlarımız, iş dünyamız, üniversitelerimiz sistemli bir şekilde itelenmektedir. Kendi sorularımızı aşma refleksimizi kaybettirenler artık sevinebiliriler. Sayın UNAKITAN’ın tekrarladığı “Adamına güvenme, sistemine güven” vecizesini gündemlerine alan Başkan Bush ve ekibi düşündükleri sistem için bizim adamı” bitiriyorlar. Eski Baş Danışman Cüneyt ZAPSU’nun uzak tutmaya çalıştığı yere galiba şimdi onu süpürüyorlar.

Bu sıkıntılar yüzünden 60 yıldır bizim kuşağa yazık oldu. Sıra şimdi belli ki güzel ülkenin yeni nesillerin de. Gençler ne olur bizim düştüğümüz bu tuzağa siz düşmeyin. Ama unutmayın ki “Yurtta sulh ve cihanda sulh”, ağzında zeytin dalı olan beyaz güvercinin uçmasıyla sağlanamıyor.