RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Medeniyetler Çatışmasına "Hayır"
Medeniyetler İttifakına "Evet" Diyebilmeliyiz
 
Üç semavi dine ait 30 din adamının katılımı ile 25 Eylül 2005 tarihinde Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde yapılan 1. Hatay Medeniyetler Buluşması , farklı medeniyetleri bir ideal etrafında bir araya getirmiştir. Bu ideal Babil Kulesi felaketinden bu yana, insanların özlemlerinin en önemlisini temsil etmektedir.
 
Babil Kulesi efsanesi, esasen insanlık ailesinin trajik bir biçimde parçalanarak yeryüzüne dağılışını anlatmaktadır. Babil Kulesi`nde dinler ve yollar ayrılmış, insanlık bir daha birleşmemek üzere buradan yeryüzüne dağılmıştır. Kitabımız Kuran`da, insanlığın niçin kavimlere bölündüğü açıklanmaktadır: `Sizleri kavimler halinde yarattık ki birbirinizi tanıyasınız` buyuruyor Yüce Allahımız. Buna göre, milletlere ayrılmamız bir çatışma sebebi değil, tam aksine aramızda tanışma ve diyaloğu yekün kılmak içindir. Kutsal kaynaklardaki mesaj açıktır. Bizi birbirimizden ayıran kimlik farklılıklarımız, ilahi rahmetin eseridir. Ancak eğer biz gereğini yerine getirmezsek, bu bir cezaya dönüşmektedir.

"Neden dünya bir gözyaşı vadisi olmuştur ve neden efsaneler insani acıları anlatmakta, gelecek hep sisler içinde resmedilmektedir?`` sorularını herkesin kendisine sorması gerekir. Benim bu sorulara cevabım şudur;Tarih boyunca çektiğimiz acıların, yaşadığımız savaş ve yıkımların sebebi, özünde farklılıklarımız değildir.
Farklı din, dil ve ırklara mensup olarak dünyanın farklı coğrafyalarında herkes kendi tarihsel tecrübesini yaşamaktadır. Bunun sonucunda, farklı kültür, medeniyetler geliştirdik. İnançlarımız giderilemeyecek farklılıklara sahip olabilir ve her birimiz için bunlar vazgeçilmezdir. Bütün bunlar doğru. Ancak farklılıklarımız kaçınılmaz bir biçimde bizi çatışmaya zorlamamaktadır, zorlamamalıdır. Yani medeniyetler çatışmasını arzu edenlere biz hep birlikte şunu söyleyebilmeliyiz: Medeniyetler çatışmasına `hayır`, medeniyetler ittifakına `evet` diyebilmeliyiz.``

Bugün tanık olunan çatışmalar medeniyetlerin farklılıklarının doğasından kaynaklanmamaktadır, bunlar yanlış yorum ve inanışların eseri olarak yaşanmaktadır. Kutsal kaynaklarda, yaradılıştan gelen farklılıklar bir zenginlik olarak takdim edilmektedir. Eğer bugün dünyada terör varsa, bu terör kutsal dinlerin, semavi dinlerin emri olduğu için değildir. Cahilane yapılan yorumların neticesidir. Hiçbir semavi din, insanların öldürülmesine cevaz vermez.

Eğer dünyada terör varsa, bu terörü din adına yapmak mümkün değildir. Terör kavramının önüne hiçbir dini, sıfat olarak yakıştırmaya dünyada kimsenin hak ve salahiyeti yoktur. Zaman zaman, hele hele 11 Eylül`den sonra dünyada terör kelimesinin önüne İslam getirilmektedir. `İslami terör, İslamcı terör` gibi... Bunlar yanlıştır. Kabul etmemiz mümkün değildir. Aynı şekilde Hıristiyan terör de dense, Musevi terör de dense bunu da kabul etmemiz mümkün değildir. Bugüne kadar anti-semitizmi nasıl ki bir insanlık suçu olarak kabul etmişsek, bu şekilde bunu ilan ediyorsak, İslama Fobia anlayışını da insanlık suçu olarak ilan ediyorum. Bunu da tüm insanlığın böyle kabul etmesi gerekir.
Bunun uğruna da bu şekilde bir ortak aklın geliştirilmesi gerekir. Asıl olan budur. İnsanlığın tabiatına, yaradılışına uygun olan budur. Yoksa felaket tellallarının senaryolarında yazıldığı gibi tarih, önceden belirlenmiş bir medeniyetler savaşına doğru ilerlemek zorunda değildir. Hatta gelişmelere baktığınızda, tarihin bunun tam tersi istikamette aktığını görmekteyiz. Bunun üzerinde ciddiyetle düşünmeliyiz.

Küreselleşmenin insanlığı nereye sürüklediğini gayet iyi biliyoruz. Kategorik reddediş çağrıları karşılıksız kalmaya mahkumdur, zira herbirimiz bir diğerimizi kuşatmış durumdayız, aynı nehirde yüzüyoruz. Globalleşme rüzgarı herkesi aynı yöne sürüklemektedir. Ancak şunu iyi bilmemiz lazım: Eğer bu nehri kendi yatağında bırakır, bu akışa karşı bir mücadele oluşturmaya çalışırsak, hepimiz felakete uğrarız. Hep beraber eğer baraj setlerini kurarsak, buradan gayet güzel istifade ederiz. O zaman buradan ortak enerjiyi de üretebiliriz. Susamış insanlığa buradan suyu da istediğimiz istikamette akıtabiliriz. O zaman burada insanlık için gıda olacak tüm ürünleri yetiştirebiliriz. İşte bu, ortak aklın bir neticesi olacaktır.
Tarih çevrimsel bir hat üzerinde sanki tekrar başa dönüyor,insanlık binlerce yıl aradan sonra yeniden aynı dili konuşan tek bir aile, yeryüzü tek bir coğrafyaya dönüşüyor. Dünya adeta küçük bir köy haline geliyor. Bunu hep birlikte yaşıyoruz. Bütün olumsuz yan etkilere rağmen, küreselleşme insanlığa tarihi bir fırsat sunmaktadır.

Burada yapılması gereken şudur: Bir tercih. Küresel bir terör mü, yoksa küresel barış mı? Zannediyorum ki küresel barış hepimizin temennisi olacaktır. Farklılıkların ne çatışmaya dönüşmesi ne de ortadan kalkarak aynılaşmayla sonuçlanması kaçınılmaz değildir. Küreselleşmenin sunduğu üçüncü bir seçenek vardır. Çokluk içerisinde birlik, birlikte çokluk. İşte bunu yakalamak zorundayız. Yani büyüklerimizin tasavvufta ifade ettiği gibi vahdette kesret, kesrette vahdet.
Din, dil, milliyet, kültür ve medeniyet gibi bizi biz yapan aidiyet bağlarımızı, kimlik değerlerimizi koruyarak insanlık temelinde buluşmaktır. Bizim çokluk içinde birlik, birlik içerisinde çokluk dediğimiz işte budur. Her birimiz kendi inanç ve medeniyet köklerimizde bunun referanslarını bulabiliriz. Artık bazı şeyleri açık açık konuşmanın zamanı ve insanların birbirini anlama, aynı dili konuşma vakti gelmiştir. Artık Babil Kulesi sendromunu aşmanın vakti de geldi. Eski kavgaları geleceğe taşımak yerine, daha barışçıl bir dünya inşa etme sorumluğu bizleri beklemektedir.

İspanya Başbakanı Jose Luis ZAPATERO ile birlikte medeniyetler ittifakı girişimini bu düşüncelerle başlattık. Bu girişimde mutlaka başarı sağlamak zorundayız. Önümüzde ne yazık ki başka bir seçenek yok. Çatışma ve şiddet kültürüne teslim olmamalıyız. Olamayız.
Bu yüksek amaç için hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. İnsanlığın ortak kaderi, bu çabaların sonucuna bağlı olacaktır. Zaman, barışı ve refahı küreselleştirme, zaman, çalışma ve diyalog zamanıdır. Zaman, farklılıklar yerine ortak paydaları vurgulama, zaman, insanlık değerlerini yüceltme zamanıdır. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Hatay bir barış şehridir. Hatay`ın sesini gelin hep beraber yükseltelim. Bu mesajı gelin hep birlikte dünyaya yayalım.