TUNAY AKOĞLU

Avrupa’nın çelişkileri
 
Yirmi yediülkeden oluşan Avrupa Birliği (AB) bünyesindetoplumsal, ekonomik, politik, kültürel ve diplomatik alanlarda çeşitliçelişkilerin olduğu açık bir gerçektir.Bu çelişkiler zaman zaman AB ülkeleri veya ülkeler grupları arasında sorunlar yaratmaktadır. Ancak, bu sorunların veya ayrılıkların çoğu gene AB düzeyinde öngörülmüş ve iyi işleyen mekanizmalar sayesinde giderilmektedir. Bu mekanizmaların başında Avrupa Parlamentosu (AP), AB Konseyi(ABK), Avrupa Komisyonu (AK), AB Adalet Divanı ve çeşitli AB ve AK Komiteleri gelmektedir.

Avrupa’nın çelişkili yönlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. Ancak bu sıralamada öncelikler yoktur ve sıralama, derin veya ayrıntılıanalizlere dayanmamaktadır. Amaç, sadece bir tartışma ve düşünce ortamı yaratmaktan ibarettir.

Bilinen ve en önce göze çarpan çelişki, Avrupa’nın coğrafi ve jeo-stratejik sınırları arasında seçim yapılamamasıdır. Coğrafya sınırları, Trakya ile İstanbul’un batı yakasındave Urallar’da biten Avrupa’nın jeo-stratejik sınırlarının nereye kadar dayandığı konusunda AB’de bir tanım birliği yoktur. Bu sınırları Türkiye’nin İran ve Ermenistan ile olan hudutlarına kadar uzatan görüşlerin yanı sıra, AB’nin jeo-stratejik toprakkapsamınıcoğrafi sınırları ile aynı tutan görüşler de vardır.
Türkiye’yi AB dışında bırakmak isteyen bazı AB üyeleri; coğrafya açısından Trakya’dan çok daha doğuda kalan Kıbrıs adasının tam AB üyeliğini hiç de yadırgamamaktadır.
AB,dış politika konularında çok kez bir tüm olarak dünya sahnelerinde rol alamamaktadır. Örneğin AB; Çin, ABD, Rusya veya Türkiye karşısında pek çokdurumda ortak birdış politika sergileyememektedir. Birleşmiş Milletler’de (BM), AB genelde tek görüşle hareketten yoksundur. Örneğin; İrak konusundaveya son BMGenel Kurulundaİtalya’nın sunduğu, “idam cezalarınıntüm dünya ülkelerinde belirli bir süre için durdurulması“ önerisine bütün AB ülkeleri tam olarak katılmamıştı. Gene örneğin, BM‘ce alınması tartışılan boykot kararlarında (İran, Sudan, Myanmar-Birmanya‘ya karşı), AB ülkeleri ayrı ayrı görüşler savunmaktadır.
Üstelik, temsilcilik düzeyinde, AK Dış İlişkiler Komisyoneri (Avusturyalı)yanı sıra bir de‘’AB OrtakDış Politikaları ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi-CFSP-‘‘ vardır (İspanyol). Yani, çift başlı dış politika sorumluluğu !!!.....

AB, uzun çalışmalardan sonra nihayet 2004 Ekim ayında ‘’Avrupa Anayasasını’’ tamamlamıştı. Ancak, Hollanda ile Fransa referandumları ile reddedilen bu anlaşma, şimdi yeni bir anlaşma metni içinde ele alınmıştır.Bu yeni anlaşma metnininhazırlanması iki yıl kadar almış ( 2005-2006 ) vemetin, 23 Haziran 2007’de AB liderlerinin aldıkları ortak bir kararla; yeni bir‘Hükümetlerarası Konferansa‘ aktarılmıştır. Bu konferans, 2007 Aralık ayında Protekiz’ in başkentiLizbon’ da toplanarak anlaşmayı kabul etmiş ve anlaşma, bütün AB ülkeleri Devlet ve Hükümet Başkanlarıtarafından 13 Aralık’ta törenle imzalanmıştır.

Anayasa gibi en önemli bir konuda da AB ülkelerinin çelişkisiz ve tam bir birlik içinde oldukları söylenemez henüz. Nitekim anlaşmanın getirdiği yenilikler, eski Anayasa taslağındakilerden daha az kapsamlıdır. İngiltere ve Polonya’nın tam katılmadığı noktalar vardır ve yeni anlaşmanın tüm AB ülkeleri parlamentolarınca onaylanması gerekmektedir. Bu son zorunluluk bile bazı AB ülkelerinin ‘referandum’cu’ kamu oylarınca tam olarak kabul edilip benimsenmemektedir. Gerçekten de, “Lizbon Anlaşmasının” uygulanmasına zaten 2009 yılında başlanacaktır.

1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Euro, halen 15 AB ülkesinde geçerlik taşımaktadır (en son 1 Ocak 2008 ‘den itibaren Malta ile Kıbrıs, ulusal paraları yerine Euro kullanmaya başladı). AB ülkelerinin öbür ülkeleri kendi para birimlerini kullanmaya devam etmektedir. Özellikle Birleşik Krallık (İngiltere), Sterling’ini bırakmaya hiç de taraftar değildir.

Ortak bir vizepolitikası olmadığı için, ‘Schengen Vize Anlaşması’24ABülkesinde geçerlik taşımaktadır. Diğer yeni AB üyesi ülkeler için Schengen Anlaşmasının geçerli olması, AB Konseyinin gelecekte alması gereken kararlara bağlıdır.

AB içinde en belirli çelişkilerden birisi de, AB’nin, hıristiyanlık değerlerini ne ölçüde kabul edip bunlarısiyasal alana entegre etmesi ile ilgilidir. İtalya ve Polonyabaşta, bir kaç AB ülkesi, hıristiyanlık değerlerini AB Anayasasının başına koymayı önerirken, diğer AB ülkelerinin çoğunluğubuna karşı çıkmaktadır. AB’nin bir ‘Hıristiyan Kulübü’ olup olmamasına kadar varan bu ayrı ayrı yaklaşımlar, ‘Müslüman Türkiye’nin AB üyeliğini etkileyebilmektedir.Aslında; katolik, protestan (Lüteryen, Kalvanist, Anglikan, vs...) ve ortodoks hiristiyanlararasında bile tam bir birlik söz konusu olmamasına rağmen, hıristiyanlık değerlerini bugünkü ve gelecekteki AB‘ye benimsetmek oldukça güç gözükmektedir.

Diğerbir AB çelişkisi ise, AB ülkeleri kamu oyunun ve sivil toplum kuruluşlarının, bazı politikacı ve yayın organlarının; AB ülkeleri içindeki sorunlar yerine, AB dışındaki olaylarla daha fazla ilgilenmelerinden doğmaktadır. Örneğin; Bask’ların, Makedonya ve Kosovo’daki Arnavut’ların, Gronland’daki Danimarka hakimiyetinin diğer bazı İskandinav ülkelerince tam tanınmamasının, Flaman veya Kuzey İrlandalı ile İskoçyalı’ların, Kuzey İtalya Liginin yarattıkları veya yaratabilecekleri sorunları bir yana atıp; Türkiye Kürt’leri ve Orta Doğu,Afrika, Asya ve Güney Amerika’daki azınlıkların veya kavimlerin haklarını savunma durumuna geçmek ne kadar anlamlıdır acaba?

Ortak birAB göçmen politikası olmadığı için, kanuni veya gizliolarakAB ülkelerinegirmeye çalışan AB dışı insanlarına karşı her AB ülkesi ayrı kriterler uygulamaktadır. AB ülkelerindeyerleşmiş, o ülkelerin vatandaşı olmuşlarbile, her ülkede ayrı kanuni uygulamalara tabi tutulmaktadır.

AB sınırları içinde; mal, hizmetve kişilerintam serbestlikle dolaşması temel bir AB ilkesidir. Ancak, acaba Türk kamu oyu biliyor mi ki; AB ülkelerinden birisinin her hangi birvatandaşı diğer bir AB ülkesine girip yerleşmek isterse, gelirini (geçimini sağladığını), sağlık sigortasını, vs. ispat edip belgelemek zorundadır?

Tıp ve hukuk dalları başta, pek çok alanda AB ülkeleri arasında diploma eşitliği henüz tanınmamıştır. Lise bitirme diplomaları bile‘homologe’ edilmemiştir.

Kurulduğundan beri, AB kendi iç bünyesinde yenileme-reform yapma çabasındadır. Bu çabaların ana hedefi, AB(ve özellikleAK) bürokrasisini azaltmaktır. Bunun yanı sıra yeni AB Anayasası ve kurumsal reformlar da hep HükümetlerarasıKonferanslarda (IGC) tartışılıp,bu konularda anlaşmaya varılmaktadır: ICG 1996, 2000 ve 2004 gibi.Ancak genelde,reformlar konusunda çeşitli AB hükümetlerinin gene çok çeşitli görüş ve yaklaşımları olduğu için, öngörülen reformlar tam anlamı ile uygulanamamaktadır. Bürokratik dar boğazlar, AB’nin çelişkilerini arttırmaktadır.

Pek çok teknik konuda-ve teknolojik alanda- AB standartları tam olarak saptanmamıştır. Özellikle; televizyon yayınları, bilgisayar teknolojisi, mobil telefon ve telekomünikasyon alanlarında ve ulaştırma sektöründe bu durum oldukça önemli sorunlar yaratmaktadır. Örneğin AB; ne metrik ölçü düzenini, ne karayolu ulaştırması normlarını hiç olmazsa üye ülkelerin çoğunluğuna mal edememiştir.

‘Sosyal devlet‘ politikalarının finansmanı, gittikçe ihtiyarlaşan ve nüfus artış oranı sıfıra kadar düşenpek çok AB ülkesinde önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu nedenle sosyal politikalar ile ekonomik ve mali politikalar arasında da çelişkili durumlar ortaya çıkmaktadır.

Tam bağımsız bir AB örgütü olan Avrupa Merkez Bankası (ECB )’nın telkinlerine ve izlediği politikalara dayanan AB, ekonomik kalkınmanın ve istihdam yaratmanın temel unsuru olarakfiyat istikrarını benimsemektedir.Bu ana ilkeye, Fransa başta bazı ülkeler,-özellikle Euro ile ABD Doları paritesindeki dalgalanmalar ve Euro’nun aşırı değer kazanmasının olumsuz yön ve etkilerini de ortaya koyar