Rahmi ÇUHACI TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı

Değerli TÜGİAD Ailesi ve Elegans Okurları, 2015’i Geride Bıraktığımız şu Günlerde, Ekonomik Görünüme İlişkin Değerlendirmelerimizi ve 2016 Beklentilerimizi Sizlerle Paylaşmak İsterim
 
Türkiye’nin seçimler, küresel ekonomik dalgalanmalar ve özellikle de bölgesel risklerle karşı karşıya geçen 2015 yılında Türkiye ekonomisi tüm bu olumsuz tabloya rağmen önemli bir ekonomik direnç göstermiştir.



 
Moody’s tarafından da dile getirilen bu nokta, özellikle uzun süren seçim dönemi boyunca sürdürülen güçlü mali göstergeler, Türk ekonomisinin gücünü ortaya koymuştur.

2014 yılının ortalarında başlayan küresel finansal piyasalardaki dalgalanmalar hiç kuşkusuz Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Ancak hatırlanacağı üzere o dönemde Türkiye’nin de içinde yer aldığı kırılgan beşli olarak nitelendirilen gruptaki ülkelerin, finansal piyasalardaki dalgalanmadan çok daha fazla etkileneceği ifade edilmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomide olası ani duruş riskinden dahi bahsedilen bir Türkiye tablosu çiziliyordu.
Bugün görüyoruz ki, o dönemde yazıp çizilenler gerçekleşmedi ve Türkiye ekonomisi, sanayisi, reel sektörü 2015 yılını %3 gibi bir büyüme ile yılı kapatmayı başardı. Hatta son açıklanan sanayi üretim endeksi ve 3. çeyrek büyüme rakamı bizi daha da umutlandırmıştır. Özellikle seçimler sonrasında tüketici ve üretici güven endekslerinde görülen hızlı artış, istikrar ortamı ile birlikte Türkiye’nin son çeyrekte daha iyi bir ekonomik performans ortaya koyacağının işaretleridir.

Son çeyrek gelişmeleri ile birlikte Türkiye’nin büyümesinin %3’ün gerçekleşmesi olası görünmektedir.

En kötü günlerin geride kaldığı ancak altın günlerin de yakın olmadığı düşünüldüğünde, Türkiye için 2016 yılının, 2015 yılından çok farklı geçmeyeceği söylenebilecektir. Türkiye için önümüzdeki yılda ön plana çıkacak olan risklerin başında; yüksek kısa vadeli borç oranı, zorlu dış finansman ortamı ve kredi büyümesindeki yavaşlama gelmektedir.

Aynı zamanda dünya ticaretindeki yavaşlama da 2016 yılında belirleyici olacağını düşündüğümüz bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira Çin ekonomisine baktığımızda son bir yılda yapılan altı faiz indirimi, zayıflamaya devam eden imalat sektöründe bir toparlanma yaratmaya yetmediği görülmektedir.

PMI değerinin, Kasım ayında 49.6 ile Ağustos 2012’den bu yana en düşük seviyesine gerilemesi, sanayi şirketlerinin karının Ekim ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4.6 düşmesi önümüzdeki sene Çin ekonomisinin %7’nin altında büyüyeceğinin en net işaretleridir.

Diğer taraftan Türk reel sektörü açısından net döviz pozisyon açığının azalıyor olması, yabancı para cinsinden dış borçluluğun daralması, 2016 yılında küresel finansal piyasalarda beklenen türbülansların olası olumsuz etkilerini azaltıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son olarak 2016 yılında, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin aldığı portföy yatırımlarında önemli bir daralma gerçekleşeceği kesindir. Bu yılın Temmuz ayından itibaren Türkiye’ye gelen portföy yatırımları ve kısa vadeli sıcak para, küresel krizden sonraki en düşük düzeye gerilemiştir. Bu noktada Türkiye’nin en büyük emniyet sübabı “cari açıktaki daralma” olacaktır. Bu yıl milli gelire oranı %5’in altına inmesini beklediğimiz cari açık oranı, 2016 yılında Türkiye’nin sıcak paraya olan ihtiyacını azaltacaktır.

Ancak gözden kaçırılmaması gereken nokta, son dönemde cari açıkta yaşanan olumlu tablo tamamen konjonktürel gelişmelerden kaynaklanmaktadır.

Türkiye büyüme dönemlerinde ortaya çıkan yüksek cari açık problemini çözemediği sürece, diğer bir ifade ile cari işlem açığı finansmanı ile büyüme arasındaki bağlantıyı koparacak yapısal tedbirleri almadığı sürece, söz konusu kronik rahatsızlıktan kurtulması mümkün görünmemektedir.

2015 yılında cari dengedeki düzelmenin çok önemli bir kısmının enerji maliyetlerindeki azalıştan kaynaklandığı düşünüldüğünde, yapısal tedbirler ile tedavi edilmeyen bir cari denge probleminin, Türkiye’nin her sene başını ağrıtmaya devam edeceği kesindir.