Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN

Sizler, Bizler, Bu Ulus Bunu Asla Hak Etmiyoruz, Etmeyeceğiz de
 


“Sevgili Yurttaşlar, güzeller güzeli ülkemizin dört bir yanından çağlaya çağlaya İstanbul’a gelen Atatürk çocukları, hoş geldiniz.” Van’dan, Kars’tan, Urfa’dan, Edirne’den, Adana’dan, Ankara’dan, İzmir’den, dağlardan, denizlerden, Serhat boylarından, Cumhuriyetimizin topraklarında bitip, bire bin veren yetenekli, yürekli, sevgi dolu insanlarımız, anneler, babalar, evlatlar, bebekler, gelip hüzün bürümüş İstanbul’umuzu, varlığınızla şenlendirdiniz, coşturdunuz, hoş geldiniz.
 
Binbir sorun içinde, yaşadığının bile farkında olamadan koşuşturan sevgili İstanbullular, denizi bile görmeden Anadolu’dan, taşı toprağı altın diye bu zor kente göçüp varoşlarda yaşam savaşı veren göçmen İstanbullular, okuma-yazma kurslarıyla gözlerini aydınlığa açan varoş kadınlarımız, kızlarımız, işsiz gençlerimiz, gençlerimiz, şu parlak günde, elele, yürekyüreğe olmanın değerini çok iyi bilmeli ve bu birliktelik örgüsünü bundan böyle, hiç ama hiç kaybetmemeliyiz.

Dostlar, kardeşler, Mustafa Kemal’in evlatları, ülkemiz çok ama çok karmaşık bir süreçten geçiyor. 1919’dan başlayarak, ülkemizi paylaşmış olan güçlere karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı sonrasında, çağdaş, laik ve demokratik kurallar üzerine, bu topraklarda, Misak-ı milli sınırları içinde bir ulus – devlet kuruldu. Sınırlarımızın içinde yaşayan herkesin kardeş olduğu, herkesin elele vererek geri kalmışlıktan kurtulmak için çaba gösterdiği, yurtta barış – dünyada barış ilkesinin egemen olduğu Cumhuriyetimizde, Osmanlı’dan gelen kulluk ve eşitsizliğin yerini uygarlık ve eşitlik içeren laik yasalar, laik eğitim, laik sosyal yaşam yani demokrasi aldı. Kadını erkekle eşit kılan, devlet yönetimini din kurallarının dışına çıkaran laik düzen, aynı zamanda özlediğimiz ve hedeflediğimiz demokrasinin de temeli ve ayrılmazıydı. Türk Aydınlanma Devrimi, köyden kente tüm ülkeyi, eğitimde, sağlıkta, tarımda hayvancılıkta, fabrikalaşmakta geliştirme yolunda inanılmaz başarıyla pek çok adımlar attı. Ancak her devrimin, karşısında önce yer altına çekilen, sonra, demokrasiden yararlanarak üste çıkan bir karşı devrim gelişir. Hatta günümüzde olduğu gibi, mantığı ihtirasında yok olmuş politikacılarımızın aymazlığı nedeniyle, “istikrar sağlıyoruz” boş söylemiyle, ülke yönetimi laik Cumhuriyetimizin altını oymaya yeminli tarikatların, milli görüşlerin eline teslim edilir.

Ulustan % 25 oy alıp TBMM’de % 75 çoğunluk sağlayan “Cumhuriyet döneminin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz.” diyen ticaret – siyaset – tarikat – aşiret sarmalında, şaibeli ihalelerle, kadrolaşmalarla, para ve yasama – yürütme gücüyle, yargıya ve tüm kurumlara baskı yaparak, her girişimiyle, laik Cumhuriyetin altını oymayı sürdüren bu ekip, başını çeken tek söz sahibi üçlüsüyle, tek seçici olarak, karşımıza bir Cumhurbaşkanı adayı çıkardı.

Türk kadınını, yeniden tesettüre bürünerek, görüntüsüyle Cumhuriyete meydan okuması için kullanan bir yönetim, şimdi de Mustafa Kemal’in Çankaya’sını tarikat sarayına dönüştürmeye çalışıyor ve Türk Aydınlanma Devriminin en parlak ışığını söndürmek için, her türlü oyunu, bir araç gördükleri “demokrasi”yi kullanarak gerçekleştirmeye çabalıyor, kıvranıyor.

Ülkemiz her açıdan kötü yönetilmektedir. Borsa, dış basındaki olumlu yazılar, tekrar tekrar atılan temeller, haraç mezat babalar gibi satılan ulusal varlıklarımızdan gelen ve akran müteahhitleri zengin edip bir süre sonra erozyona uğrayan duble yollarımız, ülkedeki durumun göstergesi değildir asla. Bugün işsizlik almış yürümüştür, işten çıkarmalar sürmektedir. Varolan işler layık olanlara değil ancak yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Emekçilerimiz, alın terlerinin karşılığını alamamakta, örgütlenmeleri engellenmekte, hükümet yanlısı sendikalara katılmazlarsa işlerinden olacakları yönünde tehditler içinde bulunmaktadırlar.

Memurlarımız perişan durumdadır. Zenginler daha zengin olurken, işçi – memur tüm kesimler yokluğa sürüklenmektedir.

Eğitim sistemi, bir yaz boz tahtasına dönüşmüş, tüm kadrolar Milli Görüş ve diğer tarikatlarca paylaşılmıştır. Ülkenin dört bir yanında, resmi – kaçak ama legalize edilmiş kuran kurslarında, dershane ve yurtlarda, ışık evlerinde, özel kolejlerde, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın, gençlerimizin beyinleri yıkanmakta, kafaları, bedenleri sarmalanıp laik Cumhuriyet düşmanı yetiştirilmektedir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’ndaki ulusal coşkuyu gölgelemek üzere, aynı tarihlerde, yöneticilerin ve siyasetçilerimizin katılımıyla Kutlu Doğum Haftası şovları yapılarak Cumhuriyet’ten intikam alınmaktadır. Öğretmenlerimiz yokluk ve tehditler içinde perişandır. 100 bin öğretmen açığı bulunan ülkede, işsiz öğretmenler apartman merdiveni silerek karın doyurmakta, isyanları oynamaktadırlar. Binlerce diyanet görevlisi bakanlık makamlarına resmen transfer edilmişlerdir. Bunların 600’ü Milli Eğitim kadrolarına getirilmiştir. Hiç okula gidememiş çoğu kadın, genç kız milyonlar ortada, okulsuz köyler, öğretmensiz, susuz, WC’siz, damı akan, lağımı tıkalı okullar kimsenin umurunda değil, Öğrenciler, veliler, sistem perişan edilmiş. 12 – 14 yaşında kızlar ekonomik zorluklar nedeniyle okuldan alınıp 300 – 500 YTL’ye satılıyor, berdel ediliyor. Sağlıkçılarımızın sorunları diz boyu. Sözde reformlarla, ahıra dönüşmüş sağlık ocaklarımız, müşteri kapmaya zorlanan hekimlerimiz, danışılmadan yapılan her şey sağlıkta çöküntüyü arttırmaktadır. Kadrolaşma neredeyse tamamlanmıştır. Ülkemizin en çok gereksinimi olan Aile Planlaması, resmen rafa kaldırılmıştır. Hayvancılık, tarım, buna bağlı olarak, efendimiz olan köylümüz çökertilmiştir. Onları, aşiretlerin ve tarikatların baskısında ne kadar cahil ve yoksul bırakılırlarsa o kadar bol oy alacaklarını bilen egemenler, “AB öyle istiyor” gerekçesinin ardına saklanarak köylüyü ezmeyi sürdürmektedirler. Onurlu bir AB’ye uyum yerine, elimizde ciddi projeler hiçbir zaman üretilmediğinden emir üzerine kararlar alınması halkımızı, ulusumuzu incitmektedir. Üniversiteleri çökertmek, günahtır diye don üzerinden iğne yapan tıp profesörleriyle kadrolaşmalarını tamamlamak, çağdaş eğitimin yerine, yaradılışla simgelenen hurafeleri getirmek, gençleri, laik cumhuriyet yerine İslami yönetime sürüklemek için her türlü parasal kısıntılar, baskılar en üst düzeye varmıştır. Ülkenin çocuklarına zorunlu bir okul öncesini veremeyen, zorunlu eğitimi, parasızlık nedeniyle 12 yıla çıkaramayan hükümet, her ile bir çadır üniversite kurma söylemiyle oy toplama girişimleri içinde popülizm yapmaktadır.

İşler kötü dostlar, kötü yönetiliyoruz. Bizler, sizler, hepimiz ülkemizde, bölücülük, terör istemiyoruz, şehitlerimize kan ağlıyoruz, küçücük beyni yıkanmış zavallı evlatların birer robot katile dönüştürülmesini ve bunları yönlendiren bir takım büyüklerin kanlı ve ırkçı söylemlerle cinayet emirleri vermelerinin karşısındayız. Şiddeti değil, barışı ve kardeşliği savunuyoruz. Bizler bütün bunların çözümünün darbeler olmadığını da yaşayarak, kurbanlar vererek öğrendik. Ordumuz, sınırlarımızı korur, terörle savaşırken, bir yandan da bir Sivil Toplum Örgütü gibi, depremde, selde, tipide, heyelanda, hastalıkta, salgında Mehmetçik dershaneleriyle eğitimde var olarak ve kuşkusuz laik Cumhuriyet’in korunmasında, hepimiz gibi taraf olarak vardır, var olacaktır. Darbelerin çözüm olmadığı ise çok ama çok açıktır.

Biz Cumhuriyetin, laik düzenin, demokrasinin, çağdaşlaşmanın, gerçekten temelimiz olduğunun bilincindeyiz. Eğitilmiş bir toplumun yaşadığı bu güzeller güzeli topraklarda laik Cumhuriyetimizi, her türlü siyasal İslam’ın baskı ve kadrolardan uzak, sonsuza dek yaşatma gücüne sahibiz. Çankaya’da laik Cumhuriyeti içine sindirmiş, çağdaş bir çift istiyoruz. Önümüzdeki seçimlerde, tek parti diktasından kurtulmak için elele vermeyi sürdürmeliyiz. Bu ülke, rayından çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu ülke, kutsal dinimiz ve kadınlarımız üzerinden siyaset yapanların yaygın uygulamalarıyla kuşatılmıştır. En kısa sürede, seçim barajı indirilerek, demokratik ve dürüst bir seçimle, biz ülkenin asıllarının onaylayacağı, oyumuzun parlamentoya yansıyacağı bir seçimle AB’nin ve IMF’nin esiri olmadan, bilime ve bilgiye dayalı, herkesin fırsat eşitliği içinde gelişeceği, sorunlara yönetişimle çözümler üretileceği, planlı ve programlı çağdaş ve laik bir yönetimi ve herkese eşit tek bir hukuk düzenini sağlamalı, demokrasimizi yeniden temellendirmeliyiz.

Bu meydanı dolduran herkesle birlikte bunları yapacağımıza AND İÇİYORUZ, AND İÇİYORUZ.