JAAP DE HOOP SCHEFFER

Güvenlik Politikası ve Özgürlük
 
ISC Sempozyumu farklı topluluklar arasında diyalog oluşturmak açısından önemli bir olaydır ve bu yılın sempozyumuna katılmak benim için bir onurdur. Gençlerin de bu sempozyuma katılması ve değinmek istediğim "Güvenlik Politikası Çağrısı Olarak Özgürlük" konusuna olan ilgilerinden memnunum.
Avrupa’da özgürlük, demokrasi ve çoğulculuğu ve etnik toleransının hâkim olması ve kıtanın geleceği açısından çok önemli olan İkinci Dünya Savaşı’nın 60. yıldönümüne ilgi çok fazlaydı. Sonunda bu değerler hâkim oldu ve altmış yıldır kıtamız barış, zenginlik ve rahatlık içinde. Savaşın zorlukları yeni nesillere yansımadı. Neslimin dünyaya bakışını belirleyen soğuk savaş bile gençlere çok şey ifade etmiyor. Soğuk savaş bizim için özgürlük mücadelesi anlamına geliyordu.
Bu, Merkez ve Doğu Avrupa’da çok farklıydı ve bize özgürlüğümüzün ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyordu. Şimdi her iki savaş da tarih oldu. Uğruna mücadele ettiğimiz özgürlük yayıldı. Bu, özgürlüğümüzü korumak konusunda neden endişelenmemiz gerektiği sorusunu getirebilir. Özgürlük için mücadelenin hiçbir zaman bitmeyeceğine inanıyorum. Güvenlik, özgürlük ve zenginlik hassas ve sürekli olarak korunması gereken hallerdir. Hala özgürlüğümüzün ve güvenliğimizin karşı karşıya olduğu tehlikeler vardır.
Bunlar terörizm, sorumsuz rejim veya bireylerin ellerindeki kitle imha silahları ve istikrarsızlığa neden olan yıkılmış devletlerdir. Bunlar karşısında özgürlüğümüzü nasıl güvenceye almamız gerektiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili olarak iki şeye odaklanmamız gerekir.
Özgürlüğümüzü ve güvenliğimizi korumak için askeri yollara başvurmaya hazır olmalıyız; ama ilk savunma adımımız değerlerimizi tanıtmak ve yurtdışına da yaymak olmalıdır. Günümüzde, güvenliğimiz soğuk savaşta olduğu gibi sadece kendi sınırlarımız içinde değil, başka ülkelerin sınırları içindeki gelişmelerle de riske girebiliyor. 1990’lar boyunca eski Yugoslavya’da ve 11 Eylülde bizi vurmadan önce Afganistan’daki Taliban rejiminde gördük. Bunların ışığında, özgürlüğümüzü korumak için pasif yaklaşımlarda bulunamayız.
Daha etkili mücadelelere girmemiz gerekmektedir. NATO bu mantıkla hareket etmektedir. Balkanlarda Bosna ve Kosova’da barış NATO sayesinde sağlanmıştır. NATO diğer kurumların da yeniden yapılanma ve uzlaşmada rol alması için güvenli ortamı sağlamıştır ve bölge ülkelerine yardıma devam etmeye hazırdır.
NATO Afganistan’da da güvenliği ve istikrarı sağlamakta önemli rol oynamış ve Taliban rejimini yıkarken, El Kaide’yi de zayıflatmıştır. Afganistan’daki daha iyi bir gelecek hayalini gerçekleştirmek için destek vermeye de devam edecektir. Yakın geçmişte, NATO Irak güvenlik kuvvetlerini eğitme misyonunu üstlenmiştir. Irak’ın artık bir hükümeti vardır. İstikrarın tamamen sağlanması zaman alacaktır ve bu halkın güvenliğinin sağlanmasına bağlıdır.
NATO bunun yapılmasına yardımcı olacaktır. Bugün özgürlüğümüzü savunurken gerekirse askeri olanaklarımızı kullanmalıyız. Bu olanaklar amacına uygun, dikkatli dağıtılmış ve uluslararası hukuka saygılı olmalıdır.
NATO bu mantıkla hareket etmektedir. Bununla birlikte, özgürlüğümüzü güvenceye almanın en iyi yolu değerlerimizi kendi topraklarımızda yüceltmek ve yurtdışında yaymaktır. Açık, demokratik toplumlar ve liberal ekonomik sistemlerin gücüne inanmaya ve bu başarılara yatırım yapmaya devam etmemiz önemlidir.
Bizim başarımızı yakalamak isteyen ülkeleri de kendi toplumlarını açmaya ve küreselleşmeye karşı halklarını modernleştirip kanunsuzluğu ve terörü önlemeye teşvik etmemiz gerekir. Aynı zamanda, bu ülkelerin demokratik, ekonomik ve askeri reformlar yaparak geçmişi unutmalarına yardım etmemiz gerekir. NATO aynı zamanda bu mantıkla hareket etmiştir. Geçtiğimiz on beş yılda, Avrupa ve merkez Asya’da, içinde İsviçre, Moldova ve İsveç gibi bir çok ülkenin bulunduğu bir güvenlik ittifakı gelişmiştir.
Bu ittifak değerlerimizi tanıtmış ve güvenlik problemlerini birlikte çözmekte önemli bir yeri olan bir Avrupa-Atlantik güvenlik kültürü geliştirmiştir. Bunun yanı sıra askeri olanaklarımız da ilerlemiştir. NATO’nun genişlemesi bizim özgürlüğümüzü de geliştirmiştir. Doğudaki komşularımız, NATO’nun ve AB’nin genişlemesiyle gelecekleri konusunda güven kazanmış ve böylece bizim için de refahı ve güveni geliştirmişlerdir. AB’den söz etmişken, uluslararası örgütlerin de önemine değinmek isterim.
Bu örgütlerin varlığı, işbirliği yapmak ve birbirimizin çabalarını tamamlamak ve güçlendirmek anlamına gelir. Bu özel girişimler ve iş sektörü için de geçerlidir. Stratejik olarak koordine olmanın yanı sıra, sadece stratejik işbirliği yapmayıp kurumsal olarak da daha iyi yapılanmış ilişkiler geliştirmeliyiz. BM Güvenlik Konseyindeki konuşmam bunun için iyi bir başlangıçtı. Kofi Annan’ın BM reformu önerileri yararlı olacaktır. NATO ve OSCE arasında da daha yakın temasa ihtiyacımız vardır.
NATO ve AB arasında da gerçek bir stratejik ortaklığa ihtiyacımız vardır. Bu, kurumsal ilişkilerimizi de geliştirecek ve bu kıtanın istikrarı ve güvenliğine katkı sağlayacaktır. Çok önem verdiğimiz özgürlüğü sadece korumayacak, aynı zamanda güçlendirecek ve yüceltecektir.
21. yy.da karşılaştığımız tehditler daha karmaşıktır ve bu daha kapsamlı bir karşılık gerektirmektedir. Değerlerimizi topraklarımızda yüceltmemiz, yurtdışında tanıtmamız ve gerekirse askeri olanakları kullanmamız gerekmektedir. Yeni güvenlik ortamı, uluslararası örgütler arasında yeni bir işbirliği düzeyi gerektirmektedir.
NATO’nun oynayacak büyük bir rolü vardır. İttifak sadece Avrupa merkezli değildir; dünya çapında ve çok yönlü bir hal almıştır. NATO güvenliğimizi ve özgürlüğümüzü korumakta önemli bir rol oynamaya devam edecektir.