Prof. Dr. MAHİR KAYNAK

AB Türkiye İlişkileri
 
Türkiye’de AB üyeliği, oluşmuş bir yapının parçası olup olmamak şeklinde algılanıyor. Oysa AB oluşum halindedir ve geleceği kesin olarak belirlenmiş sayılamaz.
 
Önce AB projesinin niteliğini belirlemek gerekir. Yani AB bir ekonomik bütünleşme hareketi midir yoksa bunu aşan amaçları da var mıdır sorusu cevaplandırılmalıdır. Başlangıçta ABD’nin desteklediği, en azından karşı çıkmadığı AB, Sovyet bloğunun dağılmasından sonra yeni bir anlam kazandı. Sovyet tehdidi nedeniyle Batı bloğunda bir ayrışma beklenmiyordu. AB’nin ABD ittifakı dışına çıkması için bir sebep yoktu. Sovyet bloğunun dağılması ve tehdidin ortadan kalkması AB’nin de bağımsız hareket etmesinin yolunu açıyordu. Hatta bu gelişmenin ilk günlerinde Sovyetlerin dağılma kararlarının arka planında Batı bloğunu çözme amacının yattığını düşünüyor ve söylüyordum.

Yani Rusya, kendi nüfuz bölgesinden vazgeçerek, karşısındaki bloğunun da dağılacağını hesaplamış ve sonucun kendi aleyhine olmayacağını düşünmüş olabilirdi. Hatta ABD’nin yörüngesinden çıkan Avrupa’nın, kendisine daha yakın olabileceğini de hesaplamış olabilirdi. Bu durumda ABD’nin kaybı Rusya’nın kaybından daha büyük olacaktı. İlk günlerdeki görünüm Rusya’nın çöktüğü ve ABD’nin dünyanın tek süper gücü olduğu biçimindeydi. Ancak bu durum AB’nin izleyeceği politikalarla tamamen farklı bir görünüm kazanabilirdi. Rusya’yla yakınlaşan bir AB hem ekonomik hem de askeri açıdan ABD’ni dengeleyebilir ve giderek ABD’nin görünmeyen ekonomik sorunlarını gün yüzüne çıkarabilirdi. Bu açıdan AB’nin dünya dengeleri içinde alacağı yer büyük bir önem kazandı.

ABD’nin sessizce kaderine razı olması, geleceğini AB’nin tavrına bağlaması beklenemezdi. Bu nedenle dünya üzerinde terörle mücadele adına yürütülen faaliyetlerin bir örtü olduğunu ve gözlenen terör olaylarının yaratılmış bahaneler olduğunu düşündük. ABD dünya üzerindeki egemenliğini kaybetmek istemiyordu ayrıca AB’nin kendi kontrolü dışına çıkmasına izin vermeyecekti. Bu amaçla kullanacağı iki enstrüman vardı. Askeri üstünlüğü ona dünya ölçeğinde kontrol imkanı sağlıyor ayrıca ekonomik tedbirlerle AB üzerindeki etkisini gösterebilir ve onun ayrışma eğilimlerini baskı altına alabilirdi. Nitekim bir yandan dünyanın her yanında yeni üsler kuruyor, Ortadoğu’ya fiili müdahalede bulunuyordu. Türkiye’nin AB il ilişkileri bu genel görünümün gölgesinde başladı. ABD, politik açıdan kendisiyle birlikte olduğunu düşündüğü İngiltere, İtalya ve Polonya’nın yanına yandaşı olduğunu düşündüğü Türkiye’yi de katarak AB’ni kontrol altında tutmak istiyordu. Ancak AB’nin çekirdeğini oluşturan ve Merkez Bloğu olarak adlandırdığımız Almanya ve Fransa’nın direnciyle karşılaştı. Bu iki ülke, bugünkü politik konumuyla Türkiye’nin AB üyesi olmasına karşıydı. İleri sürülen sebepler Türkiye’nin iktisadi ve sosyal şartları nedeniyle üyeliğe hazır olmadığı şeklinde olmakla birlikte asıl neden AB’nin tamamen ABD’nin kontrolüne gireceği endişesiydi.

AB’nin çekirdeğini oluşturan bu iki ülke açısından iki seçenek vardı: Ya Türkiye gibi askeri açıdan büyük, ekonomik potansiyeli yüksek, nüfusu fazla bir ülkeyi içlerine alarak kontrolü başkalarına terk edeceklerya da küçük bir Avrupa ile yetineceklerdi. Türkiyesiz bir Avrupa ne askeri açıdan yeterli bir güç olabilir ne de Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanabilirdi. Türkiyeli bir Avrupa ise bağımsız bir Avrupa fikrinin sonu olacaktı. Avrupa sorunu zamana bırakmayı tercih etti. Eğer Türkiye siyasi anlamda da bütünleşmeye uygun bir yapıya kavuşursa içine alacak yoksa küçük bir Avrupa ile yetinecekti.

AB’nin Türkiye için verdiği karar gerçekte kendi geleceğini de belirliyordu. Türkiye’ye karşı olumsuz sayılacak bir tavır sergileyerek ABD’ne karşı da konumunu netleştiriyordu. Ancak bu tavır bir ittifakın ifadesi de değildi başını İngiltere’nin çektiği grup Türkiye ile ilişkilerin kesilmesini önlemiş ve kapının tamamen kapanmasını engellemişti. Ancak bu durum AB içindeki iki başlılığında ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu grupla Merkez Bloğu arasındaki belirginleşen farklılığın kapanması imkansız denecek kadar zordu. Türkiye için verilen karar AB sürecini farklı bir mecraya akıtıyordu. Türkiye’nin üyeliği söz konusu oluncaya kadar AB içinde büyük çatışma ve değişmelerin olması büyük bir ihtimal olarak gözüküyor. Ancak güçlü bir tahminde bulunmak da çok zor. Sonucu ABD’nin dünya ölçeğinde yürüttüğü mücadelenin sonucunun büyük ölçüde belirleyeceği söylenebilir. Ancak şu anda hiç düşünülmeyen yeni seçenekler de ortaya çıkabilir. Türkiye, hiçbir güç odağıyla bütünleşmeden ve özdeşleşmeden bölgede dengeleyici bir rol oynayabilir. Bu bazılarının zannettiği gibi bir Ortadoğu ülkesine dönüşmek değil, hiçbir gücün dışlamadığı, ekonomik ve siyasi yönden ağırlığı olan bir ülke konumuna gelmektir.

En doğrusu ve muhtemeli bu seçenek olmakla birlikte, AB ile bütünleşmek, ABD’nin bölgedeki belli başlı müttefiki olmak, Rusya ile ittifak yapmak düşünülen seçeneklerdir.