AB BAŞKENTİNDEN Suat Lemi ŞİŞİK
TÜGİAD Brüksel Temsilcisi
Brüksel’den görünüm
 
Türkiye’nin AB tam üyeliği ile ilgili soru işaretleri gittikçe artıyor. Sorumlusu kim? hem biz, hem de AB…

AB’nin içinde bulunduğu süreç, bir kriz süreci. AB Anayasasının Fransız ve Hollanda halkları tarafından referandumlarda reddedilmesinin ardından İrlanda halkı da AB Anayasası yerine sunulan Lizbon Antlaşmasını referandumda reddetti.

Lizbon Antlaşmasının suya düşmesi AB kurumlarının işleyişinde yaşanan sorunların kalıcılığı anlamına geliyor. Ortaya çıkan durum o kadar panik yarattı ki Fransa Başkanı Sarkozy kendi ülkesinin AB Anayasasını reddettiğini unutarak İrlanda halkının yeniden referanduma gitmesini önerdi.

Bu da, aklıma şu soruyu getiriyor: “AB üyesi ülkeler eşittir, ama bazı AB üyesi ülkeler DAHA MI EŞİTTİR?” Fransızların HAYIR demesi kabul edilir ama İrlandalıların HAYIR demesi yeniden mi değerlendirilmelidir?

Avrupa Birliği, kurumlarının reformunu sağlayacak yeni bir antlaşmayı kabul etmeden / edemeden hemen hiçbir alanda eski randımanıyla çalışamaz. Bu konuların en başında da GENİŞLEME Politikaları gelmektedir.

Şu anda AB’nin genişleme politikasının en önemli ve zor halkası Türkiye’dir. bunun sebebi de Türkiye’nin büyüklüğü, stratejik önemi ve AB karar alma surecinde ve AB kurumlarında üstleneceği önemli ağırlıktır. Müzakere sürecinde olan ve Türkiye’den açık ara önde giden Hırvatistan ise AB için çok kolay yutulur bir lokmadır. Ancak onun için bile Lizbon Antlaşmasının veya revize edilmiş halinin kabulu şart gibi görünüyor.

Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili olarak çekincesi olan ülkeler de fikirlerini değiştirmiş değiller. Fransa’nın alenen Türkiye karşıtı tutumunun yanında, Avusturya, Hollanda ve Almanya da çok pozitif olmayan ülkeler. Almanya’da yapılacak olan seçimler gelecek birkaç yıl için belki de belirleyici olacak Türkiye’nin AB üyeliğine ilerlemesi konusunda.

Bizim tarafa gelecek olursak, durum maalesef içler acısı. Türkiye’nin AB üyeliğinin önünü açan, nefes kesen hızla reformları birbiri ardına gerçekleştiren, uluslararası arenada hayranlık uyandıran, Türkiye’ye büyük prestij kazandıran bir önceki AKP Hükümeti ile seçimler sonrasında kurulan ikinci AKP Hükümeti arasında HİÇ ama HİÇ benzerlik yok!

Hükümetin gündeminde AB tam üyeliği sonuncu sırada, o da şayet sıralamaya girmişse! Tam üyelik müzakerelerinin başlamasının ardından Türkiye AB üyeliği yolunda frene bastı ve neredeyse durduğumuz yerde durmaya devam ediyoruz. Tarama sürecinin tamamlanmasının ardından Haziran 2006’da açılıp kapanan Bilim ve Araştırma faslının hemen ardından Kıbrıs sorunu nedeniyle Bloke edilen 8 müzakere başlığı sanırım Türkiye için şok oldu.

Bu tarihten sonra sadece 7 müzakere başlığı açılabildi, 5 tanesi 2007 yılında, 2 tanesi 2008 yılının birinci döneminde Slovenya dönem başkanlığında. 2008 yılının ikinci döneminde Fransız dönem başkanlığında henüz herhangi bir ilerleme kayedilmiş görünmüyor. Ama bu sonuç Sarkozy’nin bilinen tutumu nedeniyle hiç de sürpriz değil! Ancak AB’ningüvenilirliği ve saygınlığı açısından cok ciddi soru işaretleri yaratan bir durum.

Aynı dönemde Hırvatistan’in performansına bakacak olursak toplam 35 müzakere başlığından 21 tanesinde müzakereler başlamış ve bunların 4 tanesinde müzakereler tamamlanmış. Hırvatistan tüm başlıkları 2009 yılında tamamlamayı takip eden 1-2 yıl içerisinde de tam üye olmayı hedefliyor.

Doğal olarak hedefi olanlar, bu hedefe doğru ilerliyor amacına ulaşmak için. Ancak Türkiye’nin böyle bir hedefi varmış gibi görünmüyor. Kafamızda bir tam üyelik tarihi bile yok. En erken olasılık 2014 olarak görünüyor. Çünkü AB’nin mali programlarında Türkiye’nin üyeliği ile ilgili herhangi bir öngörü yok 2006-2013 dönemi için. Ama 2014 tarihine bile Türkiye’nin tam üyelik tarihi diye sahip çıkamıyoruz!

Bu tarihi gerçekçi bulmayanlar olabilir, ancak hiçbir tarih ve hedef olmaması Türkiye için çok zararlı. Öte yandan Türkiye birşey yapmak İSTERSE, bunu başdöndürücü hızla yapar. Son dakikalarda da olsa hedefine ulaşır. Milli futbol takımımızı Avrupa’da herkes hatırlıyor.

Bu tür konularda hedef belirlemek ve bunu her platformda dile getirmek, herkesin bu fikre alışmasını sağlamak çok çok önemli.

Bu nedenle hükümetimizi AB konularının üzerindeki ölü toprağını atmaya ve Türkiye için ”2014 TAM ÜYELİK YILI” iletişim seferberliği başlatmaya çağırıyorum.

Bu, Türkiye’nin Dünya üzerindeki saygınlığını artıracak, diğer ülke ve bölgelerle ilişkilerimizin daha ileri düzeylere ulaşmasına da yardımcı olacaktır.