SİYASİ VİZYON Ural AKÜZÜM
ARI Hareketi Başkanı
23 Nisanların ‘neşe ile dolabilmesi’ için yetişkinlerin sorumluluklarını ciddiye almaları gerekiyor
 
23 Nisan 2009’un düşündürdükleri
Bir ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ daha geride kaldı. 23 Nisan 2009 yine siyasetçilerimizin alışık olduğumuz hamasi nutukları, kısır güncel siyasi sorunlara dair atışmaları ile geldi geçti. Raflarda bekletilen ve bir iki değişiklikle her sene kullanılabilecek olan konuşmalar yapıldı. Türkiye’nin çocuklara böyle önemli bir günü hediye eden tek ülke olduğu, bunun çocuklara ne kadar önem verdiğimizin en önemli delili olduğu yurdun dört yanındaki konuşmalarda vurgulandı.

23 Nisan’a leke düşüren Hakkâri’deki olayları kınıyoruz
Siyasetçilerimiz bu bildik lafları tekrarlarken Hakkâri ilimizden gelen görüntüler ülkemizin bir başka bildik gerçeğini tekrar ve en acı şekilde gözler önüne serdi: çocuklara karşı şiddet.
Çocuklarımız evde, okulda, sokakta şiddete maruz kalmakta ve bu durumla mücadele etmesi gereken devlet organları her zaman yeterli derecede görevlerini yapmadıkları gibi, en son Hakkâri örneğinde de görüldüğü üzere kendileri sorunun kaynağı olabilmektedirler.
ARI Hareketi olarak her zaman için siyasi sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğine inanan ve terör faaliyetlerini telin eden bir kuruluşuz. Ülkemizin değişik yörelerindeki siyasi gösterilerde çocuklarımızın öne sürülmesini, çocukların bu çatışmanın içine itilmesini kabul etmemiz imkânsızdır.

Lakin çocukların gösterilerde öne sürülmesini doğru bulmamak güvenlik kuvvetlerinin o çocuklara karşı muamelelerini meşrulaştıramaz. Taş da atsa slogan da atsa, küfür de etse çocuk çocuktur ve öyle muamele edilmelidir. Güvenlik güçleri çocukların içinde bulundukları gösterilere nasıl müdahale edilebileceği konusunda ciddi eğitimden geçirilmelidir. Çocuklara şiddet uygulayan güvenlik kuvveti mensupları gerekli şekilde cezalandırılmalıdırlar.
Bu minvalde, Hakkâri’deki olaylara neden olan emniyet mensubunun açığa alınmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Bununla beraber soruşturmanın sürüncemeye bırakılmadan en kısa sürede sonlandırılması ve kamuoyunun sonuçtan haberdar edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Adaletin çocuklara çocuk gibi davranmasını istiyoruz.
En son Hakkâri olaylarının, özellikle ülkemizin Güneydoğusu’nda yaşayan birçok çocuğumuzun mağduriyetine yol açan bir başka önemli soruna dikkat çekeceğini umut ediyoruz. Terörle Mücadele Kanunu’nda 2006 yılında AKP hükümeti tarafından yapılan bir değişiklikle çocuklar da, yani 18 yaşından küçük olanlar da, bu kanunun kapsamına alınmışlardır.

Bu değişikliğin sonucu olarak yaşları 12 ile 17 arasında değişen yüzlerce çocuk yetişkinlerle beraber Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmaktadırlar. Adalet Bakanı’nın verdiği rakamlara göre 2006 ve 2007 yıllarında toplam 1572 çocuk hakkında terör ve terörle ilgili ceza hükümleri uyarınca dava açılmıştır. Bu çocukların yaklaşık 500 tanesi şu anda tutuklu bulunmaktadırlar. Çocukların çok büyük çoğunluğunun suçlandığı fiil, en son Hakkâri olaylarında da gördüğümüz üzere, polise taş atmak, protesto gösterisine katılmak gibi eylemlerdir. Bu tarz eylemlere katılan çocuklara ‘terör örgütü üyesi’ muamelesi yapılmakta ve daha yaşı 13 olan bazı çocuklar için 23 yıl gibi hapis cezaları istenebilmektedir.

Terörle Mücadele Kanunu vasıtasıyla çocuklara yapılan bu muameleler uluslararası insan hakları kurallarına açık aykırılık teşkil etmektedir. Çocuk yargılaması ve çocuk ceza infaz sistemlerinde yaşanan sorunlar nedeniyle Türkiye aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden, en son ‘Güveç kararı’ örneğinde olduğu gibi, mahkûmiyet kararları çıkmaktadır. UNICEF, BM Çocuk Hakları Komitesi, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi gibi kuruluşlar Türkiye’deki çocuk yargılaması ve infaz sistemlerindeki eksiklikleri dile getiren raporlar kaleme almışlardır.

Konunun özü çocuklara yetişkin muamelesi yapılamayacağında yatmaktadır. Çocukların yargılanması ve cezalandırılmalarıyla, yetişkinlerin yargılanması ve cezalandırılması aynı kurallara tabi tutulamaz. Bu nedenle ülkemizde 2005 yılında çocuk ceza sisteminde önemli bir değişikliğe gidilmiş ve Çocukları Koruma Kanunu’nun kabulü ile çocuklar için özel mahkemeler, özel yargılama usulleri, özel cezai tedbirler öngörülmüştür. Çocukların öncelikle korunmalarını ve suçlu bulunsalar dahi topluma eğitim yoluyla yeniden kazandırılmalarını amaçlayan özel bir sisteme tabi olmaları doğru yaklaşımdır. Maalesef ki, Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikle, kanun kapsamına giren suçlardan yargılanan çocuklar bu özel sistemin dışına çıkarılmışlar ve ‘bir yetişkinmişler gibi’ yargılanmaya başlanmışlardır. Çocuklar, çoğu zaman yetişkinlerle aynı cezaevlerinde, uzun sürelerce tutuklu tutulmakta ve hüküm yiyenlerin büyük çoğunluğu da yine cezalarını yetişkinlerle aynı cezaevlerinde çekmektedirler.
Böyle bir muameleye maruz kalan çocukların psikolojilerinde onarılmaz yaralar açılması, daha da travmatize olmaları kaçınılmazdır. Bu tarz bir muamele hiçbir şekilde teröre veya Kürt sorununa çare oluşturmayacak, tersine şiddete yönelimli, kemikleşmiş yeni gençlerin yetişmesine, yeni hayatların heba olmasına yol açacaktır. Devletin en üst katmanlarında ‘dağdakilerin zihnini ve gönlünü kazanmak’ gibi bir söylem geliştirilirken, ovadaki çocukların dövülerek, onlarca yıl hapislere sokularak travmatize edilmesini anlamak imkânsızdır.

Bu tespitler ışığında ARI Hareketi olarak Meclis’teki iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekillerimizden en kısa sürede çocukların Terörle Mücadele Kanunu kapsamından çıkarılmaları için gerekli adımları atmalarını talep ediyoruz. Mezkûr kanunun 9. ve 13. maddelerinden çocuklarla ilgili bölümler çıkarılmalı, kanuna eklenecek yeni bir madde ile de ‘Çocukları Koruma Kanunu’ ve uluslararası çocuk hakları sözleşmelerinin hükümlerinin mahfuz olduğu açıkça belirtilmelidir. Türkiye ne hukuka, ne vicdana sığan, ne de en ufak bir meşru amaca hizmet eden böyle bir utançtan kurtarılmalıdır. Unutulmamalıdır ki ‘taş atan çocukları’ kazanmanın yolu cezaevlerinden ve mahkeme salonlarından değil şefkatten, sevgiden ve eğitimden geçmektedir.

Çocuk haklarını koruma için genel bir politikaya ihtiyaç vardır.
Yukarda belirttiğimiz hususlar çocuk hakları alanında ülkemizin yaşadığı genel sorunların çok önemli ama maalesef tekil olmayan bir örneğidir. Bahsedilen sorunlar çocukların yargı sisteminde yaşadıkları sorunların dahi tümünü temsil etmemektedirler. B.Ç adındaki 14 yaşındaki bir kızımıza Hüseyin Üzmez adlı şahıs tarafından yapılanlar akabinde gelişen yargılama sürecinde Adli Tıp Kurumu çevresinde gelişen skandallar hala gündemdedir.

Yaklaşık 23 milyon olan nüfusları ile çocuklar ülkemizin genel nüfusunun üçte birini teşkil etmektedirler. Ülkemizdeki beş yaşın altındaki çocukların yaklaşık yüzde dördü olmaları gereken kilonun altında, yaklaşık yüzde 19’u da olmaları gereken boyun altındadırlar. Bu rakamlar ciddi beslenme sorunlarına işaret etmektedir. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nde bu yüzdeler nerdeyse sıfırlanmışlardır. Yine aynı minvalde, Türkiye’deki ilköğretim çağındaki çocukların ancak yüzde 89’u okula giderken bu oran AB ülkelerinde yüzde yüze yakındır. Bu okullaşma oranı ile Türkiye Arnavutluk, Makedonya, Trinidad ve Tobago gibi ülkelerin dahi gerisindedir. Bu rakam kız öğrencilerimize geldiğinde daha da düşmektedir. Okullaşma eksikliğiyle paralel olarak ülkemizde, çalışmaları yasak olan 6-14 yaş aralığındaki 320 bin çocuk şu anda çalışmaktadırlar. Çalışma yaşına gelen ama hala çocuk kabul edilen yaştaki birçok kardeşimiz de işçi haklarından tamamen mahrum, zor şartlar altında, düşük ücretlerle istihdam edilmektedirler.
Çocuklarımızın sorunları daha çok uzatılabilir. Bu listeye aile içi şiddet, çocukların rızaları halefine evlendirilmeleri, çocuklara yönelik cinsel istismar, devletin çocuk sığınma evlerinin yetersizliği, çocuk sığınma evlerinde en son 2005 yılında Malatya Çocuk Yuvasındaki görüntüler ile gündeme gelen şiddet olayları, sokak çocukların durumu, medyanın çocukları ş