MURAT SARAYLI

FİLO KİRALAMA SEKTÖRÜ ÖZEL DOSYASI
 





Türkiye, Vatandaşlarının AB’deki Haklarını Aramak İçin Dünyadaki Örnekleri İnceleyerek Yeni Bir Kurumsal Yapı Oluşturmalıdır

Türk vatandaşlarının hukuken var olan ancak AB ülkeleri tarafından uygulanmayan haklarının tespit edilmesi ve yaşama geçirilmesini sağlamak için beş yıldır bilimin ışığında çalışmalar sürdüren TÜGİAD olarak; Türk vatandaşlarının yurt dışındaki haklarını aramak için İtalya’daki Patronati modeli benzeri bilime dayalı çalışan yeni bir kurumsal yapı oluşturulmasını gerekli görüyoruz.
 
“Avrupa Birliği’nde Hak Arama”başlığı adı altında çalışmalar yürütüyorsunuz, niçin böyle bir çalışmaya ihtiyaç duydunuz? Son üç yıldır, Bürüksel merkezli Avrupa Genç İşadamları Konfederasyonu’nun(YES) başkanlığını yürütüyorum. 16 ülkeden 38 bin 500 üyeyi kapsayan bu çatı örgütünün başkanı olarak Avrupa’nıngenç girişimcileri adına gerek kendi başkentlerinde gerekse AB organları nezdinde lobi faaliyetleri ve ilgili çalışmalarda bulundum ve onların da gerek ulusal seviyede gerekse Brüksel nezdinde yaptıkları AB seviyesindeki çalışmalarına tanık oldum. Konu ile ilgili tespitim,Türkiye’ninmalesef “hak arama” adına konularınıyeterince gündemine almadığı, bilim kurumlarımızda konular ile ilgi yeterince bilimsel çalışma yapılmadığı, AB nezdinde bireysel haklar ile ilgili bilginin ve bilgi arama gereğinin önemininnerede ise hiç gündemde olmadığı yönünde.Ayrıca, hak arama ile ilgili Avrupa’nın kurumları daTürkiye’de yeterince tanınmamakta. Mesela, Türkiye’deAvrupa Topluluklarının kurumu olmayan, 47 üyeli Avrupa Konseyi’nin organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok iyi biliniyor. Ancak, Avrupa’nın kendi organı olarak tüm üye ülkelerin iç hukuklarının üzerinde yaptırım ve içtihat gücü bulunan ve haklarımızı aramadaki en üst yargı organı olan Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD)nerede ise hiç bilinmiyor. Bu konuda uzman diyebileceğimiz hukukçumuz yok denecek kadar az. Türkiye gibi tam üye olmamış ama AB nezdinde birçok hakkı olan ve konularıATAD’ da ele alınan bir ülkenin vatandaş ve kurumlarının ATAD’ı, bu kurumun bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarını ilgilendiren kararlarını vebu kararlarla teyitedilen haklarını bilmemesinin ve takip etmemesinin sonuçlarının maliyetini bencehesaplamamız dahi mümkün değil…

Bu süreçte dikkatinizi çeken en önemli unsur ne oldu? AB nezdinde hak aramanın hele ki bunun hukuki süreçler ile yapılmasının AB karşısında Türkiye’yi zora düşüreceği ile ilgili endişesi olanlar olduğu söyleniyor. Görüşüm ve gördüklerim bunun tam aksi yönünde. AB’de hak aramak ayıp değil, aksine hak aramamak ayıp. Tüm AB mekanizması, üyeler arası devamlı süren müzakereler üzerine kurulu. Doğal olan durum, sonucunda uzlaşılamayan müzakerelerde sürecin hukukçulara bırakılması.Tüm üye ülkeler için geçerli olan bu süreç, hakkını bilen ve arayanlar için başarı ile yürüyen bir yapı oluşturuyor... Hakkını bilmeyenler veya bildiği halde hakkını aramayanlarzaten Avrupa Topluluğu’nun onurlu bir üyesiolarak masada yerini hiç bir zaman alamayacaktır... Bubakış açısı ile “hak arama ve hukuku tam işletme medeni bilincine ulaşma”,Türkiye’yi Avrupa ile bütünleştirmede en önemli mekanizmalardan birini sağlıklıve güçlü bir şekilde çalıştıracak, uyum ve entegrasyonu güçlendirecektir.

Hak Arama süreciTürkiyeAB’ye tam üye olduğu zaman bitecek mi? Avrupa Birliği temelinde bir müzakereler birliğidir. Dolayısıyla hak arama süreci birliğe tam üye olduktan sonra da devam edecektir. Türkiye’deki yanlış önyargılardan biri de “AB’ye tam üyelikle birlikte ulusal kimliğin zarar göreceği” görüşüdür. OysaAB içerisinde Portekizli yine Portekizli, Fransız yine Fransız, Alman da halen Almandır. Ulusal kimlikten geri adım yoktur… Hatta haklar ile ilgili her an devam eden müzakere süreçleri ulusal kimlikleri her an dinamik tutmaktadır. Ancak, önemli olan bir arada yasama ve uzlaşı kültürünün har an gelişerek devam etmesidir. Bütün bu süreçlerde kritik olan şudur; Eğer siz haklarınızın bilgiye dayalı takipçisi olmaz iseniz AB sürecinde tam üyelik öncesi veya sonrası diğer hiçbir ülkeye yapılmadığı gibi Türkiye`ye de hakları teslim edilmeyecektir. Yaşadığımız sürecin zorlu bir süreç olduğu muhakkaktır, ancak bu sürecin Türkiye`yi daha güçlü yarınlara taşıyacağı da muhakkaktır… Bu çerçevede hak arama ve müzakere süreci AB’nin ayrılmaz dinamik bir parçasıdır.

İşadamlarının yaşadığı vize sorunun altındaki nedenler nelerdir? Şu an vizelerle ilgili son durumu değerlendirir misiniz? Haklar konusunda en önemli ve güncel başlık iseiş adamlarımızın, gazetecimizin, hukukçumuzun, bilim insanımızın AB ülkelerine seyahatleri sırasında muhatap kaldığı vize uygulamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına 1980 senesinden bu yana seyahatlerindevize uygulanmaktadır. İşadamları ile beraber, hizmet edinimi ve sunumu amaçlı AB Ülkelerine seyahat eden Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulanması, Avrupa Topluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imza altına alınmış antlaşmalar gereği hukuksuzdur. Maalesef o yıllarda içinde bulunduğu şartlar nedeniyle içe kapanan Türkiye tarafından bu hukuk dışı uygulama yeterince sorgulanmamış ya da sorgulanamamıştır. Takip edilen yıllarda da süregelen bu hukuksuzluk, o dönemden bu yana Türk vatandaşlarına bırakılmış “kötü bir miras” tır. Aslında,hukuksuzluksadece “vize uygulaması” konusunda da değildir. Vize uygulamasının yanı sıra, ülkemize ve T.C. vatandaşlarına başka birçok konu ve alanda da hukuk dışı uygulamalar mevcuttur. Konunun daha da trajik yönü ise hala elimizde “Türkiye’ye karşı uygulanan hukuk dışı işlemlerle ilgili bir araştırma, liste ya da bilimsel bir çalışmanın olmayışıdır. Oysa1980’den bu yana çeşitli alanlarda hukuka aykırı uygulamalar ve kısıtlamalarla karşılaşmaktayız. Örneğin, AB, 1970’li yıllarda Türkiye ve Yunanistan’dan, ihraç ettikleri tekstil ürünlerinin miktarını kontrol altına almalarını ve ihracatlarını limitlemelerini, hukuki olmadığı halde, talep etmiştir. O dönem Türkiye bu talebi kabul etmiş ve kendine kota koymuş, Yunanistan ise koymamıştır. Bunu takiben Avrupa tarafından başlatılan kota Avrupa’ya ayni hukuk ve anlaşmalar ile bağlı olan Yunanistan tarafından hukuki takip ile kaldırılmış, Türkiye ise senelerce bu kotayı kendi ihracatına uygulamış ve bugün olduğu gibi hakkını arama yolunu tercih etmemiştir. Yunanistan’ın açmış olduğu davanın ve sonuçlarının da Türkiye’de tartışıldığına dair bir belgeye de rastlayamadık. AB Ülkelerinin Türkiye’ye karşı gerçekleştirdiği hukuk dışı uygulamaları“sınır dışı etme ” konusunda da görmekteyiz. 1980’den 2007 yılına kadar 250 bin insanımız Avrupa’dan sınır dışı edilmiştir. Bu kişilerin kaçta kaçı hukuk dışı olarak sınır dışı edilmiştir, bilemiyoruz. Aslında bunu soran bir kurumsal yapı da yok… Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Aslında önemli olan konunun hukuki temellerini iyi bilmek ve geçmişten ders çıkararak, bugün ne yapacağımızın kararlarını verip gerekli adımları atmaktır.

AB Ülkeleri vize konusunda katı uygulamalar yapıyor. Konsolosluk önlerinde vatandaş çile çekiyor. Bu konuda düşünceleriniz neler? Hukuki olan her uygulamaya saygı duyarız. Ancak, hukuka, insan haklarına, onuruna karşı yapılmış her harekette elimizdeki tek argüman ve güç ‘ Hukuktan ve yasalardan alacağımız güç” olmalıdır… Radikal söylemlerden kaçınmalıyız. En radikal söylem en haklı olan söylemdir...

Vatandaşlar neler yapmalı? Vatandaşlar haklarının zayi olduğunu tespit ettiklerinde, örneğin, bir işadamı hizmet alımı veya sunumu için AB’ de bir ülkeye kabul edilmediğinde, bu durumu belgelemeli ve ilgili ülkede avukatı kanalı ile oluşturacağı delilleri de içeren dosya ile dava açmalıdır. Bu sürecin bir hukuk mücadelesi olduğunu hiç unutmamak lazımdır.

Hükümet bu süreçte neler yapmalı? Öncelikle her şeyi devletten bekleme bakış açısını değiştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Problemi yaşayan, hakkı zayi olan kişi ve kurumlar,hakkını aramak üzere doğrudan gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Bu sürecin öncelikle bir hukuki süreç olduğunu unutmamamız lazım. Ve sürecin asli parçaları, avukatlar, yurt dışındaki mahkemeler, hâkimler ve ilgili üst mahkemelerdir. AB ile Türkiye arasında genel siyasi söylemler ile süren teknik bir müzakere süreci vardır. Bizlerin günlük hayatımızı direk etkileyen mevzulardaki haklarımızı almak için devletlerin arasındaki siyasi süreçleri bekleme lüksümüz yok.Bize düşen inisiyatif almaktır.Kaldı ki b