JAAP DE HOOP SCHEFFER

GÜNÜMÜZDE AKDENİZ’İN BİR KÖPRÜ OLARAK ROLÜ HER ZAMANKİNDEN DAHA BELİRGİNDİR.
 
Öncelikle NATO’nuın dönüşümü konusunda birkaç şey söyleyeyim. Bildiğiniz gibi, İttifak, ana işlevlerini ve toplu savunmasını korurken, Berlin duvarının çöküşünden sonra, barışı koruma ve yoksul topluluklara tıbbi yardım faaliyetlerine gitgide artan biçimde dahil olmaktadır. 1990’lar boyunca, NATO Balkanlara barış ve istikrarın gelmesine yardımcı olmuştur. Önce Bosna-Hersek’te harekete geçtik, başarılı oldu çünkü askeri operasyonumuzu geçtiğimiz bir tarihte AB’ye devrettik. Balkanlardaki çalışmalarımızın halen 17.000 kişilik güçlü bir kuvvetle yoğunlaştığı Kosova’da, uzlaşmaya yönelik uluslararası çalışmalara katkıda bulunmaktayız. Yakın bir zamanda da Akdeniz’de terör faaliyetlerinin önlenmesine yardımcı olmak amacıyla ‘Etkin Çaba’ adında bir deniz operasyonunu uygulamaya koyduk. Çarpıcı bir biçimde değişen güvenlik ortamına yanıt vererek, geleneksel Avrupa sınırlarının ötesine geçme konusunda çığır açıcı bir karar aldık ve Afganistan’da yaklaşık 10.000 kişilik güçlü Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin komutasını aldık, bu sayede Afgan halkının hak ettiği egemen ve barışçıl devletin ortaya çıkmasının desteklemekteyiz. Son olarak, Irak halkının kaderlerini mümkün olduğunca hızlı bir biçimde kendi ellerine almalarını sağlayacak şekilde, bu ülkedeki güvenlik güçlerinin eğitimine ve teçhizine yardımcı olma yönündeki çalışmalarımızı hızlandırıyoruz. Bunlara ek olarak, NATO aynı zamanda, tabii ki temel kurumsal aktörler olan BM, Avrupa Birliği ve OSCE ile birlikte, kapsamlı bir hayati ortaklıklar ağı geliştirmiştir. Rusya, Ukrayna ve Orta Asya ile Kafkaslardaki ortakların yanı sıra, en az onlar kadar önemli Kuzey Afrika ve Geniş Orta Doğu ülkelerinin katılımı ile bu ağ sağlanmıştır. Orta Doğu hakkında birkaç söz etmek istiyorum. Buranın geleceğine dair temkinli bir iyimserlik içinde olmak için gereken nedenlerin var olduğu kanısındayım. Hepimiz Filistin’de yakın zamanda yapılan liderlik seçimlerinden cesaret alabiliriz. Irak’ın geleceği konusunda iyimser olmak için de gereken nedenlerin bulunduğuna inanıyorum. Planlanan ulusal seçimler, egemen, istikrarlı bir Irak’ın gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Ürdün’ün İttifakın Irak’taki misyonunun başarılı olmasına yardımcı olma yönündeki istekliliğini de takdirle karşılıyoruz. İttifakın bu bölgede güvenlik ve istikrara kalıcı katkıda bulunabileceği kanaatindeyim. Akdeniz Diyaloğu ile başarmaya çalıştığımız da budur. Akdeniz Diyaloğu 1994 yılında başlatılmıştır. Son on yıl içinde, Akdeniz Diyaloğu ilerleme kaydederken, Diyaloğu daha fazla yapılandırdık ve somut işbirliği fırsatlarını adım adım açtık. Geçen Temmuz ayında, NATO’nun İstanbul Zirvesinde Müttefikler diyalogdan ortaklığa geçme kararı aldılar. Özellikle, NATO’nun diğer büyük işbirliği çerçevesi Barış için Ortaklığa da daha yakından bakılması ve uygun unsurlarını Akdeniz Diyaloğu’na eklenmesi kararlaştırıldı. Barış için Ortaklık daha belirli, büyük ölçüde Avrupai bir bağlamda geliştirilmişti. Ancak Barış için Ortaklığın birçok unsuru güney komşularımız için de çok değerli görünmektedir. Bu durum, örneğin, sadece savunma reformu ve ortak eğitim, teröre karşı savaşta istihbarat paylaşımı işbirliği konusunda değil, aynı zamanda, NATO’nun Akdeniz’deki deniz operasyonuna olası katılım gibi, teröre karşı savunma amaçlı, asıl operasyon, temel anlamda anti-terör operasyonu konusunda işbirliği için de geçerlidir. NATO ve Akdeniz ortakları arasında, Bakanlar düzeyindeki ilk toplantıyı gerçekleştirdik. Toplantıda işbirliğimizi üzerinde inşa edeceğimiz üç temel ilke üzerinde geniş çaplı anlaşma sağlandı.Birinci ilke: ortak sahiplik. Bu ilke Diyaloğun diğer ülkelere fikir dayatmak olmadığı anlamına gelir. Akdeniz Diyaloğu iki yönlü bir yol olmalı, çünkü ancak Akdeniz’in bir ucundan diğer ucuna sahici bir güvenlik ortaklığı başarılı sonuç verecektir. İkinci ilke: tamamlayıcılık. Ürdün, özellikle Avrupa Birliği ve OSCE olmak üzere, başka birçok önemli kuruluşla birlikte ve onların aracılığıyla çalışmaktadır. Bu durum kuruluşların birbirlerinin çalışmalarını yinelemektense, güçlerini hayata geçirmeleri için gereken tamamlayıcılığın altını çizmektedir. Üçüncü ilke: ulusal ve bölgesel özelliklere saygı. Güvenlikle ilgilibir dizi ortak engel ile karşı karşıya olmamıza rağmen, bu engellerin ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklı algılanabileceği de ortadadır. NATO’da, örneğin Mağrip ve Orta Doğu arasında farklar olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, İttifak Akdeniz Diyaloğu ortakları ile ilişkilerinde belli bir tutarlılığı sürdürürken, ortaklarımızla bireysel tabanda çalışma konusunda da istekliyiz. Akdeniz Diyaloğu’nun gelişiminin yanı sıra, İttifakın Ürdün’le ilişkilerinin geleceğini de yönlendireceğine inandığım kilit ilkeler bunlardır. Bunlar, başka bir ayrı, ancak belirleyici NATO girişimi olan İstanbul İşbirliği İnisiyatifi ya da ICI’nin gelişimine de yön verecek olan ilkelerdir. ICI aracılığı ile, zaman zaman ‘Geniş Orta Doğu’ olarak adlandırılan bölgedeki ilgili ülkelerle yeni bağlar kurmayı hedefliyoruz. Çok sayıda Körfez ülkesi halihazırda NATO ile işbirliği konusuna olan ilgilerini ifade etmişlerdir, halen gelecekteki ilişkilerimizin tarzlarını tasarlamaktayız. Geçmişte, Akdeniz hem bir engel hem de köprü olmuştur. Farklı kültürlerin ve dinlerin zaman zaman şiddetli, ama çok daha sık olarak barışçıl bir biçimde karşılaştıkları bir bölge olmuştur. ‘Mare nostrum’ (‘Bizim deniz’) kıyıları arasıda her çağda yoğun ticari ilişkiler yaşanmıştır. Günümüzde, Akdeniz’in bir köprü olarak rolü her zamankinden daha belirgindir. Çünkü, demografi, ekonomi ve enerji ihtiyaçları aramızdaki karşılıklı bağımlılığı gitgide daha yakın hale getirmektedir. Çünkü terör, Kitle İmha Silahlarının geliştirilmesi ve ulus-ötesi organize suçlar gibi yeni tehditler hepimizi etkilemekte ve ortak bir müdahaleyi gerekli kılmaktadır.NATO bu yeni fırsatları araştırma konusunda isteklidir. Ürdün’ün sorumluluğunu bilen bir uluslararası aktör olarak sahip olduğu ün göz önünde bulundurulduğunda, bu yeni fırsatları kavrayacağına güvenim tamdır.