MICHEL VAN DER ELST

Türkiye Hala Bir Deniz Kıyısı Destinasyonu Olarak Görülüyor
 
Bence Türk turizmi uluslararası turizmden çok farklı değil. Türkiye dünya turizminin sunabildiği her şeyi sunuyor. Bunun nedeni ülkenizin pek çok açıdan çok zengin olması; sadece İstanbul’un değil tüm ülkenin zengin bir tarihi var.
 
Michel Van Der ELST, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

1952 yılında Brüksel’in Auderghem ilçesinde doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Auderghem’de tamamladıktan sonraCERIA Üniversitesine (Anderlecht, Brüksel) gittim. Daha sonra ABD Pacific Western Üniversitesinden MBA ve PhD derecelerini aldım.

Otelcilikle ilgili ilk işim Hyatt Otel zincirindeydi. Hyatt Regency Brussels ABD dışındaki ilk Hyatt oteliydi. Brükselliler bu şirketi tanımıyorlardı ve “yat, yot” gibi adlar veriyorlardı. Çok yeniydi ve Amerikalıların Avrupa’daki ilk ayaklarıydı.

Hyatt Regency Brüksel’deki bu ilk otelinin açılışından sonra Fransa, Nice’te yeni bir otel açmaya karar verdi. Ben de Nice’e transfer oldum. 3 yıl Nice’te kaldım. Hyatt’da çalışırken ABD’ye gitme şansım da oldu.

Nice’ten sonra askerlik hizmetimi yapmak için bir yıllığına Brüksel’e döndüm. Ardından büyük bir fırsat yakaladım; Swissôtel’in işlettiği Lüksemburg’daki “Le Royal”in finans müdür yardımcılığına getirilen bir Belçikalı vardı. Böylece, kendimi yeni bir açılış için Lüksemburg’da buldum ve orada bir buçuk yıl kaldım.

Ardından, Swissôtel Hollanda’da 2 otel açmıştı; ben de oraya gittim. Amsterdam’dan Seul’e (Güney Kore) transfer oldum. Swissôtel’in Asya’daki ilk otelin açılışını yapmam istenmişti. Bu otel 1987’de açıldı ve 1988 Olimpiyat Oyunları bu şehirde yapıldı.

Gelecekteki karımla da Seul’de tanıştım. Evlendikten bir hafta sonra Seul’den ayrıldık çünkü Swissôtel’in Zürich’teki merkezine transfer olmuştum. Bir süre sonra da, Lausanne Palace’ta çalışmak üzere Lausanne’a gittim. Lausanne’da bir yıldan biraz az kaldım. Sonra Asya’da, bu kez Çin, Pekin’de bir otelin açılışını yaptık. Orada bir buçuk yıl kaldıktan sonra 1992’de İstanbul’a geldim. Tüm Akdeniz bölgesi ve Orta Doğu Finans Müdürü olarak. 1992’den bu yana buradayım.

1983’ta Lüksemburg’da başladığımdan bu yana, 23 yıldır Swissôtel’deyim. O zamanki sahipleri (1986’ya kadar % 50’şer hisseyle) Swissair ve Nestlé idi. 1986’da Swissair hisselerin tamamını aldı. Maalesef Swissair iflas etti ve Swissôtel’i Singapurlu Raffles satın aldı. Daha sonra da Amerikan Colony Capital. Colony Capital daha sonra Fairmont grubunun da büyük bölümünü satın aldı. Şimdi 3 önemli markamız var: Fairmont, Raffles ve Swissôtel. Türkiye’de 1992’den bu yana Swissôtel The Bosphorus’u (Istanbul) işletiyoruz, Ankara’da bir otel açıldı.

Müdürü de siz olacaksınız herhalde?

Evet, doğru. Ayrıca Ege’de, Göcek’te bir tesisimiz var [Swissôtel Göcek]. Halen ileride açılmak üzere 2 otel için sözleşmemiz var: Grand Hotel Efes, İzmir ve Çelik Palas, Bursa. Yakın bir gelecekte Türkiye’de 5 otel sahibi olmayı planlıyoruz.

Swissôtel Ankara’nın genel müdürü olarak, yeni otelinizin konsepti hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Bu 150 odalık bir otel. Beş yıldızlı, yeri Çankaya’da. Otelimizde Café Swiss ve Swiss Gourmet, Bloom Restaurant olacak. Her odada kablosuz ve kablolu hızlı internet erişimi, kahve makineleri, bir duş ve banyo (ayrı) bulunacak. Kapasitesi 1000 kişinin üzerinde olan büyük bir balo salonu ve 8 farklı toplantı odası ve ilk kez açılan Amrita Spa & Wellness Centre olacak.

İstanbul’da bu kadar uzun süre yaşadıktan sonra Ankara’ya taşınmak çok kolay olmamalı.

Kızım Nathalie 16 yaşında. İstanbul’a geldiğimizde 2 yaşındaydı. 12 yaşındaki oğlum Aurelien ise İstanbul’da doğdu. İstanbul’dan Ankara’ya taşınmak bizim için gerçekten büyük bir değişiklik. 14 yılda burada kendi dünyamızı kurduk; kendimizi evimizde hissediyoruz.

Hafta için Ankara’da, hafta sonlarını ise İstanbul’da geçirdiğim 3 ay içinde Ankara’nın değişim halinde ve en az İstanbul kadar uluslararası bir şehir olduğunu gördüm. İstanbul’da daha çok ticaret var, Ankara’da ise diplomasi.

Türk turizmi ile dünya turizmini karşılaştırabilir misiniz?

Bence Türk turizmi uluslararası turizmden çok farklı değil. Türkiye dünya turizminin sunabildiği her şeyi sunuyor. Bunun nedeni ülkenizin birçok açıdan çok zengin olması; sadece İstanbul’un değil tüm ülkenin zengin bir tarihi var. Bence yapılabilecek şey, Türkiye’yi Akdeniz ve Ege kıyısında bir plaj tesisi olarak tanıtmakla yetinmemek ve Türkiye’yi herkese daha iyi anlatmaktır.

Ama pek çok insan hala Türkiye’de zengin turizmi olmadığını düşünüyor.

Evet, tam olarak böyle, çünkü Türkiye hala bir deniz turizmi destinasyonu olarak değerlendiriliyor. Artık Türkiye’nin daha az tanınan farklı bölgelerini tanıtmak gerekiyor. Farklı türde turistlerin çekilmesi lazım.

Genel olarak, “zengin turist” olmamasının servisin kötülüğünden kaynaklandığı söyleniyor. Bu doğru mu?

Türkiye’de 5 yıldızlı otellerde servis çok iyi. Servis çok iyi otellerde iyi, çünkü servis, diğer Akdenizliler gibi Türklerin de kanında var. Ben Türkiye’de servisin Kuzey Avrupa’nın büyük bölümünden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Doğru olan şey, kaliteli bir servis için bir ince ayar yapmak gerektiği (ki uluslararası otellerin bunu çok iyi yaptığına inanıyorum). Bazen zarafet eksikliği oluyor, çünkü kibar olmak yeterli değil, tekniğin de iyi olması gerekir.