YAZDIK DA NE OLDU! Hadi Neşet TÜRKMEN
Ekonomik ve Siyasi Danışman
Türban özgürlük için mi, Ekonomi için mi?
 
1980 yılına kadar inançların, gelenek göreneklerin ve de mevsim şartlarının gereği olarak hanımlarda kullanılan başörtüsü alışkanlığı, son 30 yılda tasarım farkını vurgulamanın ötesinde bir simge olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İnanç sahiplerinin davranışlarına saygı duymamak elde değildir. Toplumda örtülü veya örtüsüz hanımların rejimin sembolleri olarak değerlendirilmesi yanlışların en büyüğüdür. Anayasal haklardan biri olan 'eğitim hakkı', bu inatlaşmalar yüzünden toplumu bölen katmanlardan biri haline gelmiştir ve bu yüzden küçük yaşlardan itibaren özgürlük mücadelesi veren taraflar ötekileşmenin baş aktrisleri olmuşlardır.
Ülkede 2001 kriziyle birlikte yaşanan ekonomik sıkıntılar bir çok kurumun ve siyasetin değişmesinin önemli faktörlerinden biridir. 1950'lerden itibaren sermaye yapısını geliştiren, yatırımlarıyla ve iktidarların destekleriyle büyüyen küçük burjuvazi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara'da tekelleşmeye giderken aile şirketleri görüntüsünde kalabilmişler, profesyonel yöneticilerinin de en değerlilerini devletin sanayi tesislerinden ve bürokrasinin üst düzey yöneticilerinden seçmişlerdir.
Büyük şehirlerde, büyük yatırım tesisleri oluştuğu için istihdam, küçük kasaba ve köylerden büyük merkezlere göç etmiş, başta tekstil olmak üzere otomotiv, büyük turizm beldelerinde de turistik yapılaşma kredileriyle 3-5 branşın arasına sıkışıp kalmıştır. İhtilallerin, ekonomik krizlerin etkisiyle yurtdışına açılma, ihracata yönelme 1960'larda Avrupa'ya giden gurbetçi kardeşlerimizin ihtiyaçlarını öncelikle görmekle başlayan dış cari ilişkiler, maliyet yükseklikleri nedeniyle de hammadde ve ara maddeleri ithalata kaydırarak dış ticarette gelişme kaydedilirken üretici konumunda olan köylüler ve küçük sanayiciler bu darboğazda sıkıntılara düşmüşlerdir. Gelir dağılımında gözüken dengesizlik, kredi yüzdesi %4'leri aşmayan küçük üreticileri zorlarken, eğitim ve yönetim ile Ar-Ge konularında yatırım yapmalarını imkansız hale sokmuştur. Büyük firmaların daha da büyüdüğü, küçüklerin ise ya fasoncu ya da yan sanayici olarak sürdürmeye çalıştıkları yaşam düzeyleri, Anadolu kaplanlarının doğmasına, sıkıntıları aşabilmek için bilgi birikimi ve ihtisaslaşmaya, sermaye yapılarını güçlendirmeye itmiştir.
Devletin küçük bölgelerde yeni teşvikler yaratması, kredilerin musluklarının bankalar tarafından biraz daha açılması, eğitimden gelmiş genç insanların Anadolu'nun küçük bölgelerinde yaşamayı kendilerine ve ailelerine kabul ettirmeleri sonucunda Anadolu kaplanları silkinip ayağa kalkmaya başlamışlardır. Onların birbirleriyle dayanışmaları, yurtdışına üretim yapmaları, ticari ve cari birliktelikleri oluşturmaları sosyal açıdan incelendiğinde görülecektir ki ağırlıklı birliktelik faktörü, inanç birliği ortak paydasına dayanmaktadır.
İnanç birliğinin yarattığı olumlu ekonomik avantajlar hızla büyümeyi getirirken, sermaye yapısının da oluşumuyla farklı farklı üretimlerle birbirini tamamlayan halkaların gelişmesine sebep olmuştur. Büyük şehirlerdeki, ülkemize göre büyük sermaye sahipleri, kendi yatırımlarını büyütemedikleri gibi yeni branşların ve sanayi kollarının yapılanmasına da öncülük edememişler, Çin ve uzak doğu ülkelerinin dünya rekabetindeki pazar paylarının içinde eriyip gitmeye başlamışlardır. Sermayelerin el değiştirmeye başlaması 2002 seçimlerinden sonra daha da belirginleşmiş ve siyasi destek ve tercihlerde Anadolu kaplanları değişim noktasında iktidarla daha iyi ilişkiler kurabilmiştir.
Anadolu'da başlamış olan yeni yapılanma rüzgarı tabii ki aileleri de etkilemiştir. Geleneklerinde eşlerine baskı kurabilme örfüne sahip olanlar ekonomik ayakta dururluklarını sağlayabilmek amacıyla önce aile ortamında, sonra da mahalle baskısıyla hanımlarını ve kızlarını daha çok etkileme fırsatı bulmuşlardır. İlkokuldan başlayarak lise öğretimine, dershanelere varan çeşitli ekonomik destekler ve yaratılmış güven ortamı, genç kızların kazandıkları üniversitelere devam edebilmeleri için gereken burs, yurt gibi katkılarla da ekonomik olarak yardım sağlanınca ve bunların alternatifleri de olmadığı için, ortamlarını ve yaşam şartlarını bozmak istemeyen birçok genç kızımız bu yaşamı doğal olarak sürdürmüşlerdir.
Senelerdir mahalle baskısı altında kalmaktan mağdur olup şikayetçi olanlar, kendi inanç özgürlüklerini elde ettikçe ötekileşmiş durumdakilere baskı yaparlar korkusu ülkenin gündemini bugün meşgul etmektedir.
Halbuki gerçek demokrasi inanç sahibinin de, az inanç sahibinin de, farklı inanca sahip olanların da, ataistlerin de birbirlerine hükmedip, baskı yaratmadan yaşamalarına bağlıdır. Bugün aşılması zor gözüken problemlerimiz 10 sene sonra unutulacaktır. Toplumun birbirine karşı saygısının, sevgisinin ve samimiyetinin artıp daha toleranslı bir yapıya kavuşması, gerçek demokrasinin de oluşmasının nedeni olacaktır.
Sonuç itibariyle, 2002 seçimlerine kadar kendi siyasi tercihlerini iktidar yapabilen büyük sermaye, bu gücünü yitirmiş, küçük ve orta boy sermayenin Türkiye ekonomisinin %50-%60'ların üzerinde bir ekonomik güce sahip olması ve siyaseti de düzenleme gücünü elde etmiş olması, ekonomik birlikteliğinin sürmesini sağlayabilmesi ve ayakta durabilmesi, en küçük ölçekte aile profilini de buna katmasıyla devam edebileceği görüntüsünü ve güvenini Anadolu kaplanlarına vermiştir. Bunun, sosyolojik olarak 2002'den sonra Türkiye'de ekonomik gücün sınıf değiştirmesi nedeniyle olduğu kanaatindeyim.