HATİCE SOYSEV KOLAT

En İyi Gelir Grubu Her Zaman En İyi Eğitim Almış Grupla Eşleşemeyebiliyor
 
1968 Sakarya doğumluyum. İlk ve orta öğretimimi orada tamamladım. Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi‘ni kazanmamla birlikte benim için İstanbul yolculuğu başlamış oldu. Aslında çok enteresan bir üniversite sınavına giriş günüydü; yaşadığım bir yığın aksilik, sınava geç kalmam, sürenin bitiminden yarım saat önce sınav salonunu terk etmem vs ama her şeye rağmen sonuç benim için çok güzeldi. Gerçekten okumak istediğim bir bölümdü ve başarmıştım.
 
Öğrencilik yıllarımda inanılmaz bir sinema merakım oluştu. Televizyon zaten 70 ‘lerden sonra herkesin gözdesi olmuştu ama sinemanın bende çok ayrı bir yeri vardı. Oyuncuları, seslendirme sanatçılarının adlarını, senaristleri, yönetmenleri , yapımcıları tamamen kişisel merakımla çok iyi tanıyordum. O dönemde bir arkadaşım video club devralmıştı. Kasetler hep korsandı ve İngilizce geliyordu; ben okuldan çıkıp onları izlerdim, özetlerini çıkarırdım ve arkadaşıma bu konuda yardımcı olmaya çalışırdım. Hem eğleniyor, hem de çok elit bir projede yarım zamanlı çalışıyordum. Sonraları Ümit ATAY Warner Bross gibi pek çok temsilcilik almıştı ve Bebek’teminik bir ofisi vardı. "Sen bu işlere çok meraklısın ben de bir yardımcı arıyorum, bizimle çalışır mısın?" dediği anda ben de kendimi bu camianın içinde bulmuştum.

Sonra Star TVkuruldu , müthiş bir potansiyel oldu, çok güzel işler yaptık ve tam zamanlı çalışmaya başladım. O dönemde pek çok iş başvurusu yaptım bunların çoğu dabana olumlu döndü ama ben şansımı bir turizm organizasyon şirketi olan Net Tur ‘dan yana kullandım. Çok yoğun ve çok da istekli olarak çalışıyordum.
Daha sonraları kendisini Warner Bross‘tan tanıdığım SevgiliEkrem ÇATAY "Kanal 6‘yı kuruyoruz gelir misin?" dedi ve ben televizyonların daha çok yeni olduğu bu dönemde Dış Kaynaklar SorumlusuolarakKanal 6 ‘da göreve başladım.
Zorlukların maddi ve manevi olarak yoğun olduğu bir kurumdu ama yine de sevdiğim ve istediğim için çalıştım, işimi terk etmedim. Oradaki görevimden ayrıldıktan sonra ne yapsam, acaba kendime başka bir yol mu çizmeliyim? derken bir yıl boyunca değişik şeylerle ilgilendim, kendimi ölçmeye çalıştım .

Bir gün beni Faruk BAYHAN aradı ve Kanal D’de Dış Kaynaklar Müdürlüğüiçin iş teklifinde bulundu. 1997 Mayıs’ta Dış Kaynaklar Müdürü olarak göreve başladım, sonra Planlama Müdürlüğü de bana verildi ve nihayetinde 2001 yılında Programlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak atandım. 2002‘de ikiz çocuklarım dünyaya geldi. Doğum iznimi bile sadece 35 gün olarak kullandım. Severek çalışınca insan yorulmuyor ve hep daha iyisini yapmak için çaba harcıyor.

Türk Televizyonu‘nu hangi noktada görüyorsunuz? Sizce Dünya Televizyonları ile yarışabilecek noktada mıyız?
Tabiki, yarışıyoruz da zaten. Dünya çapındaki formatları; meselaSurvivor gibi; aynı dönemde kendi kültürümüze göre adapte edip, izleyiciyle buluşturuyoruz. Çarkıfelek örneği bence çok çarpıcıdır. Dünyada 50‘nin üzerinde ülkede yayınlandı ve aslında o format Show TV ‘de haber öncesi girilen,Tarık TARCAN‘ın sunduğuyaklaşık 30 dakikalık bir programdı. Sonraları Mehmet Ali ERBİL ile birlikte sanki bir akşam kuşağı gibi prime time‘da uzun yıllar devam etti. Formatın sahipleri de bu duruma gerçekten şaşırdılar. Çarkıfelek‘in dünya çapında her yıl düzenlediği fuarlarda biz hep "en iyi show" ve "en iyi talk show sunucusu" ödüllerini aldık. Dünya televizyonlarıyla karşılaştırmaktan söz ettiniz; örneğin bir İtalyan TV‘ye göre daha az dolu olduğumuzu zaman zaman biz de gözlemleyebiliyoruz. Bizde program izlenme ölçüleri (raiting )çeşitli gruplara göre alınıyor. A grubu dünya genelinde en iyi eğitim almış ve en iyi gelir seviyesine sahip grubu temsil ederken; bizde kareler yerine tam olarak oturmayabiliyor. En iyi gelir grubu her zaman en iyi eğitim almış grupla eşleşemeyebiliyor.

Son dönemde televizyonlarda ciddi bir raiting / izlenmekaygısı güden programlara yer verildiği ve içeriğin ikinci planlara itildiği izlenimi yerleşmiş durumda, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Ben bunun aslında acımasız bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Aslında bu da bir arz talep dengesi bence! Evet, bizler; yani televizyon kanallarıherşeyin yanında birer ticari kurum kimliği taşıyoruz, gelir elde etmemiz de önemli ama bir nokta atlanıyor sanırım. Örneğin Survivor dünya çapında bir formattı bunu alıp biz de yayınladık. Bu programınmaliyeti yüksek, raitingi düşüktü, yine de yayınlamaya devam ettik. Amaç sadece raiting olamazdı . Evlilik programlarımız var bir de bunlar sadece Show TV ‘de ve Kanal D’de yayınlanıyor, raitingleri inanılmaz yüksek veneredeyse tüm sponsorluk almak isteyen firmalar bu programları tercih ediyor; dolayısıyla bu durumu atlayamıyorsunuz. Bence bu da moda gibi bir şey. Şu an her çeşit giysi modaysa, programlar için de aynı şey geçerli, alternatifler çok fazla. Bir sinema filmini alıp en çok izlenen saate (prime time )koymak çok zor.

Tabikisinema filmlerine de yer verilecek ama biz bir filmi 20:00kuşağına ya da 23:00kuşağına koyuyorsak bunu izleyici de anlıyor artık.
2005 Ocak ayında 13 filmlik bir sinema kuşağı yapmıştık, o noktada reklam gelirleri bizim için arka planda kalmıştı, çok da güzel raitingler aldık ama bunu tüm yıla saymak inanın mümkün olmuyor. Reklam vermek isteyen firmalar da belli programları seçmek istiyor çünkü biliyorlar ki o programlarda gerçekten seyirciyle buluşuyor ve hedef kitlelerine hitap edebiliyorlar. Zaman zaman sizin gibi düşünenler de çıkmıyor değil. " Biz Zaga ‘yı izlemek istiyoruz ama daha program başlamadan uyuyakalıyoruz" diyorlar. Biz biliyoruz ki Zaga‘nın izleyicisi aslında belli bir saate kadar dışarıda olan ve gece geç saatte eve dönüp eğlenceli zaman geçirmek isteyen bir grup. Beyaz Show ‘da durum daha farklı onu ev halkı hep birlikte oturup izliyor, o programın saati konusunda daha hassas olmamız gerekebiliyor. Evlilik programları için de Cumartesi daha ideal bir gün ve bu programlar bizim yayın akışımızı etkileyebiliyor. Reklam talepleri çok yoğun ve program belli bir zaman sonra daha akıcı oluyor; tam en merak uyandıran noktada kesemiyoruz.
Herkesi memnun edebilmek takdir edersiniz ki çok zor bir şeydir.Size şunu söyleyebilirim bu yıl programların saatleri konusunda daha etkin ve dahayumuşak olmayı planlıyoruz.

Yeni yayın döneminde Kanal D ‘de neler izleyeceğiz?
Ağırlıklı olarak dramalar olacak, sinema kuşaklarında Türk Filmleri‘ne daha prodüksiyon aşamasında projeye dahil olarak, bazılarının gösterim haklarına sahip olduk. Gönül Yarası, Kalbin Zamanı, İki Genç Kız, Hababam Sınıfı, çekimleri yurt dışında da sürdürülen Kurtlar İmparatorluğu bunlardan bazıları. Haziran Gecesi, Yabancı Damat, Gümüş, Sihirli Annem devam edecek. 32. Gün, Abbas Güçlü İle Genç Bakış, Zaga, Beyaz Showyine bu yıl seyircisiyle buluşacak.
Kadın Kuşağıve Çoçuk Kuşağı Programlarımız devam ediyor. Yeri gelmişken belirtmek isterim Kanal D‘nin Çocuk Kulübü var ve çocuk programlarında da bir numarayız. Eskiden drama sadece ATV‘de izlenirdi, buna da bir alternatif yaratmış durumdayız.
Kanal D gerçek bir televizyon okulu bence. Bir de artık kaset yayınından direkt yayına geçiyoruz. Teknolojiye uyum açısından bu çok önemli bir konu. Kameralar, ışık sistemleri ve daha bir sürü şey değişiyor ve dünyaya bu konuda ayak uyduruyoruz.
Televizyon izleme kültürümüz de çok farklı, belki de birbirini tekrarlayan ve gündemde bir şekilde yer tutan dramalar ya da raiting yaratan programlara alternatif yaratılmamasının nedeni toplum olarak yeterince seçici olmamamızdan mıdır? İzleyici olarak bazen daha dolu programlar istiyoruz vebulamıyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Türkiye ‘de özel kanallar olarak geçmişimiz 15 yıl olmasına rağmen 30 yıllık yol almış durumdayız. Aslında bizim izleyicimizin de seçici olduğunu düşünüyorum. TV kanalları mantar gibi büyüdü, rekabet çok büyük. Alternatifler de bu sayedeortaya çıkabiliyor. Bu yaz döneminde "Dikkat" diye bir program inanılmaz izleniyor. Bu da format olarak alınan ve kendi kültürümüze göre entegre edilen bir program ve çok fazla izleniyor. Bu programın yayınlanması da son derece akıllıca bir yaklaşım aslında; çünkü maliyet düşük buna karşın izlenme payı çok yüksek .

Sizce izleyici televizyonda ne görmek istiyor?
İnsanlar üzülecekleri , karamsarlığa düşecekleri bir şey görmek istemiyorlar. Kendilerini neşelendirecek, sıkıntılarını ve umutsuzlukla