Dr. Tunay AKOĞLU

Türk gazetecilerine göre Avrupa, Avrupalı gazetecilere göre Türkiye
 
“Son yıllarda hızla gelişen gezi olanakları ve yakın ilişkiler nedeni ile gazete yazarlarının yurt dışı izlemlerini anlatmaları da artış gösterdi. Bir yandan, özellikle Batı Avrupa ülkelerini gezen Türk gazetecilerinin yazılarını ve diğer yandan Türkiye gezilerini anlatan Avrupalı gazetecilerin yazdıklarını okudukça bazı önemli farklılıklar ortaya çıkıyor.’’
 
Genel olarak Türkiye’yi gezen Avrupalı gazeteciler veya Türkiye’de yaşayan gazete ve televizyon temsilcilerinin Türkiye hakkındaki izlenimlerinde , haber verme stillerinde ortak noktalar; Türkiye’nin insan haklarına ilişkin tutumu, azınlıklar sorunu, layiklik, ordu-sivil kesim ilişkileri , AB üyeliği gibi konuları kapsamaktadır.

Bunun yanı sıra, televizyon haberlerine eşlik eden Türkiye görünümlerinde daima başörtülü, şalvarlı kenar mahalle sakinleri, tarihi eser ve harabeler ağırlık taşımaktadır. Belçika, Fransa, Almanya ve İtalya televizyonlarını izlerken hiç bir kez , İstanbul gökdelenlerini, büyük kentlerimizin alış-veriş merkezlerini, Boğaz köprülerini, Ege ve Akdeniz limanlarını ve modern turizm tesislerini , diskotek ve modern ulaşım olanaklarını , modern eğitim kuruluşlarını gösteren görüntelerle pek karşılaşmıyoruz.

Türkiye hakkında yazan Avrupalı gazetecilerin tutumuna karşın , Avrupa ülkelerini gezen Türk gazetecilerinin izlemleri ve anlattıkları bambaşka bir görünümde.

Her şeyden önce, bir kaç gün kaldıkları bazı Avrupa ülkelerinin lokantalarını övmek öncelik taşımakta. Tam bir yabancı dil bilgisi olmadıkça(Avrupa ülkelerini sadece ingilizce bilmekle ve kullanmakla anlamak ve kavramak olanak dışıdır), çok kez bölgesel ve yersel olan Batı Avrupa ülkeleri mutfak ve şarapları ve ‘masa kültürü’ hakkındaövmeler yağdırmak -en azından -pek acayiptir. Üstelik, bazı turistik rehber kitaplarından aktarılmış ‘yıldız’ sayısına göre hayranlık duıydukları lokanta ve ‘menu’lerin aslındabelirli bir ülkenin genel gastronomik özelliğini hiç te gösteremiyeceğinide anlamamış durumdadır bu gazetecilerimiz.

Avrupa’da bir kaç gün kalıp gezen gazetecilerimizin aktardıkları ‘kilişe izlenimler’ arasında ; Avrupa kentleri müzeleri, tiyatro ve operaları (daha çok Fransa, İtalya ve İspanya’da), İskandinavya ülkelerinin organizasyonu, İsviçre’nin dakik ve temizliği ile Avrupa ülkelerinde yerleşmiş Türk asıllı kişilerden söz etmek yer almaktadır çoğunlukla.

Avrupa basını çok sık olarak Türkiye AB’ye girsin mi girmesin mi , Türkiye’nin insan hakları karnesindeki ‘zayıflar’ ne zaman düzelecek? diye sorarken ve azınlık haklarının savunucusu kesilerek Türkiye hakkında yargı hükümleri verirken; bizim basınımızda, Avrupa ülkelerinin yoğun iç sıkıntıları , sorunları ve AB ülkeleri arasındaki ilişkiler hakkında pek az yorum , görüş ve haber yer almaktadır.

Fransızların yabancı turistlere karşı küstah ve küçük görücü tutumunu, İtalya’daki turist avcılığını ve soygunluğunu ; Avusturya, Benelüks ve Almanların , Türk turistlerini ülkelerinde yaşayan Türk göçmenleri ile aynısaymalarını, İspanyol ve Portekizlilerin Türkleri pek ‘folklorik’ ve ‘Arap’ olarak görmelerini, İskandinavyalıların umursamazlıklarını kavrayamamak veya anlamaktan çekinmek oldukça tuhaftır.

Avrupa ülkelerinde turistik tesislerde (otel, lokanta, eğlence yerleri, turistik ulaşım araçları, turist rehberleri bile, vs. vs.) çalışanların büyük çoğunluğu Avrupa dışı ülkelerden gelen göçmenlerdir. Avrupa’yı dolaşan gazetecilerimizin yüzde kaçı bunu sezinleyebilmiştir ?Avrupa ülkelerini överken, verilen hizmetin Avrupa dışından kaynaklandığını belirtmek gerekmez mi ?

Avrupa kültürü, örf ve adetleri , mutfakları, folklor ve dünya görüşleri, sosyal yaklaşımlar, moral ve etik anlayışları, genelde ulusal değil , yerseldir. Örneğin; Baveryalı bir Alman ile Prusyalı bir Alman arasında, Napoli’li bir İtalyan ile Milano’lu bir İtalyan arasında dağlar kadar fark ve dil – diyalekt ayırımı vardır.

Gene örneğin, Castilla’lı (Madrid) bir İspanyol ile Cataluna’lı (Barselona) bir İspanyol arasındakiveya Valon ve Flaman Belçikalılar arasındaki dil, kültür , yaşam, yeme-içme ,vs. farklılıkları oldukça büyüktür. Bunları bilmeden , bir kaç gün gezerek Avrupa izlenimleri ve hayranlığını aktarmak eksik kalır elbette.

Görüldüğü gibi, Türkiye’ye çok kritik bir gözle bakan Avrupalı gazetecilerin tersine, Türk gazetecileri-genelde- Avrupa ülkelerini tam bir hayranlık içinde ve tam anlamadan Türk kamu oyuna aktarmaktadır.

Her şeyden önce tarafsız olması gereken basın mensuplarının yukarıda belirtmeye çalıştığımız her iki tutumunda da (Avrupalı veya Türk olarak) eksiklikler olduğu açıktır.

Gazete yazarları, Türk veya Avrupalı olsun, elbetteki olumlu ve birleştirici noktaları da anlatmak , gözler önüne sermek durumundadırlar. Ancak, ağırlık taşıyan bazı genel özellikleri görememek veya görmezlikten gelmek, gazeteciler açısından da en uygun bir tutum değildir elbette.

Kanımızca, gezi izlenimlerinde olumlu ve olumsuz noktaları , gözlemleri genel bir denge içinde tutmak ; yarım yabancı dil bilgisi, eksik kültür birikimi ve kısa süreli gözlemlere dayanan anlatımlardan kaçınmak en önemli husustur.