Berna AŞIROĞLU

Hem işveren ve hem de eğitimci tarafımızla Türkiye’ye vizyon katma hedefindeyiz
 
Bursa doğumluyum. İlkokulu Bursa’da, ortaokul ve liseyi İstanbul Robert Kolej’de okudum. Daha sonra Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdim. Bursa’daki fabrikamızın üretim bölümünde Planlama Sorumlusu olarak işe başladım. Ama öğrenciyken yaz dönemlerinde fabrikanın çeşitli bölümlerinde çalıştım. Böylece işin içinde piştim. Babamlar da işe böyle başlamışlar.
 
1942’de dedemler Bulgaristan’dan geldikleri zaman ellerinde sadece terzilik mesleği varmış. Eski ceketleri ters yüz yaparak geçinmişler. 1950’lerde dedem işi geliştirmek için çareler aramış. O yıllarda Türkiye’de deri ceket yapan 2 firma varmış. Dedem örnek ceket ve bir parça deri almış ve ceketi açıp kalıbını çıkarmış. Aldığı deriden ceket dikmiş ve bir arkadaşına satmış. 1945’lerde Marshall yardımıyla Türkiye’ye traktörler gelmiş. Köylüler traktörleri kullanırken üşüyorlarmış. Devletin açtığı ihaleyi kazanan dedem Anadolu’ya gocuk üretmeye başlamış.Ali Kırcı gocukları Anadolu’da ün kazanmış. 1967 senesinde dedem; babam ve amcama işi devretmiş. Şirketin adı Kırcılar olarak değişmiş. Babam ve amcam o yıllarda yabancı dil eğitimi almışlar, 1972’de katıldıkları Hamburg Fuarı’nda aldıkları iş dolayısıyla polislere ceket dikmişler. Böylece ihracat alanı açılmış. İsviçre, İngiltere, ABD gibi ülkelerde müşterileri oluşmuş. Bu arada da bizler yetişiyoruz. Ben 2002 yılında işin içine girdim. Dünyada ve ekonomide İşleyiş değişiklikler gösteriyor. Ben işe başladığımda Rusya, Amerika ve Avrupa pazarında ihracatta düşüşe geçilmişti.

Babam 90’lı yıllarda sahildeki dükkanlara imalatçı olarak mal satıyor.
Sözünde durduğu ve kaliteli mal sattığı için insanların ona güveni arttıkça sıkı dostluklar kuruluyor. İlki 1998’de Kuşadası’nda olmak üzere turistik yerlerde mağaza açmaya başladık. Daha sonra İstanbul mağazası açıldı. Yerli ve yabancı alıcılara deri satıyorduk ama sonra yavaş yavaş yerli alıcı azaldı. Biz de hem tedarikçi olarak mal verdiğimiz mağazalarda hem de kendi açtığımız mağazalarda satışı turistlere yönelttik. 2003 senesinde Zeytinburnu’ndaki binayı satın aldık ve diğer bölgerlerle de irtibata geçtik. 2006 senesinde Antalya’da Montreal adlı firmayla ortaklık kurduk. Şu anda bu ortakla 5 mağaza açtık. Antalya içinde 2, Side, Göynük ve Kemer’de 1’er mağazamız var.Dönemsel olarak kış aylarında Alman ve Belçikalı tursitlere, yaz aylarında Rus turistlere hitap ediyoruz. Selçuk’taki mağazamızın kapasitesini arttırıyoruz. Orada da 5 adet mağazamız var. Hem Kuşadası yolu üzerinde hem de limanda mağazamız var.2007 senesinde daha farklı bir oluşum yaratarak Kapadokya ve Bergama’da dükkanları olan Adap şirketini satın aldık. 2 dükkanı vardı, bir de İstanbul’da mağaza açtık. Kuyum sektörü dışında, 2009 yılında Kapadokya’da bir halı mağazası satın aldık. Kuyum ve halı özellikle Uzakdoğu’lu müşterilere hitap ediyor. Yarı kıymetli taşlar satıyoruz. Özellikle firuzenin altın ve gümüşle birarada olduğu, kolye, küpe yüzük koleksiyonlarımız var. Şirketi satın aldıktan sonra yenilemeler yaparak hem ürün, hem diyalog, hem de hizmet kalitesini geliştirdik. Halıda da %100 ipek ve %100 yün halı üzerine çalışıyoruz. Yabancılardan büyük ilgi var. Deri, kuyum ve halı turistlerin en çok ilgisini çeken ürünler. Geçen sene Şubat ayında Mısır’da Hurghada’da bir mağaza açtık.

Global kriz çerçevesinde sormak gerekirse ihracat ne durumda?
Oldukça sıkıntılı... Özellikle Amerika ve Avrupa pazarlarına ucuz ve kalitesiz ürün girmekte. Çin ve Hindistan başı çekiyor. Müşterinin alım gücü düştüğü ve kalite anlayışı çarpıtıldığı için artık kimse kaliteye yönelmiyor. Eskiden bir deri ceket alındığında 10 sene giyilirdi, hatta çocuklara geçerdi. Aynı ceketi gerekirse uzatır veya kısaltırdık. Şimdi bu anlayış bitti, sürekli tüketim var.

Ürünümüzdeki en büyük sıkıntılardan biri %100 doğal yani hem hammaddenin, hem yapılış şeklinin doğal olması. İnsan gücü dışında makineleştirme ya da serileştirme şansımız yok. Dolayısıyla küresel ısınmanın hayvancılık üzerinde çok büyük bir baskısı var. Eskisi kadar güzel hayvanlar yetişmiyor. Özellikle tarım bölgelerinde olan sulama sıkıntıları ve teşviklerin azalması sebebiyle hayvancılıkta hem adet hem de kalite olarak çok büyük bir gerileme var. Az kalitede çıkan ürünler eskiden %80’i kullanılabiliyorsa şimdilerde %60-50’lere kadar düşmüş durumda. Teknoloji çok hızlı ilerliyor. Deriyi 0.2 milime kadar inceltip üzerinde farklı kimyasallarla değişik görüntüler elde edebiliyoruz. Türkiye’den yeterli hammadde çıkmıyor. Hayvanların %80’i Afrika kıtasında ve Ortadoğu İran, Irak, Suriye’de yetişir. Buradan çıkan hayvan derileri de İtalya, İspanya, Türkiye’deki tabakhanelerde işleniyor. Aslında biz dericiler için global ekonomik krizden önce küresel ısınma geldi. Bundan 3 sene önce ilk darbeyi o vurdu. Rusya’da havalar sıcak gitti, dolayısıyla alışveriş yapmadılar, ya da ince ürünler tercih edildi. Dolayısıyla bir sıkıntı başladı. Arkasından nakit dönmemesinden dolayı insanlar ürün almamaya başladılar, satış olmadığı için geri ödeme olmadı, tahsilat yapamayan üretici hammadde alamadı, zaten hammadde fiyatları sürekli artıyor. Zeytinburnu piyasasında şu anda oldukça sıkıntı var. Bizim sektörde çıkış yolu pek gözükmüyor. İç piyasaya yönelelim diyoruz, ama orada da zaten durum belli. Yapılacak çalışmalar da uzun vadeli. Maliyeti daha ucuz olduğundan dolayı kumaşa yönelme var. Yurtdışında katıldığımız fuarlarda da görüyoruz, 50-60 senelik deri firması ürününün içinde %80-90 kumaş ürünleri görüyoruz. Deri artık neredeyse garni olarak kullanılıyor. Aslında deri her zaman var ama bir ara çok modaydı. O da insanların alım gücünün yüksek olmasından ve alternatif ürünlerin olmayışından kaynaklanıyordu. Şu anda kumaşları bile deri görünümlü işliyorlar.

İleriye dönük hedefleriniz nelerdir?
Ben 7 sene önce işe başladığımda üretimde planlama departmanında görev almıştım. İşleyişi teknolojiyi de kullanarak en az maliyetli ve insanların birbiriyle iletişimini sağlayabilecek teknolojik altyapıyı oluşturmakla ilgili çalışmalarımız vardı ve bugün artık bunları gerçekleştiriyoruz. Anlık olarak mağazalarda yapılan satışları izleyip ona göre hammadde siparişi, imalat raporları hazırlıyorduk. Müşterilerimize olabildiğince yakın olabilmek istiyoruz, dolayısıyla mağazalarımızdaki personelimizi ürünler, teknoloji, yeni çıkan modeller ve müşteri kalitesi hakkında sürekli eğitiyoruz. Bu eğitimler neticesinde herkes müşteriye onun anadilinde hitap ediyor. Satış sonrası hizmetimizde 1 yıl garantimiz var. Müşteri ürünü iade de edebiliyor, tamirat da yaptırabiliyor. Hem internette, hem de mağazalarımızda müşteriyle birebir diyaloğumuz var. Aynı zamanda hem Türkiye’de, hem dünyada müşteri potansiyeli olan bölgeleri araştırıyoruz ve ona göre de yeni mal açma hedefleri içersindeyiz.

Farklı yan ürünü satışımız pek yok, dolayısıyla ürünlerimiz 12 ay satılan ürünler değil. Bizim en yoğun sezonumuz Nisan’dan Kasım’a kadardır. Baktığınız zaman bu sezon ters gibi gözükür. Bu dönem turizmin yoğun yaşandığı bir dönemdir. O dönemlerdeki müşteri anlayışı, kalitesi, fiyat standardına, kendi ülkesindeki hava şartları ve vücut tipine göre farklı koleksiyonlar hazırlıyoruz. Ben özellikle bu koleksiyon çalışmalarıyla ilgileniyorum. Japon, Avrupa, Rus ve yerli müşteri için oluşturulan koleksiyonlar ayrı dönemlerde, ayrı çalışmalar istiyor. Sezonumuz yaz - kış olarak değil müşteri uyruğuna göre ayrılıyor. Sadece kalıp ve deri açısından değil fiyat açısından da müşteriye farklı ürünler sunmamız gerekiyor. Kriz oldukça etkilemekte ve Türkiye’de turizme o kadar çok yatırım varki bu otelleri doldurabilmek adına ucuz maliyetli turistler getiriliyor. Bu tarz turistlere de satabileceğimiz nitelikte ürünleri mağazalarımızda bulunduruyoruz. Onun dışında istanbul, Antalya, Selçuk, Kapadokya’da çok üst düzey kişilere de servis veriyoruz. Servisimizdeki en büyük başarı; bir müşteri mağazamıza girdikten sonra aynı gün içersinde kendi oteline teslimat yapabiliyoruz. Müşteri mevcut ürünler arasında aradığını bulamayıp farklı bir ürün isterse, biz onu üretip akşam oteline teslimat yapabiliyoruz. Ya da müşteri hangi şehirde olursa olsun,kendi ülkesine teslimat yapabiliyoruz.

Yeni bir TÜGİAD’lı olarak bir mesjınız var mı?
Benim aynı zamanda eğitimcilik tarafım da var. Böyle bir işimiz olmasa öğretmen olmak isterdim. Araştırmayı ve insanlarla iletiş