GÜNDEM Erol ŞENGÜL
Mahallenin delisi...
 
Elegans ailesine yeni katıldığımda, 2007’nin son yazısı benim ilk yazımdı. Biraz ‘Nostradamus’ havalarına girip, “ülkemizdeki ekonominin kırılma noktasında olduğunu, çok kısa zamanda kırılacağını, sayısını ve adını bile duymadığımız bankaların yoldan geçene bile kredi verdiğini, kredi kartı zedelerin milyonları geçtiğini, bankaların kâr krizleri yüzünden öz sermayelerinin birkaç katını geçtiğini, siyasi hükümetin yeniden iktidar olmak için seçim yüzünden verdiği tavizlerin beklenenin üzerinde beklenmeyen sonuçlar doğurduğunu, terörün hızla büyümesi, uluslararası ilk dalgada ekonomimizi yerle bir edecek” diye bol bol ahkam kesmiştik... Gelin bugün buna hain terörün önümüzdeki günlerde iyice azıtıp, ortalığı kan gölüne çevirmelerini de ekleyelim. Bu hem ekonomik, hem de sosyal olarak yandığımızın resmidir.

“Battık,” “batıyoruz,” diyorum da ne oluyor. Ya da “ne olacak?”

Biliyorum, size kötü resimler çizip, neler olacağından, bunların ülkemizi nasıl etkileyeceğinden bahsediyorum.
Ama bunu yapmak zorundayım.
Daha doğrusu birileri bunu yapmak zorunda.

Şimdi ben bunları durup dururken niye yazıyorum. Siyasetçi değilim, ne bir siyasi beklentim, ne de bir çıkarım var. Yalnızca gazetecilik görevimi yapıyorum, konuştuğum, görüştüğüm ve okuduklarımı değerlendirip bir tahminde bulunuyorum. Daha doğrusu aklından geçenleri sesli söyleyen ‘Mahallenin delisi’ pozisyonundayım.

Söylediklerime ‘deli saçması’ deyip geçebilirsiniz.
Eş-dost ve düşmandan gelen “hayrola gazeteciliği bırakıp, siyasete mi girmeye karar verdin. Ana muhalefet lideri gibisin. Biraz soluk al. AK Parti hükümeti ile aranda bir şey mi var?” da diyebilirsiniz.
Hatta bilmem kimin adamı da diyebilirsiniz.
Ya da Türk ekonomisini faiz için gelen sıcak para, borsa ve dövizdeki katmerli sabun köpüğü de sanabilirisiniz.
Ama ya sonra...

Peki ya söylediklerim doğruysa...
Benim kazancım ne olacak?..
Benim kazancım, en azından bu yazıyı okuyup, hem kendine hem de çevresine basit ama etkili önlemler alanların, bu savaştan birkaç sıyrıkla kurtulması olacak.

Ulaşabildiğim herkese aynı şeyi söylüyorum, aman dikkat edin. Ödeyemeyeceğiniz kredileri almayın. Aldıysanız, kendinize bir B, hatta C planı hazırlayın. Mümkünse kredi kartı kullanmayın. Kullanıyorsanız maaşınızın dörde biri kadar harcayın. Sakın yatırım yapmaya heveslenmeyin, bekleyin. Özellikle borsadan uzak durun. Gazete ve televizyonlarda gördüğünüz haberlere gözü kapalı inanmayın. Şayet okuduğunuz haber ile ilgili bir iş yapacaksanız, farklı gruplardan okuyarak gerekli adımları atın. Dövizle borcu olanlar, ya Türk lirasına dönsün, ya da sabitlesin. Hem kendinizi hem çocuklarınızı anlamsız ve kullanılmayan lüks tüketim mallarından uzak tutun. Kimselere kefil olmayın. Emekli maaşı alan ana-babanıza iyi davranın. Tüm harcamalarınızı yeniden gözden geçirin.

Çünkü, yeni dünya düzeninde ve özellikle Türkiye’deki siyasi iktidarlarda matematiğin tanımı çoktan değişti, ama kimsenin haberi yok. Haberi olanlarda ya, suskun, ya da zamanını bekliyorlar. İki kere iki artık dört etmiyor. Vatandaşın hesabı ayrı, siyasi hükümetin ve onun sayesinde nemalananların hesabı ayrı. Vatandaş iki ile ikiyi topladığında eksi bir çıkıyor. Siyasi hükümet ise iki ile ikiyi topladığında sekizi hatta onu buluyor. Bu nasıl hesap demeyin, oluyor işte. Nasıl Allah’ın işine karışılmazsa, hesap yapanın da işine karışılmaz. İşinize gelirse...

Yine sondan başa dönelim. Bakın gündeme, hatta bırakın gündemi falan, kendi hayatınıza bir bakın. Hayatınızda neler değişti ya da değişiyor. Maaşlara zam yapılmadan iğneden ipliğe her şeye zaten zam gelmişti. Şimdi bir zamda, zamdan sonra yapılacak. Sonra, sonrası yok.

Siyasi hükümetin açığı zamla kapatmaktan başka seçeneği yok. Görenler görüyor, duyacaklar ise nedense bir türlü duymuyor, çünkü duyurulmuyor. AK Parti hükümetinin son yaptığı Sabah Gazetesi ve atv hamlesi de bunun en belirgin örneği. Basın şimdiye kadar, hatta rahmetli Turgut Özal döneminde bile, siyasi hükümete bu kadar göbeğinden bağlı olmamıştı. Ha göbeğinden bağlı olanların yanında, bir de boynundan bağlı olanlar var.

Günümüzde siyasi hükümetin ambargo falan uyguladığını da kesinlikle düşünmüyorum. Onlar kendi kendine ambargoyu zaten uyguluyorlar. Bakın medya dünyasına, çoğu inşaat, enerji ve para sektöründe. Niye, onlarda iki kere ikinin dört etmediğini, sekiz ettiğini öğrenmiş durumdalar da ondan. Sabah akşam ellerindekini ikiyle çarpıp, hayatın ve ekonominin güzelliklerini anlatıp duruyorlar.

Lafı yine çok uzattım. Başlarken ‘batıyoruz’ dedim ya, geminin yarısı zaten batmış. Tahliye tulumbaları çalışmıyor. Siyasi hükümet can simitlerine sarılmış batacak gemiyi seyrediyor. Vatandaş elindeki son kalan kefen parasıyla gemiyi ayakta tutmaya çalışıyor ama nafile.

Çünkü dünyada da her şey daha da kötüye gidiyor. Amerika en başta olmak üzere, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa’nın en büyük ülkelerinde de herkesin şu andaki konusu enflasyon ve ekonomik kriz. Enflasyonun olmadığı düşünülen bu ülkelerde de yiyecekten, giyime, benzinden kiraya ve eğitime zam üstüne zam yapılıyor.

Sonuç olarak, ihale birilerinin üstüne yıkılacak. Umarım ki yanılan ben olurum ve ihale canım ülkeme kalmaz...