AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
Fransa-Türkiye Ekseninde Neler Olacak?
 
François Hollande Fransa Cumhurbaşkanı seçildi. Fransa tarihinde daha önceki sosyalist başkan Mitterand’tan sonra “II. François” dönemi başladı.

Fransa ne olağan bir parlamenter demokrasi, ne de ABD tarzı başkanlık rejimi. ABD başkanı ile Kongre arasında birbirlerinden bağımsızlık üzerine kurulu bir denge var. Fransa cumhurbaşkanı ise parlamento üzerinde de doğrudan etkili olabilmekte. Bunun için cumhurbaşkanlığını takip eden seçimlerde Hollande’ın sol koalisyonunun (sosyalistler, eski komünistler, yeşiller) mecliste çoğunluk sahibi olması yeterli. Fransız cumhurbaşkanı fiilen bir “seçilmiş kral” olabilmekte.

Özellikle Sarkozy döneminde Fransa’da bu sistemin sakıncaları çok vurgulandı. Hollande da kampanyasında “olağan” bir başkan olacağını vaat etti. Yetkilerini yasama ve yargı erklerinin bağımsızlığına ve devlet kurumlarının partiler üstü niteliğine dikkat ederek kullanacağı sözünü verdi.

Bundan sonra neler olabilir?

Fransa iç siyaseti
Sarkozy’nin siyasal yaşamı uzun bir süre bitmiş görünüyor. Arzu ederse, eski cumhurbaşkanı olarak Anayasa Mahkemesi’nin doğal üyesi olacak. Bu arada 17 Haziran’daki meclis seçimleri ile iktidar değişimi tamamlanacak:

- Eğer seçimler sonucunda sol çoğunluklu bir meclis oluşursa, Hollande geniş yetkilerle ülkeyi beş yıl yönetecek. Bu durumda Kendine yakın bir kişiyi Başbakan atayacak ve meclisin üzerinde etkili bir lider olacak. Kamu giderlerinde tasarrufun kısıtlı kalacağı ve büyüme hedefli politikaların devlet eli ile destekleneceği seçim vaatlerini hızla devreye sokacak.

- Eğer meclis çoğunluğu için merkez sağdaki Bayrou liderliğindeki hareketin milletvekillerine ihtiyaç olursa, gücü kısmen daralmış fakat yine de etkili bir Cumhurbaşkanlığı olacak. Bu durumda oluşacak hükümet kamu giderleri tasarrufuna daha çok önem verecek.

- Eğer seçimleri UMP liderliğindeki sağ koalisyon kazanırsa, Hollande kendisine muhalif lideri mecburen başbakan atamak zorunda kalacak. Bu duruma “ortak ikamet” deniliyor. İcraat iki başlı oluyor. Örneğin AB zirvelerine başbakan ve cumhurbaşkanından oluşan ikili bir Fransız katılımı oluyor.

Her senaryoda, yükselen aşırı sağın "yabancılar, göç, küreselleşme, Avrupa ve merkez siyaset dünyası karşıtı seçmen seferberlik gücü siyasi dengelerde önemli bir rol oynayacak.

Avrupa’da eğilimler
Hollande yönetimi, hangi meclis çoğunluğuna sahip olursa olsun, AB kaynaklı siyasete öncelik verecek. Yeni bir büyüme dalgasının ancak Avrupa düzeyinde bir atılımla başlayacağını umuyor. Bu çerçevede Merkel ile Hollande arasındaki işbirliği aşamalı olarak gelişecek ve Berlin-Paris ekseni "AB sürecinin itici gücü" rolüne devam edecek. En hassas nokta ise, Euro’nun yönetimi için imzalanan yeni antlaşmanın Hollanda tarafından yeniden müzakeresi konusu. Bu antlaşmaya “ekonomik büyüme ve istihdam” odaklı bir protokol eklenmesi olası.

Avrupa gündemi ise giderek artan bir şekilde “G20 içinde demokrasi ve piyasa ekonomisi olan ülkeler arası derinleşen ekonomik ilişkiler” yönünde devam edecek. ABD ile AB aralarında Transatlantik ekonomik alan yaratma sürecini hızlandırırken, Japonya ve G.Kore gibi ülkelerin de dâhil olduğu bir “yeni Batı” şekillenmeye devam edecek. Bu eğilimin temelindeki serbest ticaret, standart uyumu ve mevzuat yakınlaşması gibi alanlarda Fransa’nın mutlak bir itirazı yok. Fakat Hollande Fransa’sı üslup ve içerik olarak küresel siyaset, finans ve ticaret alanlarında sosyal haklar, çevre, yoksullukla mücadele ve Çin’den haksız rekabet karşı önlemler gibi temalara daha sistematik atıfta bulunacaktır.

Bu dönemde AB de kendi içinde değişime devam edecek. AB’nin merkezinde ekonomisi ve siyasal iradesi müsait ülkeler arasında “çekirdek ve güçlü Euro bölgesi” oluşturma eğilimi pekişebilir. Bu çekirdek Euro bölgesinin içinde olacağı mevcut geniş AB ise, 30-35 ülkeye genişlemeye uygun, esnek ve etkin yönetilen bir “Avrupa tek pazarı” olarak şekillenecektir. “Farklılaştırılmış bütünleşme” olarak tanımlanan bu senaryoda Türkiye’nin üyeliği konusu da daha esnek bir şekilde ilerler.

Türkiye ile bahar havası
Fransa Türkiye ilişkileri kışı geride bırakıyor, bahar havasına giriyor. Daha güneşli fakat her an yağmur yağabilir, sıcaklıklar sabit değil.

Her şeyden önce ikili ekonomik ilişkiler ve uluslararası siyasette (G20, NATO, Orta Doğu...) diyalog gibi alanlarda Türkiye-Fransa ilişkilerinde göreceli bir iyileşme hızla hissedilecek. Fakat Hollande yönetimi, 2015 perspektifinde soykırımların inkârı konusunda yeni bir yasayı gündeme getirebilir. Anayasa Mahkemesi’nin bir önceki kararının çizdiği dar çerçeveye uyması gereken bu yeni yasanın metni için, bu sefer dolaylı bir yaklaşım tercih edilebilinir. Eğer tekrardan bir ihtilaf yaşanırsa, Anayasa Mahkemesi, muhtemel yeni üyesi Sarkozy'e rağmen, daha önce oybirliği ile almış olduğu karara sadık kalacaktır.

AB ile ilişkilerde ise Hollande yönetimi Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde Sarkozy’nin veto edilen başlıklar politikasını değiştirecek. Türkiye’nin AB üyeliğine olumlu bakan, fakat Türkiye’deki demokrasi sorunları ve bazı AB ülkelerindeki sosyal tepkileri dikkate alarak bu süreci özel bir çaba ile hızlandırmayan bir yaklaşım söz konusu olacaktır. Sarkozy’nin artık dışında kalacağı merkez sağ ve sağ Fransız siyaset dünyasında da çoğunlukla bu ılımlı yaklaşım baskın. Türkiye konusunda Fransa’daki muhalefet esas olarak aşırı sağ kaynaklı olacak.

AB sürecinde Türkiye’de hukuk devleti, sosyal kalkınma, kadın hakları ve çevre gibi alanlarda Paris’in artacak duyarlılığı Brüksel’i doğrudan etkileyecek. Sarkozy vetosu düşünce, AB ile kurumsal etki yaratan siyasal sorun olarak geriye yalnızca G. Kıbrıs kalıyor. Buna rağmen, Brüksel ile Ankara arasındaki "pozitif gündem" girişimi ile müzakere süreci fiilen mevzuat uyumu yönünde hızlanabilir.

Türkiye açısından ise, AB süreci ve uluslararası rekabet gücü için başarının ana hatları değişmiyor: AB üyeliği hedefi tarihi saptamak, demokratik reformlar, hukuk devleti, kadın hakları, bilgi toplumu… Ayrıca, AB'nin küresel rekabet gücü odaklı 2020 Stratejisi’ni de dikkate alan bir “Türkiye için insan sermayesi, sanayi ve teknoloji stratejisi” gibi alanlarda olası atılımlar, kısa bir sürede Türkiye'yi AB hedefine yaklaştırır. Bu yönde bir gelişmenin olumlu etkileri Türkiye'de sosyal haklar, yatırım ortamı, ihracat artışı, turizm, yabancı sermaye girişi, cari açık, yeni bir Anayasa için toplumsal uzlaşma ortamı ve ülke markası gibi geniş bir yelpazeye yayılır.

II. François döneminde akılcı siyasetler Paris, Brüksel ve Ankara’da etkili olursa, üçlü bir kazan-kazan-kazan denklemi oluşur.