ÖMER SABANCI

Devlette Etikten Etik Devlete: Kamu Yönetiminde Etik
 
Bu çalışmamız, aslında, kapsamlı bir dizinin ilk ayağını oluşturuyor. “Devlette Etik Altyapı”adını verdiğimiz bu dizi çerçevesinde, önce kamu yönetiminde, ardından siyasette ve yargıda etik konusunu işleyeceğiz.
 
Böylece, devleti meydana getiren erkler olan yürütme, yasama ve yargıda etik altyapı standartları, bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış olacak. Ayrıca bu çalışmalar, iş dünyasında etik prensiplerin yaygınlaştırılması için düzenlenecek etkinliklerle desteklenecek. Devlette etik altyapının sağlanması; toplumun devlete olan güveninin artırılması, hukukun üstünlüğüne olan inancın güçlendirilmesi, şeffaf ve demokratik denetime açık bir yönetimin inşası açısından büyük önem taşıyor. Bu bakımdan etik altyapı, demokratik gelişmişliğin en önemli unsurları arasında yer alıyor.

TÜSİAD olarak, geçtiğimiz yıllarda yayımladığımız, “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri”, “Memur Yargılaması”, “Siyasal Partiler” ve “OECD Kamu Hizmetinde Etik” başlıklı raporlarda, kamu görevlileri ile ilgili yargılama usulü, milletvekili dokunulmazlıkları ve seçim harcamalarının şeffaflığı konularına yer verdik. Ayrıca, kamuda yönetişim ve etik konusunu ele alan pek çok seminer ve konferans düzenledik. Diğer yandan ise, dernek üyelerimiz için hazırlanan “İş Ahlakı İlkeleri”ni 1996 yılındaki Genel Kurul kararımızla tüzüğümüze ekledik. Ayrıca bu ilkeleri 2001 yılında geliştirerek güncelleştirdik. Tüm bu çalışmalarda hareket noktamız, ülkemizde demokrasi ve etik altyapının gelişmesi sürecinde sivil toplumun aktif rol alması gereğine olan inancımızdı. Ancak ülkemiz, son yıllarda demokratik standartlarda, özellikle yasal düzeyde sağladığı kaydadeğer ilerlemeye karşın, sağlam bir etik altyapı oluşturma bakımından aynı başarıyı gösteremedi.

Şüphesiz, yeni Türk Ceza Kanunu, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kanunu’nun kabul edilmesi, Avrupa Konseyi ve BM’nin yolsuzlukla mücadele ile ilgili sözleşme-lerinin imzalanması ve Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Konseyi’ne üye olunması olumlu gelişmelerdir. Fakat bu noktada, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kanunu’nun, gerek kapsam dışı bıraktığı kurumlar, gerekse yaptırım mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle, tatminkar bir düzenleme olmadığının altını çizmek gerekir. Türkiye hala, etik dışı faaliyetler konusunda uluslararası araştırmalarda gerilerde kalmaya devam etmektedir.

Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün yolsuzluk algılama endeksinde, geçen yıla göre birkaç basamak yükselerek 65. sıraya varmamız, bir avuntu olmaktan öte anlam taşımamaktadır. Sade vatandaştan yerli-yabancı büyük yatırımcıya kadar toplumun her kademesinde, devlet kapısındaki işini, ancak küçük ya da büyük çaplı etik dışı faaliyete başvurarak gördürebileceğine dair kuvvetli bir intiba vardır. Bu durum, toplumsal yozlaşmayıda körüklemektedir.

AB müzakereleri sürecinde olan, dolayısıyla ait olmak istediği lig bakımından çıtayı yükseğe koymuş bir ülke için, bu itibar zedeleyici durumun kabul edilebilir yanı yoktur. Bu nedenle, gerek yurt içinde gerekse uluslararası alanda devletimizin itibarını yükseltecek, kapsamlı ve kararlı adımların atılması gereklidir.

Gerçek anlamda hayata geçirilmiş bir etik altyapı, devlette yüksek standartlı davranışları destekleyeceğinden, devlete güveni artıracak ve daha kapsamlı kamu reformlarının önünü açarak, kamu hizmetlerinde verimliliği de beraberinde getirecektir. Kamu görevlilerinin, kamu yararı doğrultusunda kaynakları etkin kullanarak adil, şeffaf ve güvenilir bir hizmet sunması, özel sektör için de uygun bir ortam sağlayarak, piyasaların iyi işlemesine ve ekonomik büyümeye katkıda bulunacaktır.

Kamu yönetiminde çıkar çatışması hallerinin çoğunda aktörlerden birisi kamu görevlisi, diğeri de özel sektör kuruluşu olmaktadır. Bu noktada, kamu görevlisinin etik ilkelere bağlılıkla yükümlü olması gerekliliğinin yanı sıra özel sektörün de bu konuda hassasiyet sergilemesi ve ilişkilerini etik ilkelere göre sürdürmesi gerekmektedir. Kamu yönetiminde etik bilincinin yerleştirilmesi, özel sektör de dahil olmak üzere, toplumun tamamının menfaatinedir. Devlet mensupları ile ilgili etkin hesap verebilirlik ve yaptırım mekanizmalarının önünü tıkayan ayrıcalıklar, Türkiye’de etik dışı faaliyetlerle mücadelede ciddi bir engel teşkil etmektedir. Türkiye’de ne zaman bu konu kamuoyu gündemine gelse, devlet içinde farklı organların birbirlerinin ayrıcalıklarını işaret ettiğini, ama bu konuda çözüm üretmekten kaçındığını görüyoruz. Bu tartışmalarla kamuoyu adeta meşgul ediliyor ve konu, bir başka olay vesilesiyle gündeme gelinceye dek rafa kaldırılıyor. Türkiye’de etik altyapının eksikliğini; ekonomik ve sosyal kalkınmanın önünde bir engel, yatırımcıyı caydırıcı bir faktör ve kamu kaynaklarının israf edilmesinde başrol sahibi olarak görmeli ve konuyu kararlılıkla ele almalıyız.

OECD`ye göre devlette etik altyapının 8 temel öğesini, Türkiye’de etkin şekilde hayata geçirmeliyiz. Bu kapsamda;

1) siyasi kararlılık sergilemeli,
2) etkili bir yasal altyapı hazırlamalı,
3) etkin şeffaflık mekanizmaları kurmalı,
4) etik davranış kuralları geliştirmeli,
5) etik eğitimi ve bilinçlendirme çalışmaları yapmalı,
6) kamuda uygun çalışma koşulları sunmalı,
7) etik koordinasyon kurumları oluşturmalı ve
8) sivil toplumu aktif şekilde harekete geçirmeliyiz.

İyi işleyen bir etik sisteminin oluşturulması için, devleti meydana getiren yürütme, yasama ve yargı erklerinde etik ilkeler benimsenmeli, etkili yaptırım mekanizmalarıyla birlikte etik davranış kodları ve yasalar düzenlenmeli ve bunların uygulanması için etik kurul ve kurumlar kurulmalıdır.

Bu çerçevede, çağrımız şudur: Gelin, devlete güveni yeniden inşa etmek için, hiçbir devlet organını hariç tutmadan, hizmeti karşılığı devletten maaş alan tüm kurumlarımızda etik sistemini kurmak ve toplumumuzun tüm kesimlerinde yozlaşmayı bertaraf etmeye yönelik etik bilincini oluşturmak için 2006 yılını hedef alalım. Gerek yasal düzeyde gerekse uygulama alanında etkili bir etik altyapıyı garanti altına alacak düzenlemeleri gerçekleştirelim. Bununla da yetinmeyerek, konuyu bir kampanya mantığıyla ele alıp, tüm kesimler nezdinde iletişimini yapalım. Ülkemizin, demokrasiyi tüm denetim mekanizmalarıyla özümsemiş, çağdaş bir hukuk devleti olmasını sağlayalım.

TÜSİAD olarak hükümetimize ve kamuoyuna yaptığımız bu çağrı doğrultusunda, bugün tanıtımı yapılacak olan “Kamu Yönetiminde Etik” raporumuzun ardından, başta da söylediğim gibi, gelecek yıl “Siyasette Etik” ve “Yargıda Etik” başlıklı raporlarımızı yayınlayacak, bunun yanı sıra iş dünyasında da etik bilincinin kuvvetlen-dirilmesine yönelik faaliyetler gerçekleştireceğiz.

Daha iyi bir etik altyapıya ulaşılması, hiç kuşkusuz, bu çalışmaların doğrudan bir sonucu olmayacaktır. Bu ancak, bu çalışmalarda ortaya konan perspektifi benimseyen toplumun tüm kesimlerinin iradesiyle ve bu çabaların siyasal partiler kanalıyla parlamentoya yansımasıyla sağlanacaktır.

“Bilgi Toplumu Yolunda eDevlet”

Bugün, daha verimli ve sağlıklı bir ekonomiye sahip olmanın ve zenginleşmenin yolunun, bilgiye dayalı ekonomiden geçtiğini hepimiz biliyoruz.

Bilgi toplumuna geçişin önemli bir boyutunu ise eDevlet oluşturuyor. eDevlet, kamu yönetimi reformunun da ayrılmaz bir parçası. Kamuda bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak, tüm vatandaşların denetimine açık ve şeffaf bir yapı kurulmadığı, teknolojik imkanlarla sistem etkinleştirilmediği sürece, yalnızca yasa değişiklikleri ile mevcut yapıda köklü bir değişim sağlamak elbette mümkün değildir.

eDevlet, ihtiyaç duyduğumuz bu köklü değişimi destekleyen bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. eDevlet, elektronikleşme ile sağlanacak ekonomik verimliliğin yanı sıra yurttaşların yönetime katılımını ve denetimini, dolayısıyla şeffaflığı mümkün kılıyor; yönetim açısından daha düşük maliyet ve yurttaşlara daha kaliteli hizmet sunulmasını sağlıyor.

Üyesi olma yolunda ilerlediğimiz Avrupa Birliği de, bilgi ve iletişim teknolojilerini, sürdürülebilir büyüme ve istihdam yaratmanın motoru olarak görmekte ve kamu hizmetlerinde, işletmelerde ve ev