MÜZİK YELPAZESİ Sezen Cumhur ÖNAL
Devlet Sanatçısı
Türkiye’de pop müzik yoksullaştı
 
Türkiye’de kötü şarkılar söyleyen iyi şarkıcılar var… Internet, MP3, korsan, müzik yapımcılarının hatalarını, kusurlarını örtmek için bir bahane… Bunlar beceriksizliklerine sebep arıyorlar… Geçenlerde Hülya AVŞAR programına konuk olan, Sezen Cumhur ÖNAL, müzik sektöründeki gelinen son noktayı, yapımcıların stratejik hatası olarak değerlendirdi.
Yabancı parçalara yazdığı Türkçe sözlerle ve prodüktörlüğünü üstlendiği plaklarla, yurdumuzda pop müziğin öncüsü sayılan ve bu çalışmaları ile yıllardan sonra iki Avrupa ülkesinden; Fransa Devleti tarafından, 2005 yılında “L’Ordre des Arts et des Lettres” nişanı ve “Chevalier” ünvanı ve 2006 yılında ‹talya Devleti’nden “Ordine della Stella della Solidarieta” nişanı ve “Cavaliere” ünvanına layık görülen ÖNAL, bakın sorularımızı nasıl yanıtladı.

TRT ekolünden gelen bir müzik adamısınız. Ama artık TRT’den çok Batı’ya dönük müzik kanalları seyredilir oldu. Türkler kendi müzik kültürlerini kaybetmeye mi başladılar? Popüler müziğin yurdumuzda ki son durumunu nasıl görüyorsunuz?
Günümüzün pop müziği yapay bir müzik. Benim coğrafyamın müziği bu değil. Temelinde duygu ve melodi yoğunluğu olan şarkılardır benim ülkemin gerçek müziği. Makamsal müzikte olsun, pop müzikte olsun, Türk insanı duygu arar.
Bugünkü yoksulluğun en önemli tanığı medya. Yazılı basında okuyorum.Meşhur efsane ‹MÇ’deki plakçılar çarşısında şimdi plak, kaset yerine plakçı dükkanları satışa çıkmış. Okuyunca içim sızladı. Müzik bizim şarkılarımızla şaha kalkmıştı. Bir sektör oluşmuştu. Mehmet YILMAZ’ı okudum. “Bu yazın şarkısı yok” diyordu geçen yaz için. Bu yaz için de aynı şeyler yazılıyor; “Bu yaz hiçbir şarkı patlamadı”. Konuyu ciddiye alan yazarlar feryat ediyorlar. Tolga AKYILDIZ yazıyor: “Konserler doluyor ama albümler satmıyor” diye… Daha ne olsun? ‹şte bu noktada kendi kendimize sormamız lazım. Evet bazen konserler doluyor ama halk aslında aşk skandalları ve değişik söylentilerle gündeme oturan kişileri, sahnede görmeye gidiyor. Yoksa o şarkıları dinlemeye değil… Acaba niye satmıyor diye düşünmeye gerek var mı? Akılda kalan melodi mi var ortada? Anlaşılan kimsenin sokağa atacak parası yok.Üstelik son dönemde, dikkat ederseniz bedava halk konserleri arttı. Sahneye de çifter çifter çıkıyorlar… Ama nafile… Eğlence hayatımızda bir durgunluk hakim… Bunlar beste mi bunlar söz mü, bu çalanlar müzik mi? Bunlar şarkı mı? Düşük satış grafikleri için, internet, MP3, korsan gibi mazeret uyduruyorlar. Artık bu tatlı rüyadan uyanma zamanı geldi.

“Türkiye’deki müzik hayatının dünya müzik kültürüyle hiç alakası yok” diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Küreselleşme diyoruz… Aslında Batı’yı örnek alamıyoruz. Radyo Günlerinde, yorumcunun ustalığı mikrofonda ortaya çıkardı. Eskiden müzik evreninin, eğlence dünyasının kaderine mikrofon egemendi. Hayatımıza TV girince, her şey altüst oldu. Müzik başka bir ortama taşındı. Ama yine Batı’da gösteri dünyasında mikrofonun egemenliği tartışılmaz. Adamlar önce şarkı yapıyorlar sonra görsellikle, cinsellikle besliyorlar. Biz de ise; home stüdyolar kuruldu. Akustik müziğin yerini bilgisayar tekniği aldı. Sihir bozuldu.
Batı’da müzik sanatçıları daha dikkatli, daha seçici… Evvela kulağa, kalbe sesleniyorlar sonra göze… Ünlü Madonna, Beyonce, Destiny’s Child, Jennifer Lopez, MarcAnthony gibi… Birbirinden güzel melodilerle dünya müzik arenasına hükmediyorlar.
Bizimkilere gelince; sabah erken kalkan kaset yapıyor. Sonuç ortada…

Geçmişle günümüzün pop şarkıcılarını kıyasladığımız zaman ortaya çıkan tabloyu nasıl buluyorsunuz?
Hülya AVŞAR’ın programında söylediğim gibi, şu bir gerçek ki, bugün Türkiye’de çok iyi yorumcular var. Çok iyi stüdyolar var. Çok iyi müzisyenler var. Çok usta aranjörler var. Ve en önemlisi, çok değerli besteciler var. Marifet bunları aynı adreste buluşturmak. Eskiden, yorumcularımız Batı’yı örnek alırdı. Radyo Günlerinde, yabancı ünlü sesleri taklit etmek marifet sayılırdı. Ne kadar iyi taklit ederlerse o kadar çok alkışlanırlardı. Evet yabancıları taklit ederlerdi ama notaya doğru basarlardı. Çok önemli müzik adamlarıydı onlar. Öyle ki her coğrafyada şarkı söyleyebilecek değer de isimlerdi onalar. Türk halkının sağ duyusuna inanmış soylu dostlarımdı onlar benim. Ünü olmak için skandal peşinde koşmazlardı. Onların sesleri, yorumları bu kadar güçlü olmasaydı, belki de ben şarkı yazası olmazdım. Ben kendimi çok şanslı buluyorum.
Biz Özdemir ERDO⁄AN, bir Berkant, Bir Selçuk URAL kolay yetişmiyor… Bir rahmetli Ertan ANAPA, bir rahmeti Tanju OKAN gibi yorumcuların yeri dolmuyor. Eğer çok iyi birer yorucu olmasalardı, Kamuran AKKOR, Füsun ÖNAL, Nilüfer gibi dönemin genç yorumcuları, yazdığım ilk şarkılarda meşhur edebilir miydim?
Sonrasında Ayten ALPMAN, Tülay GERMAN, Tük Sanat Müziği’nde Gönül YAZAR, Gönül AKKOR, Neşe KARABÖCEK ve Zeki MÜREN’le çalıştım. Onlar özeldi…

Günümüze gelince, beğendiğiniz kimse yok mu?
Tabi ki var… Funda ARAR, Candan ERÇET‹N, Deniz SEK‹, Hande YENER, Nükhet DURU, IşınKARACA, Demet AKALIN, Gülşen, Nilüfer ve Yeşim SALKIM. Erkeklere gelince Kenan DO⁄ULU, Mustafa SANDAL, Emre ALTU⁄, Tarkan, KIRAÇ, Fatih ERKOÇ ve Teoman. Tabi eskileri de unutmamak gerek; Timur SELÇUK, Erol EVG‹N, Erol BÜYÜKBURÇ, Ömür GÖKSEL ve Edip AKBAYRAM gibi…

Bu yıl ülkemizde birçok yabancı sanatçıyı ağırladık ama yurtdışına açılan bir sanatçımız yol diyoruz… Neden yurtdışına açılamıyoruz?
Yorumcuyu uçuracak olan şarkıdır. O şarkıları bulup keşfetmek, yorumlamak, o şarkılarla dünya müzik arenasına çıkmak… ‹şte hüner burada… Bunu yurdumuzda kaç kişi yapıyor? Yurtdışında Türk seyirciye seslenmek marifet değil…

Mor ve Ötesi’nin Türkçe sözlü müzik ile Eurovision’a katılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
TRT’nin kararıdır. Saygı duymak lazım. Türkçe bir şarkıyla katılacakları için çok memnunum. Gençve başarılı bir grup. Burada önemli olan melodi. Türk motifleriyle süslü bir hareketli parçada, usta bir yorumla, bir kez daha Eurovision’da neden birinci olmayalım? Hayırlı olsun.
*Hürriyet Kelebek Eki’nde, Ocak 2008 tarihinde yayınlanmıştır