Alper KARAKURT
TÜGİAD Ekonomi Danışmanı
2017 YILINDA, POST - KEYNESYEN POLİTİKALAR ZİRVE YAPACAK
 
Çin’in büyüme beklentileri, FED’in faiz artırımı, siyasi ve jeopolitik gelişmelerin ışığında kapattığımız 2016 sonrasında 2017 yılında, yalnızca içeride Başkanlık tartışmaları değil aynı zamanda küresel arenada olası gelişmeler de Türk reel sektörünü derinden etkileyecek gibi görünmektedir.

Küresel düzlemde 2017 yılında yaşanması beklenen kırılmanın başında Trump ABD’sinin politikaları etkili olacaktır.

Ocak 2017’de Trump’ın yönetimi alması sonrasında uygulamaya koymadığı vaat ettiği politikaların büyüme üzerindeki etkisi, yapılan tahminlere göre ABD’nin büyümesini 2 katına çıkaracak düzeyde görünmektedir. Bu düzeyde bir etkiyi doğurucak politikaların başında gevşek bir mali politika gelmektedir.

Trump’ın altyapı yatırımlarına ağırlık veren mali genişleme politikası beraberinde daha güçlü dolar ve yüksek faiz senaryosunu hayata geçirecektir. ABD ekonomisinin aşırı ısınmasına bağlı olarak FED’in 2017 yılında faiz artırımında daha kararlı davranacağına olan inancın kuvvetlenmesi, dünyanın geri kalan kısmında ve özellikle gelişme yolundaki ülkelerde resesyon ve borç krizlerini beraberinde getirebilecektir.

Bu gelişmeler Türkiye ekonomisinde ise büyümede görülen yapısal yavaşlamayı artırıcı bir etki doğuracaktır. TÜİK’in açıkladığı yeni seri ile eski seri karşılaştırıldığında, Türkiye’nin büyüme performansının yeni seri ile birlikte daha yüksek hale geldiği görülmektedir. Diğer bir ifade ile yeni seri sonrasında büyüme rakamları yükselmiştir. Ancak yeni seride Türkiye’nin büyüme performansı yükselmiş olmasına rağmen 2008 sonrası dönemde ortalama büyüme oranı, 2002-2007 döneminin gerisinde kalmaktadır.

Bu da Türkiye’nin büyümesinde yapısal yavaşlamanın olduğuna işaret etmektedir.

2017 senesinde AB kanadında beklenen gelişmeler de Türkiye ekonomisi üzerinde olumlu bir ivme yaratmayacaktır. AB’de İtalyan bankaları tarafından verilen toplam kredilerin %18’inin batmış olması, AB’de bankacılık sektörünün yeniden bir rahatsızlık geçirmesine neden olabilecektir.

Brexit’in 2017 yılında AB üzerindeki etkileri ile birlikte değerlendirildiğinde gelişmiş AB üyesi ülkelerin ekonomilerindeki olası yavaşlama, ABD’nin küresel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini pekiştirici olabilecektir.

Zira 3 büyük AB ekonomisinde (Hollanda, Fransa ve Almanya’da) 2017 yılında seçim yaşanacak olması ve bu ekonomilerin parasal birlik ekonomisinin %56’sını temsil ediyor olması, bu ülkelerde ne türden siyasi gelişmeler yaşanacağı belirsizliğini beraberinde getirmektedir.

Eurobarometer sonuçlarına göre 2015 yılında en önemli sorun AB’de %48 ile göçmen sorunu ve %39 ile terörizmdir. Bu durum, AB’de 2017 yılında çok farklı siyasi çizgilerin ön plana çıkmasına neden olabilecektir.

AB ekonomisi üzerinde bir diğer belirsizlik kanalı Brexit olacaktır.

2.8 milyon Avrupa vatandaşı İngiltere’de yaşarken 1.1 milyon İngiliz’de AB sınırları içerisindeki diğer ülkelerde yaşamaktadır. Bu geçişkenlik Brexit sonrasında olası ekonomik etkinin boyutunun net birşekilde ortaya konulmasına engel olmaktadır.

2017 yılında Çin ekonomisinde beklenen gelişmeler de iyimserlikten uzaktır. Gelişme yolundaki ülkelerden son dönemde çıkan paranın dörtte üçünün Çin’den çıkmış olması ve bu çıkışın devam etme olasılığı, yalnızca Çin’in değil aynı zamanda pek çok ülkenin büyümesini olumsuz etkileyebilecek niteliktedir. Trump’ın korumacı politikaları ile birleştiğinde, büyüme oranında olası yavaşlama daha da derinleşebilecektir.

Bu durumda Çin’in 2 farklı stratejiyi hayata geçirmesi beklenmelidir: ihracatını artırmak adına Yuan’ın devalü edilmesi ya da ticarette yeni ticaret partnerlerinin bulunması. Çin’in alternatif pazar arayışları, zaten eksenin Asya’ya kaydığı bir uluslararası ticaret ortamında tüm taşları yerinden oynatabilecektir. Bu durumda başlangıçta ABD’nin uygulamaya koyacağı korumacı politikaların kartopu etkisi ile pek çok ülkenin kendi içpazarını korumaya dönük tedbirler almasına neden olabilecektir. Aynı zamanda ülkeler ihracatlarını artırmak adına çok daha agresif ihracat desteklerini hayata geçireceklerdir.

Aynı zamanda ABD’de Cumhuriyetçilerin öngördüğü vergi düzenlemelerinin DTÖ kurallarına aykırılık içermesi, uluslararası ticareti düzenlemeye yönelik çok uluslu düzenlemelerin kısa dönemli de olsa de facto etkisini yitirmesine neden olacaktır. Buna bağlı olarak ülkeler dış ticaret politikasında doğrudan kısıtlayıcı önlemleri uygulamak yerine dolaylı korumacılık politikalarını hayata geçireceklerdir.

Üretimin yeniden ABD’ye kayması ve özellikle ABD’nin Çin ile mücadele edecek olması. Çin’in daha agresif politikalar ile saldırmasına yol açacaktır.

ABD kanadında bu mücadelenin ilk işareti, Aliexpress’in ABD’de fikri-sınai hakların ihlali nedeni ile kara listeye alınması ile başlamış görünmektedir.

Hiç kuşkusuz bu mücadele Dünya’nın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanmakla kalmayacak, buna diğer ülkeler de katılacaktır.

G-20 ülkeleri içerisinde GSYİH artış hızında 2017 ve 2018 yılında en yüksek 4. büyüme oranına sahip olması beklenen Türkiye’nin yukarıdaki küresel gelişmelerden ilk olarak finans kanalı üzerinden etkilenmesi beklenmektedir.

İkincil etki ise dış ticaret kanalı üzerinden gerçekleşecektir. ABD ve Çin üzerinden başlayarak pek çok ülkeye yayılması beklenen Post-Keynesyen politikalar, 2017 yılına hiç kuşkusuz damga vuracaktır.

Ekonomiye kamusal araç ve mekanizmalar ile müdahale edilmesi de piyasalardaki öngörülebilirliği ve rotayı muğlak hale getirecektir.

Son olarak bilinenin ötesinde Keynes’in hedefi, kitabını yazdığı dönemde yaşanmakta olan krizin teorisini yazmak değil, bundan daha da önemli olarak iktisatçıların düşünüş biçimini değiştirmekti.

Zira Genel Teori’yi kaleme aldığı sıralarda Bernard Shaw’a yazdığı mektupta Keynes şunu söylemektedir: “Bununla birlikte benim ruh halimi anlamanız için iktisat teorisi konusunda yazdığım kitabın dünyanın iktisadi sorunları üzerindeki düşünme biçiminde büyük bir devrim yapacağına inandığımı bilmeniz gerekir”.

Hiç kuşkusuz Keynes, dünyanın iktisat sorunları konusunda düşünme biçimini değiştirdi. Ve biz gelişmiş ve liberal olduğu söylenen büyük ekonomilerin piyasa ve ekonomi konusundaki düşünüş biçimlerinin ne ölçüde değiştiğini 2017 yılında çok net göreceğiz...