AB PANORAMA Dr. Cengiz AKTAR
Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı ve Vatan Yazarı
AB İşleri Yeniden?
 
2. Erdoğan hükümeti AB işlerine 17 Aralık 2004’te bıraktığı yerden yeniden başlama niyetini dile getiriyor. Bu hem kendi hem de ülke çıkarına. AB çıpası Türkiye’nin içeriye ve dışarıya verdiği garanti. AB’ye yeniden dönüleceğinin işaretleri seçim bildirgesi ve Başbakan’ın 22 Temmuz akşamı konuşmasında var. Ancak ilişkiyi canlandırmak için çok çalışmak ve çok düşünmek gerekiyor.

Ne kertedeyiz?

İkili ilişki bağlamında, bu yıl daha en üst ortak karar mercii olan Ortaklık Konseyi toplantısı yapılamadı. Türkiye, Avrupa Enerji Topluluğu’na dahil olmak istemedi ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamındaki acil müdahale gücüne vermeyi taahhüt ettiği hava ve deniz desteğini çekti. Diğer yanda AB, taktik bir karar uyarınca ve aklı sıra hükümeti zora sokmamak için 2006’dan beri Türkiye’nin üzerine gelmiyor. Ancak Kopenhag Siyasî Kriteri’ne uyumda ortaya çıkan sorunları artık hasıraltı etmesi mümkün değil. Uygulamada sorun var, 2002-2004 döneminde yapılan reformlardan geri dönüş var. Dolayısıyla Kasım’da yayımlanacak olan İlerleme Raporu ilerlemeden çok gerilemeden söz edecek. Hükümet örneğin 301’in hemen kaldırılması gibi anlamlı bir mesaj vererek raporun içeriğinin yaratacağı tepkileri bir nebze yumuşatabilir.

Müzakere dersek, Türkiye’nin üç açık bir de geçici olarak kapanmış ‘Bilim Araştırma’ başlığı var. Açık olanlar İstatistikler, Malî Kontrol ve Girişimcilik. Portekiz dönem başkanlığı süresince 3 başlığın açılması bekleniyor: Trans-Avrupa Ağları, Eğitim Kültür ve Tüketici ile Sağlığın Korunması. Kıbrıs Cumhuriyeti, başlıkların açılmasında olur olmaz açılış koşulu öne sürerek Türkiye tarafından dolaylı tanınma peşinde. Fransa ise tam üyeliği çağrıştıran tüm başlıkları veto ediyor.

İçeride ise AB seçim döneminde olumsuz anlamda dahi gündeme gelmedi. Bürokrasi moralsiz, toplum da ilgisiz.

Ne yapmalı?

Dışarıyı başka bir sefere bırakalım ve önce içeride ne yapılabilir bir göz atalım. Eğer yeni hükümet gerçekten AB işlerini canlandırmak istiyorsa bu eldeki yapıyla mümkün gözükmüyor. Genelde AB’ye hazırlığın koordinasyonu ve müzakere sistemi yeniden düşünülmeli. Taze kan yeni meclisi, bürokrasiyi ve toplumu cesaretlendirmeli.

AB işlerinin ya dışişleri ya da ayrı bir bakanlık altında toplanması anlamlı bir mesaj olur. Ayrı bir bakanlığın sakıncası diğer bakanlıklarla eş ağırlıkta olacak olması. Yapılması gereken işler konusunda diğerlerine amirlik edemez. ‘Dışişleri ve AB Bakanlığı’ ise o makamda oturacak şahsiyetle yakından alakalı. Yasamanın ise bugünkü ‘AB Uyum Komisyonu’ndan daha icracı bir komisyonla işin içinde olması gerek.

Eşgüdüme gelince esasen, hem müzakere yapılanması içinde, hem icracı kurumlar arasında, hem de bu iki yapı ile toplumsal aktörler arasında eşgüdüm gerekiyor. Şimdiki müzakere yapılanması, aralarında eşgüdüm gerektirecek kadar karmaşık ve çokbaşlı: Başbakanlık, AB Genel Sekreterliği, Devlet Planlama ve Dışişleri. İcracı bakanlık ve müsteşarlıklar arası eşgüdümü ise ancak güçlü bir bakanlık sağlayabilir.

Kamu ile toplum arası eşgüdüm ise bilgilendirme işlevini ve başlıklarda ortak bir tutum oluşturulmasını sağlayacak şekilde işlemeli. Bu, görev tanımı yeniden yapılacak bir Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK), vasıtasıyla olabilir. Bugünkü haliyle ne işe yaradığı belli olmayan ama geniş katılımlı bir forum olan ESK ayrıca belli çıkar gruplarının müzakereciler üzerinde olacak ağırlık ve baskılarını da dengeler. Zira esas müzakere pek AB tarafıyla değil içerde çıkarları çatışan katmanlar arasında -ki buna kamu da dahil- olacak.

Süreci toplumla buluşturmanın yolu karşılıklı bilgi paylaşımından geçiyor. Toplumun en etkin biçimde AB konusunda bilgilendirilmesi ve toplumdaki bilgi birikiminin değerlendirebilmesi.

17 Aralık 2004 öncesinde AB konularına bugüne oranla çok daha fazla ilgi ve bilgi vardı. Pekçok kanal özel AB programlarıyla AB`nin envai çeşit politikaları üzerine herkesin anlayacağı dilden yayın yaptı. Bu canlılık önce yavaşladı, müzakerelerin başladığı 3 Ekim 2005`ten sonra da adeta bıçakla kesilmiş gibi sona erdi. Bugün gereken 24 saat AB yayını yapacak bir kanal.

Toplumdaki bilginin değerlendirilmesi ise kamu dışı uzmanlık demek. Yüksek öğretim kurumlarındaki ve uzman sivil toplum kuruluşlarındaki bilgi birikimini ve uzmanlıkları tespit etmek, bunun veri tabanını oluşturmak ve bu uzmanlıktan faydalanmak gerekiyor.

Esasında yapılanma ve eşgüdümü en etkin bir biçimde sağlamak için alınacak örnek çok. Yeter ki siyasî irade işin arkasında olsun.

Avrupa’da Türkiye-AB ilişkisi

2. Erdoğan hükümetinin AB işlerini canlandırabilmesi için AB tarafından ciddî ve somut destek alması gerekiyor. Nitekim AB konusunda içerde olduğu kadar dışarıda da epeyi yalnız. Türkiye’nin yanında olan AB ülkeleri Türkiye karşıtlarına karşı birlikte hareket edemiyorlar. Ancak eğer içerde işler canla başla yapılırsa, AB üyeliğinin siyaseten ve iktisaden ne anlama geleceğini hisseden Türk kamuoyu ikna olur. Ama AB tarafıyla işlerin düzelmesi için epeyi zamana ihtiyaç var. Bu zorlu hedef doğrultusunda Avrupalıların ve bizlerin hem kendi başına hem birlikte, yapması gereken pek çok iş var.

Komisyon

Genişleme sürecinin icracısı Komisyon’un, aday ülkelerin daima yanında duran AB kurumu olması sıfatıyla Türkiye’ye son iki yılda yaklaştığından daha cesur ve istekli yaklaşması beklenir. Komisyon’un ülkemizdeki varlığının daha görünür hale gelmesi, yıllık yarım milyar avroluk katılım öncesi fonların paylaştırılmasında kamunun yanında ilgili toplumsal katmanları da sürece dahil etmesi, aday Türkiye ile AB’yi her konuda birbirine yaklaştırmanın yeni yollarını araması beklenir. Bu işlere koşut olarak, Komisyon’un Türkiye ile ilgili birimlerinin özellikle Brüksel’de daha güçlendirilmesi gerekiyor.

Parlamento

AB kurumları arasında dilinin kemiği olmayan kurum olarak bilinen Avrupa Parlamentosu (AP) son yıllardaki ipe sapa gelmez Türkiye raporlarıyla AB-Türkiye ilişkilerini derinleştirmekten ziyade gerdi. Yeni raportörün, siyasî meseleler kadar teknik konulara da eğilmesi raporunun ciddiyetini ve inanılırlığını artıracak, kamuoyunun da Parlamento’ya bakışını olumlu yönde değiştirebilecektir. Ayrıca, TBMM’li ve AP’li vekillerden oluşan Karma Parlamento Komisyonu’nun Türkiye tarafına yeni meclisten AB işlerinin önemini kavramış vekillerin seçilmesi çok faydalı olacaktır. Keza TBMM ile AP arasında bir ‘Dostluk Grubu’ kurulması acildir.

Konsey

Türkiye’nin 17 Aralık 2004’te ipin ucunu bırakmasını fırsat bilen bazı AB ülkeleri son iki buçuk yılı iyi değerlendirdi. Almanya-Fransa ikilisinin başını çektiği red cephesine karşı çoğunlukta olan Türkiye taraftarı ülkelerin artık cepheleşmesi ve somut tavır alması gerekiyor. Hükümet örneğin 301’in hemen kaldırılması gibi anlamlı bir mesaj vererek Türkiye taraftarı üyelerin elini güçlendirebilir. AB ülkelerinin vereceği en anlamlı mesaj ise katılım yılıdır. Bu Türkiye’ye muazzam bir perspektif taşır.