ÇUVALDIZ Celal BEYSEL
TÜRKONFED Başkanı br> Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu
Orhan Pamuk ve Ermeni konumuz…
 
Orhan PAMUK, Robert Kolej’de bir sınıf büyüktü benden…

Sessiz, içine kapanık,pek tanımadığımız bir okul arkadaşımızdı. Yanlız kalmayı tercih eden bir görüntüsü vardı, yanlış hatırlamıyorsam. Kendisiyle ortak bir anımızı hatırlamıyorum. Kitapları piyasada çok konuşulmaya başladıktan sonra, “ben bu adam ile aynı sıralarda oturdum” diye düşünüp, iki kitabını almıştım. Birini zevkle okurken, öbürünü okumakta zorluk çekmiş, bırakmıştım. Bir ingiliz gazetecinin Orhan PAMUK’un Türkiye’de çok satmış bir kitabı hakkında yazdıklarını okumuştum, daha sonraları: “Herhalde Türk halkı bildiğimizin aksine okumayı çok seviyor, edebiyattan çok anlıyor. Çünkü Türkiye’de çok satan bu kitabı okumaya çalıştım, hiçbir şey anlamadım” diyordu ingiliz, makalesinde.

Yine de Orhan PAMUK’la ilgili her gelişmeyi, Robert Kolejli bir tanıdığımın, bir Türk’ünbaşarısı olarak takip ettim. Geçen aylarda Ermeniler ve Kürtler hakkında söyledikleriniyse yadırgamadım diyemem. Ama Türk edebiyatını dünyaya tanıtmış olan Orhan PAMUK’un büyük başarısına o sözlerinin kullanılarak gölge düşürülmesini de doğru bulmuyorum.

Bir toplumda aydınların en önemli görevi, topluma, devletle ters düşseler dahi doğru bildiklerini çekinmeden söylemektir. Bu tür tartışmalar toplumların önünü açar. İnsanların birbirlerini tanımaları, birbirlerinin isteklerini anlayabilmeleri için düşündüklerini birbirlerine açıkça ifade edebilmeleri gerekir. Yönetirken kendi görüşlerinin aksine düşünenleri dinlememek, katılımcılığı desteklememek bürokratlarımızın büyük kesimiyle bazı politikacılarımızın en büyük eksikliği değil midir?

Kanunlarla yasaklanmış fikirler, toplumların önünü keser. Örneğin ceza kanunumuzun 301. maddesi sistemimizi, politikacılarımızı, bürokratlarımızı eleştirenleri susturan yasakçı kanunlardan biri. Politikacılarımızın dahi serbestçe fikirlerini ifade etmelerine engel olmaya çalışıyor, bizim çarpık sistemimiz. Mehmet AĞAR dahi topun ağzında, baksanıza… Unutmayalım ki Atatürk`ün inandığı ve savunduğu fikirler o gün için parçası olduğu Osmanlı Devleti ile de ters düşüyordu. Buna rağmen, inandığı ve gözünü budaktan sakınmadan yaydığı fikirler sayesinde Kurtuluş Savaşı’ndan galip çıktık, Cumhuriyet’e kavuştuk, daha çok yolumuz varsa da demokrasiyi öğrenmeye başladık.

Bu açıdan bakılınca, Orhan PAMUK`un Ermeniler ve Kürtler`le ilgili söylediklerini söyleme cesaretini alkışlamak gerekir diye düşünüyorum. Söylediklerinin ne kadarına katılırsınız, ne kadarını yanlış bulursunuz, ayrı bir konu.Kaldı ki “ne demek istediği” kendisiyle açıkça tartışılmadığından, tartışılamadığından, belki de Dünya’da “Evet, o dönemde bazı trajediler yaşanmıştır, ancak bunun adı Soykırımı değildir” dediğinde lafı dinlenecek tek Türk’ün bu becerisini de kullanmamış oluyoruz.

Mesela Orhan PAMUK, 19. YY’.da daha İttihat ve Terakki Partisi ortada yokken Ermeni çetecilerin Rus’ların desteği ile Anadolu’da yaptıkları mezalimi ve dolayısıyla Anadolu’da yan yana yüzyıllardır yaşayan iki toplumun arasının açılma sebeplerini anlatan bir roman ile, İttihat ve Terakki Partisi’nin Alman’ların yol göstermesiyle kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın Osmanlı’nın ülkeyi Fransa ve İngiltere’nin kışkırttığı Ermeni çetecilerden korumak için başvurduğu tehcir olayının nasıl bir trajediye dönüştüğünü konu alan ikinci bir romanı yazıp, olayı başlatanların Ermeniler olduğunu, ama tehcir sırasında Osmanlı’nın da hataları olduğunu anlatabilir dünyaya. Böyle bir tarafsız tavır da Ermeni konusundaki haklılığımızı kabul ettirme yolunda önemli bir adım olabilir.

Aynı şey olmasa da, Mısır’da birkaç yıl önce yapılan terörist saldırılardan sonra birden piyasalarda görülen ve Firavunlar dönemini anlatan romanların, terörist olayları nasıl unutturduğu gelir aklıma hep…