PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Kısa Vadeli İyimserliğe Aldanmayın
 
Bu senenin ilk iki aylık döneminde finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler gerek küresel gerekse ulusal düzeyde daha önce öngörülenden farklı oldu. Parasal genişlemeye bağlı olarak beklentilerin kısa vadede olumluya dönüşmesi ve riskten kaçınma eğiliminin durması bu sonuçta etkili oldu. Sermaye hareketlerinin yeniden gelişmekte olan ekonomilere doğru hareketlenmesi, paranın devir hızındaki daralmanın yön değiştirmesi gibi unsurlar kırılganlık algılamasını geçici bir süre için azalttı. Sermaye piyasaları kayıplarını kısmen geri aldı, gelişmekte olan ekonomilerin paraları bir miktar değerlendi, durgunluk endişeleri azaldı. Gelişmiş Ekonomi Merkez Bankaları’nın likiditeyi bollaştırması ve bu konuda finansal piyasaları tatmin edecek ölçüde desteklemesi beklentileri etkiledi, fakat ekonomideki sorunlar ağırlaşmaya devam etti.

Avrupa Merkez Bankası’nın daha önce yaratacağı yan tesirler nedeniyle kaçındığı parasal genişlemeye yönelmesi, Euro’da yaşanacak değer kaybının ise gerek ABD ve Japon Merkez Bankaları’nın söylemi, gerekse risk alma isteğinin devreye girmesiyle önlenmesi piyasaların nefes almasına yardım etti. Ancak bu durumun kalıcı olacağını, bu yılın sonuna kadar aynı şekilde devam edeceğini iddia etmek pek gerçekçi olmaz. Euro Bölgesi’nde Merkez Bankası’nın verdiği likidite şimdilik krizin aşılmasını önledi. İtalya ve İspanya gibi ekonomilerin devlet tahvilleri verilen likidite sayesinde kayıplarını kısmen geri aldı. Bölge bankalarının riskten kaçınma eğilimi ise azaldı. Verilen likiditenin şimdilik kredi hacminde bir artışa dönüşmemesine rağmen, iyimser rüzgarlar yaratmak adına piyasalar böyle bir olasılığı fiyatladı. Aslında devlet tahvillerine destek dışında verilen likidite Avrupa Merkez Bankası’na geri döndü, bankalar özkaynak yetersizliğine bağlı güvensizlik nedeniyle risk almaktan büyük ölçüde kaçındı. Euro Bölgesi’nin yatırım yapılabilirlik açısından gerilemeye devam edeceği, orta vadede istikrarsızlığın artmaya devam edebileceği, küresel düzeyde belirsizlik ve kırılganlığın gerçekte azalmadığı yönündeki beklentiler bu tercihte etkili oldu. Kısa vadede görünümün olumsuzlaşması görüntü ile gerçeklerin birbirinden uzaklaşmaya devam etmesine katkı yaptı.

Euro Bölgesi’nde yaşanacaklarla bağlantılı olarak önümüzde iki seçenek var: ya Euro Bölgesi Bankaları geniş anlamda riskten kaçınmaya devam edecek ve finansal piyasalardaki eğilimler yeniden olumsuzlaşacak, ya da aşırı risk alımı gündeme gelecek ve tüm eğilimler farklılaşarak yine olumsuzlaşacak. Bu iki senaryodan her biri diğerini destekleyecek ve dönüşümlü olarak etkisi hissedilecek. Birinde deşasyonist diğerinde enşasyonist daralma endişesi artacak, krizin etki alanı kontrollü veya kontrolsüz şekilde genişleyecek, güven bunalımı dalgalı bir şekilde artacak. ABD’den sonra gerek Euro Bölgesi’nin, gerekse Japonya’nın cari açık vermeye başlaması kırılganlığın, istikrarsız fiyat dalgalanmalarının ve güvensizliğin artmasına yardım edecek, bu durum gelişmekte olan ekonomilerde daha ciddi sarsıntılar yaratabilecek. Bilançoların daha fazla yıpranmasını önelemek adına menkul – gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerini desteklemek adına yapılanların emtea fiyatları yolu ile enşasyon baskılarını arttırması sıkıntı yaratacak; parasal genişlemenin yan tesirleri artarken günü kurtarmak adına sağladığı fayda kademeli olarak azalacak, rekabet koşulları ve gelir dağılımı olumsuzlaşacak ekonomik daralma kronikleşecek.

Bu tablo Türkiye benzeri gelişmekte olan ekonomilerin eskiye oranla daha dikkatli olmasını, aşırılıklardan kaçınmasını gerektiriyor. Örneğin Türk Lirası değerlenirken, başta petrol olmak üzere yükselen emtea fiyatları kırılganlığı arttırabilir, enşasyon baskısı azalıyor ve bilançolar rahatlıyor derken, cari açığın büyümesi öncekilerden daha yıkıcı bir daralmayı tetikleyebilir...