AB BAŞKENTİNDEN Suat Lemi ŞİŞİK
TÜGİAD Brüksel Temsilcisi
Türkiye - AB Tren Kazası?
 
8 Kasım 2006 tarihinde AB Komisyonu tarafından açıklanan Türkiye İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi öncesinde Finlandiya Dönem Başkanlığı tarafından yürütülmekte olan “Tren Kazası Önleme Çalışmaları” başarılı olamadı. Finlandiya Dönem Başkanlığı iki (dört) tarafı biraraya getirmeye ikna edemedi.

Bu başarısız denemenin ardından AB üyelerinden bir kısmı; Fransa, Kıbrıs Rum Kesimi ve Avusturya, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasının İlerleme Raporu’nda tavsiye edilmesini istediler. Ancak diğer üyelerin sağduyulu davranmaları sonucunda şimdilik böyle bir tavsiyenin raporda yer almayacağı haberi geldi.

Finlandiya’dan sonra Ocak 2007’de altı aylığına AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek olan Almanya’dan ise farklı sesler geliyor. Koalisyonun büyük ortağı Hıristiyan Demokratlar AB içinde azınlıkta olan Türkiye karşıtı kampta yer alırken, koalisyonun küçük ortağı olan Sosyalistler Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasına karşı çıkıyor.

MERKEL’in başbakanlığındaki Almanya’nın dönem başkanlığı koalisyondaki sosyalistlere rağmen Türkiye için kolay geçeceğe benzemiyor. Aralık ayında yapılacak olan AB zirvesine kadar Finlandiya Dönem Başkanlığı’nın yürüttüğü Kıbrıs konusundaki çözüm çalışmalarına destek vermek ve yapıcı tutum sergilemek gerekiyor. Elbette önümüze sunulan önerilerin kabul edilebilirliği çerçevesinde. Ancak çözümden kaçan taraf olmadığımızı belirtmemiz önemli.

Aralık zirvesine kadar bir çözüme ulaşılamaması durumunda Kıbrıs kaynaklı tren kazası senaryolarından üçünden bir tanesi gerçekleşecek. Bunlardan en mantıklı olanı Gümrük Birliği ile doğrudan ilişkili olan üç müzakere faslında görüşmelerin dondurulması. Ancak Türkiye karşıtı kampın baskısı ile bu fasılların sayısı dolaylı olarak Gümrük Birliği ile ilgili olanların da katılmasıyla sekize yükselebilir. Ancak en kötü senaryo olan müzakerelerin tamamen askıya alınmasına Türkiye karşıtı kamp (Fransa, Kıbrıs Rum Kesimi ve Avusturya) dışında kimse sıcak bakmıyor ve bu senaryo olasılık dışı görünüyor.

Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşmanın zorluğu ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB içinde olmasının verdiği rahatlık içinde, en azı vererek en çoğu almayı planlaması sonucunda bir uzlaşmaya varılamayacağı düşünülürse, üç senaryodan en hafifini yasamak için Türkiye’nin elini diğer alanlarda güçlendirmesi gerekiyor. Bu da İlerleme Raporu’nda 8 Kasım Çarşamba günü hep birlikte bir kez daha okuduğumuz; düşünce özgürlüğü (301. madde), azınlık hakları (Vakıflar yasası), kadın hakları, Güneydoğu sorunu, vb konularını kapsıyor.

Bu alanlarda yapılacak olan yasal düzenlemelerin ve uygulamada etkilerinin görülmesi ile eli güçlenecek olan Türkiye Gümrük Birliği ile ilgili Kıbrısyükümlülüklerini erteleme konusunda rahatlayabilir. Ancak Almanya Dönem Başkanlığı süresince çok verimli bir müzakere dönemi beklememekte ve planları buna göre yapmakta fayda var.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tüm Ada halkı adına Kıbrıs olarak AB’ne tam üye olmasını engelleyemeyerek tarihinin en büyük diplomatik başarısızlığını gösteren Türkiye, her müzakere başlığının açılış ve kapanışında Kıbrıs ile ilgili bir kriz yaşamaya devam edecektir. 35x2+1=71 defa Kıbrıs vetosu ile karşı karşıya kalabilecek olan Türkiye 71 krizin ikisini atlatmış görünüyor henüz, o da geçici olarak.

“İlerleme Raporu - 2006” öncesinde yaşamakta olduğumuz gibi ekstra krizleri de unutmamak gerekir. Henüz Yunanistan’ın kıta sahanlığı ve hava sahası ile ilgili Türkiye’den talepleri duyulmadı. Ama Kıbrıs konusunda Gümrük Birliği ile ilgili bir çözüme ulaşılsa bile sırada bahsettiğim sorunlar ve diğerleri olacak.

Öte yandan, Fransa genel seçimlerinden sonra “sözde Ermeni soykırımı”nı inkar etmekle ilgili ceza yasasının Fransız senatosunda gündeme gelmesi gibi olaylar Türkiye’deki AB karşıtı grupları güçlendirmeye devam edecek ve %75’den %50’ye düşen AB üyeliğini destekleyenlerin oranının daha da aşağılara inmesine neden olacaktır.

Dolayısıyla, Türkiye’nin AB’ne üyeliğini gerçekten isteyenlerin hem AB içinde hem de Türkiye içinde sabırla mücadeleye devam etmeleri gerekiyor. Zaman zaman “Çifte Standartlar Enstitüsü” olarak adlandırdığım AB ve AB Kurumları’ndan yapılan kanımı beynime sıçratan açıklamalar,AB’ne olan inancımı azaltıyor.

Ama Birlik içinde Türkiye’nin gerçek eksiklerini bilen, Türkiye’nin AB için önemini bilen samimi dostlarımızın olduğunu bilmem; ülkelerarası politik sorunlar nedeniyle yaşadığımız gerginlikler dışında yaptığımız/yapacağımız reformların ülkemizin, halkımızın ve gençlerimizin geleceğine yapacağı katkıyı düşünmem bu “sinir savaşını” başarıyla tamamlamamız gerektiğine olan inancımı yeniden güçlendiriyor ve zorlu da olsa doğru bir yolda olduğumuza inanıyorum.