Mehmet Murat BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
2060 = HİPER-DEMOKRASİ
 
Bu sayıda, Jacques Attali’nin“Geleceğin Tarihi” adlı ülkemizde İmge Kitabevi’nin Ağustos 2007’de yayımladığı kitaptan bazı görüşlerini siz değerli okuyucularımız ile paylaşmak istedim. Attali bu eserinde, gelecek elli yılın inanılmaz öyküsünü, tarihe ve bilime dair tüm bildiklerimizden yola çıkarak düşleyeceğimiz biçimiyle anlatıyor. Jacques Atalli; uzun yıllar Fransa Devleti Onursal Danışmanlığı görevinde bulunmuş, 1981–1991 yılları arasında Fransa Cumhurbaşkanı Özel Danışmanı, Avrupa Yeniden Kalkınma ve Yapılanma Bankası Kurucu Başkanı, MP3’ün yaratılmasını da sağlayan Avrupa EUREKA programını başlatan, nükleer tehlikelerin yayılması konusunda Birleşmiş Milletler Danışmanlığı görevinde bulunmuş, birçok ulusal üniversitelerin onursal doktora unvanına sahip, halen Fransız Express dergisinde köşe yazarlığı yapan ve bugüne değin 7 milyonu aşan bir tirajla yirmiden çok dile çevrilen eserlere sahip.

Tüm aşağıda özetlenenler karikatürümsü, geçersiz ve keyfi görünebilir; bu Attali’nin temenni ettiği geleceğin görüntüsü değil, bu görüntülerin oluşmaması için bireysel bir uyarıdır.

“2050’de yeryüzünün neye benzeyeceği bugünden kararlaştırılıyor ve 2100’de ne olacağı da bugünden hazırlanıyor. Çocuklarımız ve torunlarımız yaşanabilir bir dünyada mı oturacaklar, yoksa bizi nefretle anarak bir cehennemin içinden mi geçecekler? Bunu bizim davranış tarzımız belirleyecek. Onlara katlanabilir bir gezegen bırakmak için geleceği düşünme zahmetine girmemiz ve bu geleceğin nereden geldiğini, onu nasıl şekillendirebileceğimizi anlamamız gerekiyor.

Önümüzdeki yarım yüzyıl içinde her şey birçok yönde değişecektir. Her şey demografik bir altüst oluşla başlayacaktır. 2050 yılında, çok büyük bir felaket olmazsa, dünyada 9,5 milyar kişi, yani bugünkünden 3 milyar daha fazla insan yaşayacaktır. En varsıl ülkelerde ortalama yaşam süresi yüzyıla yaklaşacaktır; doğurganlık tahminen hala üreme eşiği dolaylarında kalacaktır. Bunun sonucunda da insanlık yaşlanacaktır. Nüfus Çin’de 360 milyon, Hindistan’da 600 milyon, Nijerya ve Bangladeş’te 100 milyon, ABD’de 80 milyon, Fransa’da 9 milyon artacak, Almanya’da 10 ve Rusya’da belki de 30 milyon eksilecektir. Gezegenin üçte ikisinin yaşayacağı kentlerde nüfus iki katına çıkarken, tüketilen tarım ürünleri ve enerji miktarı da ikiye katlanacaktır. Çalışacak yaşta olanların sayısı da ikiye katlanacaktır; o yıl dünyaya gelen çocukların üçte ikisinden çoğu, en yoksul yirmi ülkede yaşayacaktır.

Birçok bin yıllık bu tarih bir yarım yüzyıl daha devam ederse, piyasa ve demokrasi henüz bulunmadıkları her yere yayılacaklardır; büyüme hızlanacak, yaşam düzeyi yükselecektir; diktatörlük halen hüküm sürdüğü ülkelerde ortadan kalkacaktır. Ama göçerkonarlık ve sadakatsizlik kural haline gelecektir; su ve enerji daha da az bulunur olacak, iklim tehlikeye sokulacaktır; eşitsizlikler ve yoksunluklar daha ciddi boyutlara ulaşacaktır; çatışmalar çoğalacaktır; büyük halk hareketleri belirecektir.

Sonra, 2050’ye doğru, doğası gereği sınırları bulunmayan piyasa, kurumsal olarak bir toprakla çerçevelenmiş olan bir demokrasiye üstün gelecektir. Devletler zayıflayacaktır; yeni nanometrik teknolojiler enerji tüketimini azaltacak, sağlık, eğitim, güvenlik ve egemenlik gibi hala kolektif olan son hizmetleri de dönüştürecektir; denetleyiciler diye adlandıracağım, normlara uygunluğu ölçmeye ve kontrole imkan veren yeni temel tüketim nesneleri ortaya çıkacaktır: herkes kendi kendisinin hekimi, öğretmeni, denetçisi olacaktır. Ekonomi giderek enerji ve sudan tasarruf eder hale gelecektir.

Bugün dünyanın durumuna baktığımızda, piyasa güçlerinin gezegenimizi avuçlarının içine aldığını gözlüyoruz. Bireyciliğin son utkusu olan paranın bu tantanalı ilerleyişi,tarihin en yakınlardaki sarsıntılarının özünü hızlandırmak, yadsımak ya da gemlemek üzere bu durumu açıklamaktadır. Bu evrim son aşamasına ulaşırsa, para, kendisine zarar verecek her şeyin sonunu getirecektir ve buna yavaş yavaş yok edeceği devletler, hatta ABD bile dâhildir. 2035’e doğru, çok uzun bir çatışmanın sonunda ve ciddi bir ekolojik krizin ortasında, hala hakim imparatorluk olan ABD, piyasaların, özellikle de mali piyasaların küreselleşmesi ve işletmelerin, özellikle de sigorta şirketlerinin gücü karşısında yenilecektir. Kendinden önceki öteki imparatorluklar gibi mali ve siyasi yönde tükenen ABD böylece dünyayı yönetmeyi bırakacaktır. Gezegenin başlıca gücü olarak kalmaya devam edecektir; yerini bir başka imparatorluk ya da bir başka tahakkümcü devlet de almayacaktır. Dünya, geçici olarak çok merkezli hale gelecek, on kadar bölgesel güç tarafından idare edilecektir. Dünyanın biricik yasası haline gelen piyasa, hiper-imparatorluk diye adlandıracağım o ele gelmez ve gezegensel tecimsel varsıllıkların, yeni yabancılaşmaların, aşırı servet ve sefaletlerin yaratıcısı olan şeyi oluşturacaktır; doğa bu ortamda düzenli budanmalara maruz kalacaktır; ordu, polis ve adalet de dahil olmak üzere her şey özelleşecektir.

İnsanlık bu gelecek karşısında geriler ve daha önceki yabancılaşmalarından bile kurtulamadan küreselleşmeyi şiddet kullanarak kesintiye uğratırsa, bugün aklımıza bile gelmeyen silahları kullanan devletleri, dinci gruplaşmaları, terörist bütünlükleri ve özel korsanları karşı karşıya getiren geriletici barbarlıkların ve yıkıcı savaşların ardışıklığı içine yuvarlanacaktır. Bu savaşı hiper-çatışma olarak adlandıracağım. O da aynı şekilde insanlığı ortadan kaldırabilir.

Nihayet, küreselleşme yadsınmaksızın dizginlenebilir, piyasa ortadan kaldırılmaksızın çerçevelenebilirse, demokrasi bir yandan somut varlığını sürdürürken gezegensel boyuta ulaşabilir ve bir imparatorluğun dünya üzerindeki tahakkümü sona erebilirse, o zaman özgürlük, sorumluluk, onur, kendini aşma ve ötekine saygıdan oluşan yeni bir sonsuzluğun kapıları açılacaktır. Buda hiper-demokrasi olarak adlandıracağım şeydir. Hiper-demokrasi bizi demokratik bir dünya yönetimine ve bir dizi yerel ve bölgesel kurumun yerleşmesine götürecektir. Böylece, gelecek teknolojilerin inanılmaz olanaklarıyla yeniden keşfedilen işler, insanları bedelsizliğe ve bolluğa götürecektir. İnsanlar gelecek kuşaklara daha iyi korunmuş bir çevre bırakacak, yeryüzünün tüm bilgeliklerinden kalkarak birlikte yaşamanın ve yaratmanın yeni biçimlerini hayata geçirebileceklerdir.

O halde, önümüzdeki elli yılın tarihini anlatabiliriz: Bütün öncelleri gibi geçici olan Amerikan İmparatorluğu’nun tahakkümü 2035 yılından önce son bulacaktır; bunun ardından, üç gelecek dalgası peş peşe yayılacaktır: Hiper-imparatorluk, hiper çatışma, sonra da hiper-demokrasi. Bu üç gelecek hiç şüphesiz birbirine karışacaktır; daha şimdiden iç içe girmekteler. Ben 2060 yılına doğru, hiper-demokrasinin insanlığın en üstün örgütlenme biçimi ve özgürlüğün de tarihin nihai devindiricisi olarak utku kazanacaklarına inanıyorum.”

  Who are we?
  Uneducated youth in a world that gets smaller
  A glossary for understanding the new global crisis
  Towards the end of oil
  Did U.S.A. come to the end?
  Our urban future
  Globalization and employment
  TOWARDS CREATING A BETTER WORLD
  Football and Globalization
  TOWARDS NEW BALANCE IN THE WORLD POPULATION
  TOWARDS A NEW WORLD ORDER BEYOND ENVIRONMENTAL SENSITIVENESS
  CRACKING THE FOUNDATIONS OF POVERTY
  WHO WILL BE THE MASTERS OF THE WORLD ECONOMY IN THE NEXT TWENTY YEARS?
  HOW PREPARED ARE WE FOR THE WATER CENTURY?
  SHALL THE BIOFUEL SUPERSEDE THE OIL WITHIN THE NEXT TWENTY YEARS?
  THE WORLD IS FLAT
  TOWARDS A MORE HUMAN GLOBALIZATION
  IN THE NEW WORLD ORDER, POLITICIANS SHOULD HAVE THE COURAGE TO INCLUDE ECOLOGICAL STRUCTURING WITHIN LEGAL AND FINANCIAL FRAMEWORKS
  THE BIGGEST SHAME OF THE HUMANITY: STARVATION AND POVERTY THROUGH 2006
  October 3 = Dialogue Of Cultures and Civilisations
  21ST CENTURY = THE CENTURY OF BIOLOGY
  In The 21st Century, The Fate Of Humanity Will To A Great Degree Be Determined By The Developments In China And India
  THE EU NORMS, OR THE NORMS
OF BEING HUMAN?
  “KNOWING THAT YOU HAVE ENOUGH THINGS MEANS THAT YOU ARE RICH”
Lao Tzu