OLLI REHN

Türkiye'nin Üyelik Taslağının Görüşülmesi
 
Komisyon Üye ülkelere 3 Ekim’den önce üzerinde karar vermeleri gereken bir müzakere taslağı gönderdi. Brüksel basınından çok sayıda üyenin varlığı AB ve Türkiye vatandaşlarının Türkiye’nin AB’ye olası girişini yakından takip ettiğini gösterdi. Komisyon bu gün vatandaşlarımızın görüşleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak amacı ile aynı zamanda, AB vatandaşları ile bir sivil toplum diyaloğuna giriyor. Üye ve aday ülkelerin vatandaşları arasında da diyalog oluşturmak ve iki tarafın çeşitli örgüt ve kuruluşları ile diyalog kurmak istiyoruz.

Komisyonun teklifini şimdi sunmasının nedeni Avrupa Konseyi’nin Aralık 2004’te Türkiye’ye gereken kriterleri karşılaması koşuluyla müzakere tarihi verilmesi. Bu karar Konsey tarafından Haziran ayında da tekrarlandı. Üye ülkeler için teksti benimsemek için çok az zaman var. Avrupa Konseyi’nin Türkiye ile müzakerelere başlamak için olmazsa olmaz iki koşulu var. İlki Türkiye’nin insan haklarını ve hukuk ilkelerini iyileştirici altı yasayı yürürlüğe koyması, ikincisi ise AB ile var olan birlik anlaşmasının, Kıbrıs Cumhuriyeti dahil bütün üye ülkeleri içine alacak uyum protokolünü imzalaması. Bu imzanın bu yaz atılacağını umuyorum. Mevcut müzakere taslağı şimdiye kadar Komisyon tarafından sunulanların en zorlusu.

Geçmişteki genişleme süreçlerinden dersler çıkararak vaatlerden çok geçmişte yapılanlara, sözlerden çok uygulamalara odaklanıyoruz. İkincisi, görüşme sürecinde Komisyon geçici kapanış ve gerektiğinde müzakere çerçevesinde bölümlerin ya da politika alanlarının açılması için hedefler üzerinde teklifler sunacaktır. Üçüncü olarak bu müzakere taslağında Türkiye’de insan haklarının ya da hukuk ilkelerinin ciddi bir ihlali olması halinde müzakerelerin askıya alınmasını sağlayacak bir düzenlemeye yer verdik. Asıl konu AB’nin Türkiye’ye taahhütlerde bulunduğu ve temelde bir taahhüt birliği olarak sözüne bağlı kalacağıdır. Aralık 2004’te AB’nin aldığı müzaklereleri başlatma kararının temel nedeni stratejik çıkarımız gereği ilkelerimizi benimseyen ve uygulayan istikrarlı, demokratik ve refah içindeki bir Türkiye’ye ihtiyaç duymasıdır.
Müzakerelerin başlatılması Türkiye’de zaten yerine getirilmiş olan reformların tanınmasıdır. Bu, ülkenin AB’ye katılmak için gerekli ölçütleri yerine getirip getiremeyeceğini gösterme şansı verir. Müzakere süreci hukuk ilkelerinin, insan haklarının ve diğer çeşitli hakların iyileştirilmesi açısından itici güç olacaktır. Sürecin sonuç kadar önemli olmasının nedeni budur. Yaklaşımımızın mantığı da tam olarak buna dayanır. Ortak hedef Türkiye’nin AB’ye girmesidir ama bu açık uçlu bir süreç olacağından sonuç önceden garanti edilemez. Türkiye üyelik için tüm şartları yerine getiremese de en güçlü bağ ile Avrupa’ya bağlı olarak kalacağını garanti ederiz.
AB vatandaşlarının Türkiye’nin üyeliği halinde AB’nin geleceğinin nasıl olacağı soruları Kopenhag Kritelerinin Avrupa’nın bütünlüğünün korunmasına ilişkin dördüncü maddesi esas alınarak cevaplandırılmalıdır. AB-Türkiye ilişkileri ile ilgili olarak AB vatandaşları arasında bir uzlaşma sağlanmak istenmesinin nedeni budur. .

BİRLİK, KOŞULLULUK VE İLETİŞİM POLİTİKASI
Fransa ve Hollanda referandumlarından ve geçen yıl on ülkenin birden birliğe katılmasından sonra hızımızı ayarlamamız gerektiği söylenebilir ama istikrarlı ortaklara sahip olmamızı sağlayan bir süreci de yarıda kesmememiz gerekir.
Srebranika soykırımının yıldönümü AB Batı Balkanlar’ın üyelikleri konusunda kararsız bir tutum sergileseydi Batı Balkanlar’da istikrar sağlama sözümüzü yerine getirmemiş olacağımızı aklıma getirdi. Başka Srebrenikalar olmaması için istikrar sağlamak bizim görevimizdir. Genişleme bizim güvenliğimizin garantisidir AB’nin sivil bir güç olarak özünü yansıtır. Merkez ve Doğu Avrupa’da ve Almanya’da istikrarın geri kazanılmasını AB sağlamıştır. Genişleme bir amaçtan çok bir süreçtir. AB bu süreçte demokrasi ve reform için kilit rol oynamıştır. Bunun devamı için üç konu üzerinde durulmalıdır:
1. Birlik
Genişlemenin tarihi bir misyonu vardır; ama vatandaşlarımızın Hayır oyları da genişleme sonucunda yaşanan işsizlik gibi bazı sıkıntıları ve sosyal güvensizliği ve memnuniyetsizliği dile getirmektedir. Bununla birlikte, bundan yanlış sonucu çıkarıp genişlemeyi sosyal ve ekonomik sorunlar için bir günah keçisi haline getirmemeliyiz. Diğer taraftan, AB’nin genişlemesinin sınırlarına vardığı doğrudur. Buna dayanarak var olan taahhütlerimize bağlı kalırken, yeni taahhütlerde bulunmakta da dikkatli davranmalıyız. Avrupa Konseyi, Haziran’da Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelere verilen taahhütlerini doğrulamıştır.
2. Koşulluluk
Üye ülkeler birliğe katılmalarını üyelik koşullarına bağlı kalarak ve birliği bozmayıp daha güçlendireceklerine ikna ederek garanti edebilirler. Yeni ülkelerin birliğin getirdiği yükümlülüklere uymasını garanti etmek için AB reform konularında tavsiye vererek destek olacaktır. Üye ülke birliğe girebilmek için bu reformları izlemelidir.
3. İletişim
Geçen yıl AB’ye bir 75 milyon kişi daha katıldı ve korkulanlar gerçekleşmedi. İşçilerin serbest dolaşımı da 2004’ten sonra sınırlandırıldı. Bununla birlikte, bir Komisyon ve Üye devletler tekniklikten iletişimciliğe geçmeliler. AB ve aday ülkelerin vatandaşları arasında diyalog kurulması ve birbirlerini daha iyi tanımalarının sağlanması için sivil toplum diyalogları başlattık. Araştırma komitesinin de bu diyaloglara katkıda bulunmasını umut ediyorum.
Genişleme Hakkında Ekonomik Mitler ve Gerçekler
Avrupa Birliği bir çok insana iş sağlamış ve yeni mesleklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeni pazarlar açılmış ve ekonomik faaliyetler artmıştır. 1989’dan beri AB Doğu komşularının başlıca ekonomik ortağı olmuştur. İhracat katlanmış ve AB vatandaşları için yeni işler doğmuştur.
AB’ye katılan ülkeler AB’nin iş güvenliği ve ayrımcılık gibi ‘sosyal damping’i önleyen standartlarını uygulayarak AB’nin küresel ekonomide bir bütün olarak var olmasını sağlarlar. İnsanlar küreselleşmenin ekonomik etkileri konusunda endişeleniyorlar; ama AB daha çok ekonomik küreselleşmeye ortak yenilik politikaları ve sosyal ve çevresel standartlara sahip geniş bir iç pazar oluşturan politik bir yanıttır.
Genişleme Politikası Stratejisi
Avrupa politikasının ortak stratejik çıkarlarımızı yeterince vurgulamaması kıtamızdaki ve yakın çevremizdeki jeopolitik ve kültürel gelişmelerden ayrı görülen genişleme politikasında ciddi olarak hissedilmektedir. Fakat genişleme Avrupa’nın en önemli güvenlik politikasıdır. Avrupa’nın barış ve demokrasi arayışı Londra’da yaşanan ve hangi dilden, dinden ve ırktan oldukları önemli olmayan masum insanları hedef alanlar gibi yeni tehlike ve tehditlerle karşı karşıyadır. Bu eylemler insanlığa karşı, bütün uygar dünya tarafından lanetlenmesi gereken suçlardır. Aşırı İslamcı bir grup saldırıları üstlendi; bununla birlikte, bu nedenle bütün Müslümanları suçlamak yanlış olur. Müslüman liderlerin bu saldırıları kınaması önemlidir ve bizim nerde olursa olsun onların terörle savaşa katılmalarını beklemeye hakkımız vardır.
Geçmişte Sovyetler Birliği tehdidine karşı NATO ve AET tarafından geliştirmeme, diğer taraftan Demir Perde arkasındaki ülkelerle işbirliği yapma politikası izlenmişti. Bu, 1975’de Helsinki’de nihai anlaşmanın imzalanmasına kadar varmıştı. Geliştirmeme ve işbirliği politikası duvarı yıkmakta etkili olmuştu. Çağımızda kimlik politikaları jeopolitikten daha baskındır ve İslam ve Avrupa ilişkileri günümüzde üzerinde durulması gereken bir konudur. Tekrar geliştirmeme ve işbirliği politikalarına ihtiyacımız vardır. AB bir taraftan her çeşit terör ve aşırılığın önünü kesmekte, diğer taraftan demokratik ve modern İslamla köprüler kurmakta kararlı olacaktır. Bu nedenle ve çıkarlarımız gereği bölgede istikrarlı, demokratik ve ilkelerimizi benimseyen bir ülkeye ihtiyaç duyulması nedeniyle Komisyon Türkiye’ye müzakere taslağını sunmuştur.
Sonuç
Genişlemenin sonuçları