SEZEN CUMHUR ÖNAL

Formula 1 İstanbul'a Geldi, Bana da 60'lı Yıllardan Bir Dost Getirdi;
Ursula Andress
 
Kennedy’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne Başkan seçildiği günler... Henüz Beatles ortalarda yok. Gençler arasında, Rock’n Roll’dan sonra yeni bir salgın var; twist. Frasnsızlar Edith Piaf’ı, İtalyanlar Domenico Modugno’yu dinliyorlar. Histoire d’un Amor’la meşhur Miguel Amador, İstanbul’da şarkı söylüyor. Beyoğlu’nda Küçük Sahne’de Haldun Dormen var. Yeni Melek Sineması’nda Charlton Heston "Ben Hur"u oynuyor. Türkan Şoray "Köyde Bir Kız Sevdim" adlı filmle Türk Sineması’na ilk adımlarını atıyor. Kulis Bar, sanatçıların mekanı. Pastane deyince akıllara Tilla ve Park Pastaneleri geliyor.
Aynı günlerde Türkiye, Hollywood Sineması’ndan bir ünlü aktörü ve eşini ağırlıyor. Ömer Hayyam rolü ile, beyazperdede ünlenen yakışıklı John Derek ve eşi İstanbul’a geldiler. John Derek ünlü ama karısı güzelliği ile daha baskın çıktı. Herkesin gözü kadının üzerinde.
Uzun boylu, uzun saçlı bir sarışın. Hem de ne sarışın. Yeşil gözlerinin cazibesine diyecek yok. Kimdi bu kadın? Adının Ursula Andress olduğunu öğrendik. İsviçre’de Bern’de doğmuş, Roma’da modellik, sinema derken, John Derek’in kalbini çalmış. Evlilik onlara yakışmış.İki aşık, İstanbul’da 4 gün kaldılar. Hilton’da konakladılar. Topkapı Sarayı’nı gezdiler. Kapalıçarşı’da alışveriş yaptılar. Boğaz’a hayran kaldılar. Emirgan’a Güreş Kampı’na birlikte gittik. Türk güreşçilere büyük ilgi gösterdiler. O zamanlar televizyon yok. Radyo Günleri, daha TRT kurulmamış... Yazılı basın bugünkü tabirle medya, peşlerinde. Dönemin haftalık gençlik dergisi "Yelpaze" de yazılarım çıkıyor. Radyo’da müzik programları yapıyorum. Vakit buldukça, onlarla beraberim. Müzik, dostluğun adresi.
John Derek’le röportaj yaparken duymuştum ilk defa, en beğendiği şarkıcı Nat "King" Cole için "kadife sesli" demişti. Sonra Radyo anonslarımda "çikolata"sını ben ilave ettim, fena da olmadı. Karı-koca, Dean Martin’i ve Andy Williams’ı dinlerdi. Milva, Mina ve Modugno’nun vatanında yaşamış Ursula Andress, İtalyan ve Fransız yorumcuları severdi.
Kaldıkları otelin yanı başında İbrahim Doğudan’ın meşhur Kervansaray Gazinosu’na, Los Paraguayos gelmişti. İstanbul’da kaldıkları son gece, onları dinlemeye gittiler. Ursula Andress ve John Derek’le Kervansaray’da karşılaştık. Aradan uzun yıllar geçti ama hala dün gibi anımsıyorum.
Dostum Luiz Alberto duygulu bir insandı. Bu ünlü genç aşıklar onun gözünden kaçmadı. O gece Los Paraguayos’un gitarlarında ve seslerinde latin aşklarının en güzel şarkıları vardı. Luiz Alberto elinde gitarı "Besame Mucho"yu onlar için söyledi; "Beni daima sev ki rüyalarım gerçek olsun" Gerçek mi değil mi bilmem ama Ursula Andress ile John Derek aşklarını daha doğrusu evliliklerini 1966’da noktaladılar. Aktörlüğü bırakıp, yönetmenliğe başlayan John Derek’in sevgili karısının güzelliğiyle iftihar ettiğini biliyoruz. O yıllarda sinema dünyasına, vücudunun güzelliği ile damgasını vuran İsviçreli yıldız, özellikle kocasının yönetmenliğini yaptığı filmlerde, cömertçe soyundu. Ursula Andress, perdenin unutulmaz sarışını Marilyn Monroe’nun dünyayı kasıp kavurduktan sonra, hayata veda ettiği günlerde geldi sinemaya.
Gençti, güzeldi, ateşliydi, sinemayı da ateşleyecekti. Onu, perdede, dünyaya hakim olmak isteyen kötü kalpli Dr. No’ya karşı amansız bir mücadele veren Ajan 007’nin yanında seyrettik. Tropikal bir iklimde, yarı çıplak balıkçının kızını oynadı. Heykel gibi kusursuz vücudu ile ufacık bikinisi içinde, James Bond ile sevişirken tüm erkeklerin yüreklerini hoplattı. Tam bir aşk ilahesiydi. James Bond rolündeki Sean Connery ile çevirdiği aşk sahneleriyle belleklere kazındı bir kez. Bir Afrodit dünyaya veda ederken, bir yenisi sinemaya "Merhaba" diyordu. Ona Dr. No’daki ateşli aşkı Ajan 007 James Bond’un, Sean Connery’nin de geçen ay İstanbul’da olduğunu söyleyince, gözleri parladı. Geçmişi, o en parlak günleri anmanın buruk bir heyecanını yaşadı. Güldü, geçti.
Hızlı yaşamış, hız meraklısı Ursula Andress, Formula 1 için İstanbul’da... Yılların eleğinden geçmiş İstanbul’da, yılların eleğinden geçmiş bir sinema yıldızı. Ne İstanbul eski İstanbul, ne de Ursula Andress eski Ursula. Gerçi gençliğini, hatta sinemayı bile bırakmış ama ateşli kalbini, ruhunu ve yaşına rağmen güzelliğini bırakmamış. Artık erotik bir figür değil ama eski de olsa bir efsane.
Müzik, sinema, yarışlar; dolu dolu yaşadığı hayatın, bir armağan olduğunun bilincinde. Sanki hiç değişmemiş, 1960’da neyse, 2005’te de o. Aynı davranışlar, eskiyen sadece yıllar olmuş. Kocası John Derek’in sonraki karısı olan Bo Derek’le niye birlikte gezdiklerini çekindim, soramadım. 71 yaşında kalp krizinden yaşama veda eden John Derek’in eski resimlerine bakarken, duygulandığımı hissettim, konuyu değiştirmek için müzikten söz açtım. Ursula, ünlü İtalyan şarkıcısı Mina’yı çok seviyor. Ona Mina’nın söylediği, sözlerini yazdığım Türkçe şarkıların albümünü verdim, sonra da geçen yıl ölen Sacha Distel’in söylediği Türkçe şarkımın CD’sini. Sanatçının vefatı üzerine Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, bana yazdığı mektubu ve Başkanın duyarlılığını konuştuk.
-Eski şarkılar da, şarkıcılar da başkaydı dedim, sustu. Shirley Bassey’den Adamo’ya kadar hep geçmişten, geçmiş şarkılardan söz etmekten ikimiz de yorulmuştuk. Yaşamda yeni şarkılar var, biz onlara bakalım dedik...
Eskiyi resimlerde, eski şarkılarda bırakıp, yeni günlerde görüşmek üzere vedalaştık, eski dostla...