SENCAR ÖZSOY

Son İki Senede OECD İle İlişkilerimiz Büyük Bir Gelişme Kaydetti
 
Bugün ekonomik uygulamalar ve altyapı açısından OECD o kadar önemli ki, Avrupa Birliğine üye olacak ülkeler ilk önce OECD’nin müktesebatını kabul etmek mecburiyetindeler. Bunu Orta Avrupa ülkeleri yaptı. Bugün görüyoruz ki Romanya ve Bulgaristan da ilk önce OECD enstrümanlarına taraf oluyorlar. Yani OECD’den temiz kağıdı alıyorlar. Ondan sonra Avrupa Birliği müzakerelerine devam ediyorlar. Bu arada, OECD’ye de üye olmaya çalışıyorlar. Türkiye de, Avrupa Birliği müzakere sürecinin verdiği heyecan ve AK Parti Hükümetinin son iki senede göstermiş olduğu özel gayret ile OECD’den daha fazla yararlanmaya başladı.
 
OECD Genel Sekreteri Donald JOHNSTON, özellikle 2001 ekonomik krizinden sonra, Türkiye’nin son üç yıldır göstermiş olduğu "şaşırtıcı" ekonomik performansa övgüde bulunurken, ülkenin çözmesi gereken önemli sorunlara da işaret etti. Genel ve önemli anlamda nedir bu sorunlar ve ne şekilde çözülebilir?
OECD Türkiye için önemli bir kurum ama bunun önemi göreceli olarak zaman içerisinde değişmiş. 2. Dünya Harbinin bitişinden sonra batı kurumları kurulduğunda Türkiye de bunlara üye oluyor. İlk önce Avrupa Konseyine üye oluyor. OECD’nin o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatına (OEEC) üye oluyor. Avrupa Konseyine üye olmamız çok ilginçtir. Daha önceAvrupa Konseyinde çalıştım. Avrupa Konseyi koridorlarında tarihi belgelerin fotokopileri vardır. Bir tarihi belgenin fotokopisinde Churchill’in bir düzeltmesi var. Avrupa Konseyi nedir? Üyeleri kimlerdir? Onu belirliyorlar ve İngilizler yazmış. Avrupa Konseyi’nin üyeleri sıralanıyor. 13 tane ülke sayılıyor ve orada Churchill’in el yazısı ile en sona Türkiye ve Yunanistan ilave ediliyor. Yani, bir anlamda Avrupa Konseyine girişimiz Churchill’in kararı ile oluyor. İşte Türkiye o dönemde OEEC’ye de Yunanistan’la birlikte üye oluyor. Niye? Çünkü Amerika’nın 12 milyar USD’lık Avrupa’ya Marshall yardımı sözkonusu. Türkiye Yunanistan’la birlikte yardım alan ülkeler arasına katılıyor. Dolayısıyla, Türkiye batı kurumlarındaki nüfus kağıdını böylece alıyor. Sonra NATO geliyor. Görüldüğü gibi, biz OECD’ye girmek için büyük bir gayret sarf etmedik.
O günlerin şartları içinde bu gerçekleşti. Bugün Avrupa Birliğine girmek için ter döküyoruz. Doğrusu o gün bunların kıymetini pek anlamadık. Avrupa Konseyi’nin bize sağladığı faydaları elli sene geçtikten sonra yeni anlıyoruz. OECD’ye üye olunca, daha sonra kurulan Uluslararası Enerji Ajansına ve Nükleer Enerji Ajansına da otomatik üye olduk. Halbuki nükleer gücümüz olmadığı için o teşkilata üye olmamızzordur. Bugün bu kuruluşa nükleer teknolojiye sahip olmayan bir ülkenin girmesi düşünülemez. Biz bu teşkilatların yararlarından geçmişte tam olarak istifade edemedik. OECD’nin bir faydası oldu: 1980’lere kadar "Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu" vardı. Bu projeyi, OECD yürüttü. Yani Türkiye, 1980’lerin başında bu Konsorsiyum ortadan kalkıncaya kadar bugün IMF’den aldığı kredileri ve kalkınma yardımlarını OECD’den aldı. Biliyorsunuz 1958’de Türkiye bir devalüasyon ve konsolidasyon yaptı. Türkiye, bu konsolidasyonu IMF ile değil o zaman OECD ile yaptı. 1983’lere kadar OECD’nin Türkiye’de önemi vardı ve imkanlarından faydalanıyorduk. 1983’lerde Konsorsiyumun görev süresi sona erdi. Dediler ki; OECD gelişmiş ülkelerin kulübü, Türkiye ise buradan yardım alıyor. Burada bir çelişki var. Artık kendi ayaklarınızın üzerinde durun. O dönemde 24 Ocak kararları ile Türkiye ekonomisinde bir düzelme görüldüğünden, Türkiye’nin OECD’ye olan ilgisi de Konsorsiyum ile birlikte bitti.
Bu arada OECD gelişmeye devam etti. Yeni üyeler kabul etti. Buna karşılık, Türkiye OECD ile ilişkisini ikinci plana aldı ve yapılan çalışmalara fazla ilgi göstermedi. OECD’nin çalışmalarından az yararlandık.

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği hep gündemde. Sanki OECD biraz by-pass ediliyor gibi. Gerçeğe bakılırsa bütün Avrupa Birliği raporlarında ve AB Konseyi’nde OECD’nin yapmış olduğu ekonomik görüşmeler çok önemli referanslar olarak kabul ediliyor.Bununla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

Bugün ekonomik uygulamalar ve altyapı açısından OECD o kadar önemli ki, Avrupa Birliğine üye olacak ülkeler ilk önce OECD’nin müktesebatını kabul etmek mecburiyetindeler. Bunu Orta Avrupa ülkeleri yaptı. Bugün görüyoruz ki Romanya ve Bulgaristan da ilk önce OECD enstrümanlarına taraf oluyorlar. Yani OECD’den temiz kağıdı alıyorlar. Ondan sonra Avrupa Birliği müzakerelerine devam ediyorlar. Bu arada, OECD’ye de üye olmaya çalışıyorlar. Türkiye de, Avrupa Birliği müzakere sürecinin verdiği heyecan ve AK Parti Hükümetinin son iki senede göstermiş olduğu özel gayret ile OECD’den daha fazla yararlanmaya başladı. İlk gayret yolsuzluğun önlenmesi sözleşmesinin onaylanmasıyla oldu.
Son iki senede OECD ile ilgili ilişkilerimiz büyük bir gelişme kaydetti. Bunlar nasıl oldu diye sorarsanız, özellikle ülke incelemeleri sayesinde oldu. Bu incelemelere OECD’de "peer review" deniyor. 2001 yılında Türkiye olarak bir proje başlattık. Bu da Türkiye’nin idari yapılanmasının reformuydu ve bunu OECD ile beraber yaptık. Tam bu hükümetin göreve gelmesi sırasında yayınlandı. Bu raporda öngörülen düzenlemelerden herkes kendine düşen kısımları yapmaya başladı.
O dönemden bu yana yapmaya çalıştığımız Türkiye’nin röntgeninin çekilmesi. Bunu da başarı ile yapıyoruz. Niye? Çünkü Türkiye belli reformları yapmak durumunda ve yapıyor. Türkiye bu reformları yaparken Avrupa Birliği de bazı konuları yönlendiriyor. Avrupa Birliği’nin fonları var. Bazı incelemeleri kendisi yapmıyor ve OECD’ye yaptırıyor. Yani OECD’yi taşeron olarak kullanıyor. Örneğin; Sigma projesi; Türkiye’nin, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin idari yapılanmalarını sağlıyor. OECD’nin büyük bir uzmanlık birikimi var. OECD’nin bilgileri, belgeleri, raporları Dünya Bankası, IMF, Avrupa Birliği tarafından alınıp kullanılıyor.
Yani Dünya Bankasından, IMF’den, Avrupa Birliğinden bize reçete olarak gelen projelerin çoğu OECD’nin mutfağında pişen ürünlerdir. IMF ve Dünya Bankası bu projeleri sadece kuruşlandırır ve Türkiye’nin şartlarına uygular. OECD bir ülkeye yönelik çalışmıyor, global düzeyde fikir üretiyor.
Avrupa Birliğine hazırlık çalışmaları çerçevesinde 2002 senesinden bu yana OECD ile ilişkilerde çok mesafe katettik. Benim de bu yönde bazı önerilerim oldu. İlgili Bakanlık ve kurumlar bunları kabul etti. Örnek vereyim; 2002 raporundan sonra ilk yaptığımız çalışma "KOBİ"ler üzerinde oldu. Biliyorsunuz geçen seneOECD’nin bir KOBİ’ler konferansı oldu. İstanbul’da bu konferans sayesinde KOSGEB’i, KOSGEB’in faaliyetlerini ve Türkiye’de KOBİ’lerin yapılanmasını inceledik ve taradık. O konunun dünyadaki uzmanları belli. Onları OECD alıp getiriyor ve Türkiye’yi incele diyor. Bizim makamlarımız ile beraber oturup inceliyorlar ve bu bir teftiş değil ortak bir çalışma oluyor. Olayları değerlendirdikten sonra bir resim çıkıyor ortaya. Bu çalışmanın sonunda OECD’nin uzmanları eksileri ve artıları ile bazı öneriler yapıyorlar. Biz Türk heyeti olarak OECD’nin uzmanları ile ortak müzakere ediyoruz ve üzerinde mutakabata varıyoruz. Ondan sonra yayınlanıyor.
Bu raporu aldıktan sonra o konuda Türkiye’nin yapılanmasını yapmak kolay. OECD’nin bir avantajı var. IMF geldiği zaman bazı kesimler veya bazı kurumlar tepki gösteriyor. IMF ile Dünya Bankası para veren kuruluşlar. Para veriyorum diyorlar ama belli koşullarda veriyorlar. Oysa, OECD bugünkü ekonomik anlayışa göre uygulanması gereken genel ilkeleri ortaya koyan uzlaşıcı bir kurum.

Kurumsal yapılanma ile ilgili olarak son Avrupa Birliği raporunda özellikle özelleştirme ve sektörel -demir, çelik, enerji – gibi yapılanma hususları vardı. Denetleme otoritelerinin sağlıklı işleyebilmesi hatta bazı mevcut olmayanların kurulması öneriliyor. Özellikle devlet yardımları konusu çok önemli ve bununla ilgili olarak da devlet yardımlarından yararlanacak firmaların seçiminde bazı kriterler söz konusu. Ülkedeki rekabet ortamının yanlış ve haksız bir şekilde etkilenmemesi açısından bunların denetlenmesi çok hassas bir nokta. Kurumsal yapı açısından bunlar çok önemli olduğundan görüşlerinizi almak isterim

OECD’nin bir çok projesi var. Buna Türkiye’den ilgili bütün Bakanlıklardan uzmanlar katılıyor. Bunlardan bir tanesi KİT’ler. Haksız rekabeti doğuran kamu sübvansiyonları inceleniyor. Yani bazı müesseseleredevletkatkısı olması haksız rekabet doğuruyor. Bunların önlenmesi OECD için de önemli. Türkiye’nin de bunları uygulaması gerekir. Bu konudaki bir önerimiRekabet Kurumu kabul etti ve rekabet konusundaki Türkiye "peer review"unu 6 ay önce başlattık ve Şubat ayında bitirdik. Türk