PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
2006 Bir Önceki Yıla Göre Daha Zor Bir Dönem Olmaya Aday
 
Son birkaç yıldır küresel düzeydeki likidite bolluğu sayesinde sorunları ağırlaştırarak günü kurtardık; kerameti kendimizden bilerek içerideki kısır çekişmeleri sürdürdük. Mevcut eğilimlerin ne ölçüde sürdürülebilir olduğunu tartışmak yerine beklentileri yönlendirmeye çalıştık. Bu süreçte küresel koşullar değişmeye başladı; finansal piyasalarımızdaki eğilimler siyaset ve ekonomi cephesindeki çekişmeler şimdilik bu durumdan etkilenmemiş olabilir, fakat bunun eskiden olageldiği gibi devam edeceğini beklemek pek gerçekçi olmaz.

Küresel düzeydeki gelişmeleri ortaya koyarken farklı gelişmeleri bir araya getirmek ve dengesizliğin düzeyini saptamak gerekiyor. “Commodity Research Bureau”nun hazırladığı, yirmi bir hammadde niteliğindeki emteaların fiyat endeksi Aralık ayı başında yeni bir rekor kırarak 344 puan düzeyine kadar yükseldi. Son dört yıl içinde dolar bazındaki emtea fiyatları yaklaşık %81 oranında yükseldi. Dolar, dünya piyasalarında aşırı ölçüde değer kaybederken bu durumu normal kabul edebilirsiniz; fakat 2005 yılı genelinde hem dolar güçlendi, hem de emtea fiyatları yükseldi. Bir kere bunun normal bir durum olmadığını kabul etmek gerekiyor. Ayrıca küresel rekabet koşullarındaki dozu gittikçe artan olumsuzluk ise sıkıntıyı arttırdı. Gerileyen fiyatlar nedeniyle bir yanda faaliyet gelirleri azaldı diğer yandan ise borç-alacak ilişkileri kırılganlaştı. Bu durum sermaye piyasalarındaki şişkinliği ciddi bir tehlike haline getirmeye başladı.

Dolar faizinin 2004 yılı Haziran ayından bu yana tam on iki kez 0,25 oranında yükseltilerek %1’den %4 düzeyine çekilmesi ve bu eğilimin devam edeceği öngörüsü dengesizliği arttıran önemli değişkenlerden biri oldu. Avrupa Merkez Bankası’nın da uzun süredir ilk kez faizleri yükselterek %2,25 seviyesine yükseltmesi endişeyi arttırdı. Ortada talep kökenli bir enflasyon baskısı yok, fakat gevşek para politikalarının da katkısı ile maliyet kökenli enflasyon baskısının yoğun bir şekilde hissedilmesi risk algılamasını farklılaştırıyor. Hem dengesizliğin artması, hem de çelişkilerin büyümesi sistemik risk haline dönüşüyor. Altının portföylerde yer almaya başlaması, fiyatının son yirmi yılın en yüksek düzeyine sıçraması risk tercihlerininfarklılaşmaya başladığını teyit ediyor.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gelişmeleri, ABD’deki menkul ve gayrimenkul balonları ile birlikte değerlendirir, AB içindeki derin krizi de hesaba katar isek belirsizliğin ulaştığı düzeyi kestirmek zor olmaz. Bu gelişmelerin yaratacağı dalgalanmalar ve beklenti değişiklikleri Türkiye ekonomisini de etkiyecek. Bir yanda Orta Doğu’daki yüksek tansiyon ve ağırlaşan yapısal sorunlarımız, diğer yandan iyice olumsuzlaşan küresel koşullar dikkatli olmayı gerektiriyor. 2006 yılı için dış ticaret hacminin daralma eğilimine girmesi veya yeterli ve gerekli düzeyde net sermaye girişinin olmaması gibi ihtimaller çok ciddi sıkıntılar yaratabilir. Risk alma isteğinin her hangi bir sebeple azalma eğilimine girmesi kısa süre içinde ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Bugüne kadar siyasi tavizler vererek ve Batı’nın endişesinden yararlanarak günü kurtardık. Ancak bundan sonrasının aynı şekilde devam edebileceğinin herhangi bir garantisi yok.

Dikkatli olmak gerekiyor, hareket yeteneği gerek içeride gerekse dışarıda daralıyor. Taşıma su ile değirmeni daha fazla döndürmek bayağı zor olacak gibi görünüyor. Özelleştirme adı altındaki son satışları dikkate alarak rehavete kapılmamak gerekiyor. Tekrar hatırlatalım 2006 bir önceki yıla göre daha zor bir dönem olmaya aday...