KUTUP YILDIZI Sosyolog Şule KILIÇARSLAN
Avrasya Kültürel ve Toplumsal Gelişim Derneği Onursal Kurucu Başkanı
Türk Amerikan ilişkilerinde yeni dönem...
 
ABD’nin Afrikalı bir aileden gelen ilk siyahi devlet başkanı, Barack Huseyin Obama`nın, “Değişim” sloganı altında Atlantik’i aşarak, sürpriz şekilde Türkiye’ye gelmesi, dış politikada değişim rüzgarlarını da sürüklemekteyken, bu ziyaret kararı Türk siyasal çevrelerinde gerek muhalefet ve iktidardaki siyasal çevreler, gerekse Türk halkı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Bununla birlikte, bu ziyareti, iki müttefik ülke arasında Irak harekatı öncesinde yaşanan 1 Mart Tezkeresi krizinin yol açtığı kırılma ve 4 Temmuz’daki çuval krizinden sonra yaşanan dört yıl süreli bir tamirat ve yakınlaşma jesti olarak mı algılamak gerekir?Yoksa NATO müttefiki iki başkentin daha geniş bir perspektif kapsamında, değişen dünya konjonktürüne uygun koordinatları kapsayan yeni bir ortaklık tazeleme antlaşması olarak mı yorumlamak daha gerçekçidir? Washington-Ankara ortaklığının yeni dönemde gerçek anlamda nasıl işleyeceği, ABD tarafının hangi talepler ile masaya geleceği, buna karşılık Obama yönetiminin de Türkiye’nin istek ve beklentilerini ne ölçüde karşılayacağı gelecek yıllarda net bir şekilde görülecektir. Birinci yaklaşıma göre, Obama Yönetimi’nin Bush döneminden farklı olarak, Türkiye’ye daha fazla önem verdiğini, Ankara’nın ABD’nin yeni dış politika stratejilerinde öncelikli bir yer verme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan Barack Obama`nın seçim bildirgesinde, “Başkan George Bush`un yanlış Irak müdahalesi yüzünden, bölücü PKK terörünün arttığı ve Obama`nın, başkan seçildiği takdirde Türk-Amerikan stratejik ortaklığının onarılması için çalışacağı” konusuna atıfta bulunulması,bir bakıma ülkemizde çok tartışılan stratejik ortaklığın yeniden restorasyonu olarak tanımlanabilir. Resmi söyleminden bakıldığında, Barack Obama ve Joe Biden ikilisi, Ortadoğu’da istikrarlı, demokratik, devlet gemisi Batı`ya demirli bulunan Türkiye ile yakın bir ilişkinin, Beyaz Saray’ın ulusal çıkarları için önem taşıdığı, bu nedenle de tarafların ekonomik, sosyal ve askeri işbirliği potansiyelini yeniden formüle etme varsayımı ile hareket ettiğini söyleyebiliriz.
Başkan Obama, Türkiye ziyareti sırasında Tophane-i Amire`de Türkiye`nin çeşitli üniversitelerinden 100 kadar gençle bir araya geldi. Türkiye’ye gelmeden önce dersine iyi çalışmış ve Türkiye’nin sevdiği ve onore oldugu konuları iyice öğrenmiş olduğu belli oluyordu. Daha Avrupa’dayken,"Ben Türkiye`nin AB üyesi olması gerektiğini düşünüyorum." diyerek büyük bir kesimin, sonrada "Türkiye NATO`ya asker gönderip askerlerinin hayatını tehlikeye atabiliyorsa Avrupa`ya kayısı ticaretineden yapmasın, serbest dolaşımın imkanlarından neden yararlanmasın." diyerek, öncelikle Malatyalılar’ınve Avrupa ülkelerinde çalışmak isteyen gençlerin gönlünü çeldi. Böylelikle daha gelmeden önce, kendisinin sıcak karşılanmasını sağlayacakmesajları vererek 2 puanı alıyordu. Ankara`ya gelip de, Anıtkabir’i ziyaret edince, anı defterine yazdıklarıyla ve Atatürk`ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" özdeyişini kullanarak Atatürk`e verdiği değeri öne çıkardı ve 2 puan daha aldı...

Tophane`i Amire`deki müzeyi ziyaretinden sonra yaptığı kısakonuşmayı bitirince Obama, öğrencilere soruları alabileceğini söyledi.Öğrencilere söz vermeden önce onları gevşetmek için espri yapan Obama, "İsterseniz Türkçe de sorabilirsiniz ama benim Türkçem çok iyi değil." diyerek katılımcıların sempatisini kazandıve günün bombasını patlattı: saatine bakarak, "Ezandan önce programı bitirmeyi umut ediyorum. Yarım saatimiz var" dedi ve 3 puanı da burada aldı. Eski Başkan Bush`un `Ya bizdensiniz, ya bizden değil! Haçlı seferleri...` gibi korkutucu söylemlerinden sonra, Obama`nın bu saygılı yaklaşımı Türk halkını oldukça rahatlattı. Bunun yanısıra, ülkemizi `ılımlı İslam modeli` olarak göstermeyip, `laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti` vurgusuyla, Bush döneminin yaptığı zararları ortadan kaldırmaya istekli ve kararlı olduğunu ve uzlaşmacı yeni bakış açısını gösterdi.
Aslında Obama`nın yapmak istedikleri, Bush`unkilerden pek farklı olamaz, çünkü her ikisi de Amerika`nın menfaatlerini gözetmek zorunda. Başkan Obama’nın da geleneksel ABD çizgisi dışına çıkması beklenemez. Amerika`nın Barack Obama`dan yapmasını beklediği işler bellidir: Bunlardan ilki ülkedeki ekonomik krizin çözümüdür. Bu kriz ne kadar da büyük olsa, Amerika bunu tek başına çözebilir. Ortadoğu’daki petrol savaşını ve Afganistan`daki Talibanla olan savaşını da kazanmak zorundadır. Petrolü kaybetmek ve Taliban’a yenilmek Amerika için sonun başlangıcı olabilir... Bu olaylar George Bush`unaşırı güç gösterisiyle halledilemediğine göre, daha ılımlı bir politika uygulaması beklenenObama seçilmiştir.
Afganistan` da Türkiye`nin prestijine ihtiyacı vardır. Fakat Irak`ta ve İran`da çözüme gitmek için Türkiye`yi darıltmaması lazımdır. Yine İsrail ile Gazze olayını çözerken de Ortadoğu ülkelerini karşısına almadan İsraili gözetmek zorundadır.
Bu bağlamda Türkiye’nin Suriye ve İran’a açılımı, Suriye ile İsrail’i, Afganistan ile Pakistan’ı, Irak’taki çeşitli grupları uzlaştırma girişimleri Washington’da da dikkatle izlenmektedir. Obama yönetimi bu ve diğer bölgesel meselelerde, izlemeyi düşündüğü yeni politikalarda Türkiye’nin katkılarının sağlanmasını kendi stratejik hedefleri açısından da çok önemsemekte, bu alanlarda Türkiye ile “ortak” çalışmak istemektedir. Türkiye için hazırlanan siyaset hemen hemen bellidir: Türkiye`nin vereceği destek karşılığında, ABD ile olan ticaretin biraz artmasını sağlayacak ve AB ye girmesi için destek verecektir. Aksi halde 1973 ten beri elinde tuttuğu "Sözde Ermeni Soykırımı" ve ``Kıbrıs`` kozlarını kullanarak Türkiye’yi zorlayacaktır.
Türkiye’nin Avrasya nüfuz alanında Ermenistan`ın yer aldığı Kafkaslar bölgesinde enerji projelerinde Bakü Ceyhan’ı ABD desteği ile başarması, gündeme Nabucco Projesi’nin de ABD ve AB’nin ortaklaşa desteği ile gerçekleştirilmesi şansını getirmektedir. Jeopolitik anlamda, Avrupa ve Asya arasında bir köprü olan Türkiye, Avrupa piyasaları için Rusya dışındaki kilit öneme sahip bir enerji geçiş merkezi ve Boğazlar üzerindeki kontrolü vasıtasıyla Karadeniz`in ekonomik ve enerji güvenliğinin sağlanmasında NATO müttefiki olarak hayati roller üstlenebilmektedir.
ABD ve Türkiye`nin, Irak, İsrail, Ortadoğu diplomatik çabaları, İran ve Avrasya enerji projeleri ve Karadeniz ve Kafkasya güvenliğini kapsama alanına geniş bir çerçeve içinde pek çok ortak çıkar alanı mevcuttur. O halde akılcı ve demokratik esaslara dayalı diplomasi açılımları, taraflara yeni imkanlar ve şanslar tanıyabilecek fırsatları yakın zamanda getirebilir…
Bir futbol takımının başarısı sadece antrenörün verdiği taktikle mümkün degildir. Oyuncuların da antrenöre inanmaları ve verdigi taktikleri uygulamaları tribünler için degil, takımın başarısı için oynamaları ile mümkündür. Bunun yanında masöründen malzemecisine kadar herkesin takımın başarısı için çalışması şarttır. ABD, müttefiki Türkiye’nin hassasiyetlerini çok iyi bilen bir kadro ile mevcut ortaklığı geliştirmek amacı ile yeni bir değişim için düğmeye basmıştır.