GÜNDÜZ S. AKTAN

1915'te Ne Oldu?
 
Yahudi soykırımı ile mukayese edilirse, daha büyük bir katliamlar serisi Türkler’in başına geldi. Ayrıca Kafkaslardaki bir çok Müslüman, Türk olmadığı halde kıyıma uğradı, dolayısıyla tarihimizin 1 yüzyılı büyük facialarla geçti.
 
1915 yılına gelmeden, 1- 2 yıl öncesine bakmakta yarar var. 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşlarını kaybettik. 2 ay içinde Balkanlar’daki topraklarımızın %87’si gitti. Nüfusumuzun %60’ını kaybetmiş olduk. Anadolu gibi yurdumuz saydığımız bir bölgeyi kaybetmemiz ile sonuçlandı.
Burada yaşayan halkımızın 1.400.000’i öldü, 400.000’i de muhacir olarak önce İstanbul’a oradan da Anadolu’ya yayıldı. 1821 isyanının başlangıcından 1922 Büyük Taarruz’un sonuna kadar geçen 101 yıl için, Justin McCarthy’nin yapmış olduğu çalışmaya göre Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşayan Türk ve Müslümanlar’ın 5 milyondan fazlası öldürüldü, 5 milyondan fazlası da Anadolu’ya geldi.
Bu rakamın içinde 1860’da Rusya’nın Orta Asya’yı almasından sonra Türkiye’ye gelmiş olan Osta Asya’lı Türkler yoktur. Yani Anadolu’daki nüfusumuzun yaklaşık %40’ı Anadolu kaynaklı değildir. Yahudi soykırımı yaklaşık 6 milyon insanın öldürülmesiyle sonuçlandı. Yahudiler’in Avrupa’dan kopup gelenleri de 2 milyon civarındadır. Yahudi soykırımı ile mukayese edilirse, daha büyük bir katliamlar serisi Türkler’in başına geldi. Ayrıca Kafkaslar’daki bir çok Müslüman, Türk olmadığı halde kıyıma uğradı, dolayısıyla tarihimizin 1 yüzyılı büyük facialarla geçti.

1914 yılı Ağustos ayında 1. Dünya Savaşı başlıyor, Kasım’ın başında da biz savaşa giriyoruz. Enver Paşa Ruslar’a karşı Doğu Harekatına başlıyor. Amaç Kars ve Ardahan’ı kurtarmak. 16 Ocak 1915 yılında bu harekatta ordumuzun yaklaşık 60-70 bin askeri donarak ölüyor. Tabiatıyla bir Sarıkamış Doğu cephesi faciası var. Ermeni tehcirini anlamamız için evvela bunu anlamamız lazım. 19 Ocak 1915’te Çanakkale Deniz Savaşları başlıyor. 18 Mart’ta denizden muazzam bir saldırı geliyorve bu 25 Nisan’a kadar sürüyor. Deniz savaşları duruyor, kara savaşları başlıyor ve aşağı yukarı 1 sene sürüyor. Biraz geriye gidersek, Şubat 1915’te Süveyş Harekatı başlıyor.
Mayıs’ta, yani tehcir ayında Osmanlı ordusu 3 cephede çatışmakta. Mart ayında Van’da ilk Ermeni isyanı başlıyor. Van dediğimiz zaman bugünkü il sınırlarını alıyoruz, fakat "Van İsyanı başladı, Van civarında katliam oldu" dendiğinde Bitlis’i ve Muş’u da içine koyacaksınız. Osmanlılar 15 Nisan’da Van isyanını bastırıyorlar. Mayıs 1915’te bölgeye Rus taarruzu başlıyor.Burada 2 Mayıs günü Doğu Cephesi komutanı olarak Enver Paşa’nın İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya yazdığı meşhur bir telgraf var. Bu telgraf şöyle: "Van Gölü etrafında Ermeniler isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir haldeler. Ermeniler’in buralardan çıkarılarak isyan yuvalarının dağıtılması düşüncesindeyim. 3. Ordu komutanlarının verdiği bilgiye göre Ruslar 20 Nisan 1915 tarihinde kendi sınırları içindeki Müslümanları sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşı olmak ve hem yukarıda bahsetmiş olduğum amacı sağlamak için bu Ermenileri aileleri ile birlikte Rus sınırları içinde çeşitli yerlere dağıtmak gerekmektedir.
Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesi ile tatbikini rica ederim. Bir mahsuru yoksa isyancılarla ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışarısına göndermeyi ve onların yerine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim." Yani Enver Paşa’nın düşüncesi; ki sonradan Talat Paşa’da bu fikre katılıyor, Ermeniler’i imparatorluğun başka yerlerine aileleriyle birlikte sevkedip iskan etmek. Burada Ruslar’ın yaptığının aynısını yapmış olsalardı muhtemelen ortada hiçbir sorun kalmamış olacaktı. Korkunç bir katliam olacaktı, herkes ölecekti, Hem Enver Paşa hem de Talat Paşa daha insani yöntemi tercih ettiler ve bugün bu sorunun bizim başımıza çıkmasına yol açtılar. Daha zalim, daha hunharca hareket etselerdi, bugün bir harp sonucu koca bir kitlenin yok olmuş olduğunu öğrenecektik.
Ama soğukkanlı bir şekilde; biz bunları buradan alalım, gerekli tedbirleri de alalım, Kuzey Suriye’ye nakledelim diye karar aldılar, başımıza bu belanın çıkmasının temel nedeni oldular. Mayıs ayında bu telgraf Talat Paşa’ya gidiyor, yasa çıkarılmadan kendi kararıyla tehciri başlatıyor. Tehcir o kadar önemli bir olay ki, insanları evinden çıkartıp yolda yürütüyorsunuz. Yaşlılar ve çocuklar 48 saat içinde zaten ölüyorlar. Bölge son derece zor bir bölge bir de eşkıyalar var, asayişi temin edememişler. Talat Paşa bu işin çığrından çıkacağını daha başından tahmine ettiği için öneriyi hemen kabineye götürüyor ve 27 Mayıs’ta "tehcir yasası" çıkıyor. Bu yasa savaş gerekleri dolayısıyla bölgenin boşaltılmasını öngörüyor. Bu belge asla tehciri dile getirmez, burada bir "nakil" vardır. Ermeniler Doğu bölgelerinden alınıp başka bir yere taşınmaktadır, fakat bu nakil bir süre sonra Batıya ve Güneye de sıçrar. Nedenini hiç birimiz tam olarak bilemiyoruz. İstanbul’daki Ermeniler nakil yapılmadı, Hüdavendigar denilen Aydın vilayeti ve çevresindekiler, Kütahya’daki Ermeniler de kaldı.
Gregoryan Ermeniler götürüldü fakat Katolik ve Protestan Ermeniler, devlet memuru olanlar kaldılar. Osmanlı ordusunda savaşan Ermeniler’in aileleri de yerlerinde kaldılar. Osmanlılar Ermeniler’i Suriye’ye götürürken, Suriye’nin bir gün sınırları dışında kalacağını düşünmemişlerdir. İlber Ortaylı şöyle diyor: "1917 yılında Türkler’e; Suriye 1918 yılında elinizden çıkacak ve başka bir ülke olacak deseler kimse inanmazdı." Halep, Antep, Maraş arasında bir fark yoktu. Dolayısıyla "deportasyon" kelimesi geçerli değildir. Bu kelime Yahudi Soykırımında kullanıldığı için Ermeniler bunu aldılar ve kullandılar. Deportasyon kendi sınırlarınız dışında götürdüğünüzde kullanılır. İngilizce tabiriyle "relocation" denilen bir olay var. Deportasyon dediğiniz zaman kendi sınırlarınızın dışına atmak anlamına geliyor, otomatikman Yahudi Soykırımı ile çağrışım yaptığı için aynı hareketi yapmış duruma düşeriz, onun için bu kelimeyi kullanmamak gerekir. 27 Mayıs’ta tehcir başladı ve 25 Kasım’da bitti. Bu geçici bir durdurmaydı, daha sonra bir yıla yakın bir süre devam etmiştir.
1918’te Mondros oldu ve 1919’da tekrar geriye gitme izni verildi. Geriye dönenlere mal mülk iade mecburiyeti vardı. Fakat bir toplum bir yerden kaldırılıp başka bir yere götürülünce, tekrar geriye getirmek, malını mülkünü vermek tam anlamıyla mümkün olamıyor.

Gelenler de kalamayacaklarını anlayıp geri dönüyorlar. Tehcir başlar başlamaz İngiliz, Fransız ve Rus milletleri deklarasyon yayınlıyorlar ve Babıali’yi bu işten kişisel olarak suçlu tutuyorlar. Halbuki iyi niyetle bu grubu alıp başka bir yere yerleştirmeye çalıştılar, bunun için para sarfetttiler, organizasyon kurdular. Bu başarılı olmadı, önemli sayıda Ermeni öldü. Bir çok hesap yaptım, 10.000’e kadar inebiliyorsunuz, Justin McCarthy 600.000’e kadar çıkmıştır.
Bizim Bakanlığımızda Kamuran Gürün’ün 1989 yılında yazmış olduğu Ermeni dosyasında 300.000 civarında olabileceğini söyler. Çok muhtemelen çok daha düşük bir rakam çıkacaktır. Rakamlar önemlidir, çünkü facianın boyutunu gösterir. Aslında hukuken rakamın büyüklüğü veya küçüklüğü ile alakalı değildir ama rakam büyükse olayın vehameti de büyüktür. Maalesef iskelet sayıyoruz, saymaya da devam edeceğiz. İstatistikler çok önemli, hastanelerde hangi hastalıklardan kimler ölüyor, meteoroloji istatistikleri çok önemli, hava durumu nasıldı?
1980’lerden beri mezarlardan çıkanlar var, sürekli olarak ölen Müslüman ve Türkler’in mezarları çıkıyor, muhtemelen eşit sayıda Ermeni mezarı da çıkabilir. Karşılıklı çatışmalarda Ermeniler’in öldürdüğü Türk kadar öldürülen Ermeni de olmuştur. Bu olaya ne demek lazım? Bu bir trajedidir.1821-1922 arasında bu trajedilere Türkler ve Müslümanlar Kafkaslarda ve Balkanlarda defalarca maruz kaldılar. Bizim kayıplarımız daha fazlaydı. Thornby Kudüs savaşında Anadolu’daydı ve Yunan tarafından olayları izliyordu, bir kitabında: "Dünyanın en büyük trajedisi bir imparatorluğun yıkılmasıdır" demiştir. Thornby çok büyük bir tarihçidir. Osmanlı’nın yıkılışını ve orada yaşanan olayları gördü ve bundan dolayı bu lafı söyledi.
Bizim hafızamız, bizim başımıza gelenleri unutma yönündeydi. Atatürk çağında kar