SİVRİ SİNEK SAZ Av. Talat METE
"AB" de Neler Oluyor...?
 
Geçtiğimiz günlerde Fransa’da, ardından da Hollanda’da "AB" anayasası içinyapılan referandumda "hayır" çıkması, kafaları epeyce karıştırmış durumda. Hele bu sonuçlardan sonra Lüksemburg Başbakanı JUNKER’in "onay sürecini sürdürmek yanlış" açıklaması ve İngiltere’de de oylamayı askıya alma düşüncelerinin dillendirilmesi, akla Avrupa Birliği’nde ne oluyor? sorusunun takılmasına neden olmaya başladı.
Her nekadar, yukarıda belirttiğimiz iki ülkede yapılan referandumlarda hayır çıksa da, bir kısım yorumcular esas neden ekonomik deseler de, aslında ekonomiden çok, ağır basan başka nedenler var görüşündeyiz. Avrupa halklarının bilinç altında sakladığı başka nedenler bu yoklama sonuçlarını doğurmuştur. Bu dalganın yayılmasından korkulduğu ve ortalığın yatıştırılması için; süreç devam ediyor veya biraz askıya alalım biçiminde görüşler açıklanmaktadır.
Bu noktada bizim yöneticilere düşen esas görev, Avrupalılar’ın bu mesajlarını iyi okuyabilmek ve bize dair olanları için kafalarda beliren veya daha önceden beri var olan olumsuz yargıları ortadan kaldırabilmenin yollarını bulmaktır. Hele Almanya da bu yıl Eylül ayında yapılacak erken seçimde oluşacak muhtemel sonucu da düşündüğümüzde durum daha da önemli bir biçim almaktadır.
Daha önceki sayılarda, bu satırlarda ülkemiz yöneticilerine seslenerek, çok gecikmiş olmamıza rağmen yapılan ve yapılması gereken reformların, Avrupalılar istiyor ve dayatıyor diye değil, halkımız hak ediyor diye yapılması gerekli olduğunu belirtmiştik. Yine aynı görüş ve düşüncelerin arkasındayız. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal bize çağdaşlık ve gelişim yol haritasını çizmiş ve kendinden sonra gelen yöneticilere vasiyet etmiştir. Yapılması gereken, bu yolu takip etmek olmalıdır. Avrupa Birliği’nin iki üyesinde yapılan referandum sonuçları, bu üye ülkeler halkının kafalarında var olan, gizli Türkiye karşıtlığını ve korkusunu açıklamaktadır. Hollanda’da kisonuca ilişkin seviç ve bu düşüncenin halk tarafından şölen vari açıklanması, bilinç altının dışa vurulmasının en güzel kanıtıdır. Asla suçlamıyorum belki ben de Türk değil Hollanda’lı olsaydım ayni şekilde davranabilirdim. Burada sorun onlarda değil bizdedir.
Avrupa Birliği’nin, hiç bir zaman "siyasi bir birlik" olamayacağı çok açık. Olsa olsa "ekonomik işbiliğine ve ortaklığına" dayalı bir birliktelik olabilir. İşte gizli neden ve tepki burada yatmaktadır. "Siyasi birlik olamayacağı" tepkisi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin baskıyla oluşturamadığı siyasi birlikteliği, demokratik Avrupa’nın başarabilmesi de hayaldir. Bu kadar çok etnik ve köken farklılığı ve tarihe dayalı düşmanlıkları olan toplumlarda, tekliği sağlamak ütopya olsa gerek.
Avrupanın ortasında dağılan Yugoslavya içerisinde, daha dün denilecek kadar kısa bir sürede yapılan katliamları ve soykırımı seyreden Avrupa’nın siyasi birlik oluşturmasını düşünmek hayal değil de ne olabilir. Bizim yapmamız gereken çok çalışmak, Avrupa’yı düşünmeden kendi gelişmişliğimizi sağlamak. Zaten biz bu süreci tamamlayana kadar da, ortada ne Avrupa Ekonomik Birliği kalır, ne de Avrupa Siyasi Birliği oluşur.
Herkes kendi yolunda yürür. Önemli olan bu yolda yürürken bizim geriden koşmamamız. Biz gelişimimizi tamamlayıp, "muasır medeniyetin de önüne geçince" Avrupalı zaten senin peşinden koşacaktır. Ancak iktidarımız, Avrupa Birliği’nde gelişmekte olan duygu ve düşünceleri sezmiş olmalı ki, biraz ipe un serip işi gözlemeye almış, bu arada da eski özlemleri depreştirmeye yönelik çalışmalara hızlı bir biçimde girmeye başlamıştır. Kurnazlık, reform yapıyorum diye çıkarılmakta olan yasaların içerisine eski özlemleri gösteren ve toplumu geliştirme yerine germe ve kaşıma yönünde maddeler sokuşturmak.
Bunun en güzel son örneği, yeni Türk Ceza Yasası. Halkın haber alma özgürlüğünün kısıtlanması, bireysel eleştiri yapabilme hakkının elden alınması dönemleri geçeli çok olmadı mı? Geçmişte bu tür uygulamalara giden iktidarları gördüğümüz halde bu susturma isteğinin anlamı ne?
Hele geçenlerde, Ankara’da 3 ilk öğretim okulunda öğrenci ve velillerin dini inançlarının derecesini yoklamak için araştırma yapılmasına izin verilmesinin anlamı ne ola acaba? Allah aşkına bu toplumda kimin dinle kavgası veya sorunu var. Bırakın bu toplumun yakasını. Bırakın baş örtüsü, türban olayını. Bırakın dini siyasallaştırmayı. Huzur verin biraz. Toplumu gereksiz olaylarla gerip, yaşam sevincini törpülemeye çalışmayın. Gelecek kaygıları yaratmaya çalışmayın lütfen. Şüphesiz ki, herkesin dinini öğrenme hakkı var.
Bunu çağdaş bilimin ışığında ortaklaşa bir kararla kabul edelim. Herkes düşüncesini açıklamalı bu konuda. Neden merdiven altlarında sırf kuran kurslarıyla din öğretimi? Anlamını kavramaksızın başka bir dilde ezbere verilen sözde din eğitimiyle kim dinini öğrenebilir. Kendi dilimize ne olmuş? Neden anladığım bir dilde gerçek olarak ve kavrayarak dinimi öğrenmeyeyim. Neden dualarımı güzel Türkçem ile yapmayayım. İşte toplumumuzun yolunu açacak toplumsal barışı sağlayacak en önemli reform bu değil mi?
Yazıma, "Karluk" Türkleri’nin Türkçe olarak Allah’a, (Göktanrı’ya) yakarışlarına bir örnek vererek son vermek istiyorum.
Ey Göktanrı beni duy/Yakarışıma sana ulaşma gücü ver/Toprağımda yeşillikler sararmasın,/Atım, davarım susuz kalmasın/Ürünüm solmasın, başsız kalmasın/Sönmesin obamın çırası/ Gücüm, aşım azalmasın/ Sana uzanmış ellerimi/ Boşta bırakma Yüce Göktanrı/ Korumadan yoksun bırakma bizi/ Eksiltme azığımızı, dileğimizi/ Bozdurma dirliğimizi, birliğimizi/ Koru budunumuzu töremizi. *
* Cemal KUTAY "Atatürk’ün beraberinde götürdüğü hasret" Türkçe İbadet. Ana dilimizle kulluk hakkı.