EKONOMİK FORUM Prof. Dr. Sadi UZUNOĞLU
Trakya Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi
Bildiğimizi yeniden öğrendik...
 
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ulusal gelir hesaplarını güncelleyerek hesaplarımızı Avrupa Hesaplar Sistemine (ESA95) daha uygun hale getirdi. Yeni hazırlanan endeks 1998 yılı baz alınarak oluşturuldu.

Öncelikle böyle bir çalışmanın yapılmasının gerekli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Biz de öğrencilerimize anlatırken veya seminerlerde Türkiye’nin ulusal gelir hesaplarında yüzde 20-25 civarında bir sapma olabileceğinden yola çıkarak analizler yapmaya çalışıyorduk.

Bilindiği gibi ekonomide kayda girmeyen veya kayıt dışı olarak ifade edilen iki farklı kavram vardı. Birincisi ulusal gelir hesaplarında yer almayan veya saptamakta zorlandığımız mal ve hizmet üretimi, ikincisi ise vergi açısından kayıt dışılık. Birincinin saptanmış olması yani ulusal gelir hesaplarının yaklaşık yüzde 20’lerin üzerinde artırılması bizim açımızdan; yani girişimci, vatandaş, karar alıcılar açısından çok fazla bir şey ifade etmiyor. Örneğin, 2006 yılında 400 milyar dolar olarak hesaplanan ulusal gelirin 526 milyar dolar olarak revize edilmesi reel olarak ülke içinde yaşayanları etkilemiyor. Zaten analizlerde ele aldığımız gerçeği rakamsal olarak artık ifade edebiliyoruz. Hele hele dolar bazında kişi başına gelirin 2 bin dolar daha yüksek çıkması bizi iktisatçı olarak hiç ilgilendirmiyor. Dolar bazında kişi başına geliri “sakız” edenler genelde politikacılardır. İktisatçı bu rakamı asla kullanmaz…

Çünkü dolar yükseldiğinde farklı, dolar düştüğünde farklı gelirlere ulaşılır. Euro/dolar paritesinin değişmesi de dolar bazındaki geliri etkileyebilir. Ayrıca bizim vatandaşımız Türkiye’de TL ile alışverişini yapar ve diğer taraftan herkesin kişi başına aldığı gelir bütün ülkede aynı değildir. Gelirin eşit dağılmadığı bir ortam varsayılarak bu rakama ulaşılır. Oysa gerçek bu değildir. Belki içimizde birinin geliri bu yıl yüzde 20 artmış olabilir ama bir başkasının geliri de gerilemiş olabilir. Dolayısıyla kişi başına dolar bazında gelirin artması bir refah ölçütü değildir. Diğer ülkelerin kişi başına geliri ile de bu rakamı kıyaslayıp bizim yaşam standardımız “budur” denilemez. Bu rakam politikacının “sakızıdır.”

Dediğimiz gibi TÜİK doğruyu yapmış, gerçeği ortaya koymuştur. Ama biz hayatımızın değişmesini istiyorsak ikinci kayıtdışılığı ortadan kaldırmamız gerekir. Böylece yalnızca “aynı kesimlerden” vergi alma adaletsizliği ortadan kalkar. Her gelir düzeyindeki vatandaşın aynı vergiyi ödediği dolaylı vergi toplama adaletsizliği de ortadan kalkmış olur.

Düşünün tarlaya gidip ekim yapacak, tarlasını sulayacak çiftçi ile, fiyatı yüz binlerce Euro lüks otomobile binip akşam “bar önünde” hava atmaya giden vatandaş aynı dizeli kullanıyor. İkisi de aynı fiyatı ödüyor. Avrupa da çiftçiyi desteklemek için renk ve kokusu değiştirilmiş çiftçi mazotu uygulaması var. Gerçi bizde olsaydı ne olurdu bilmiyorum. Herhalde akşam bara giden vatandaşta bu kokulu renkliyi kullanırdı. Kokulu ve renkli ya…

Adaletsiz vergi yapısı Türkiye’deki işsizliğin önünde de büyük bir sorun oluşturuyor. Tek başına sosyal güvenlik reformu adı altında yapılacak “reformun” bir anlamı yok. Bütçe’de sorun yaşandığı için sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeyi yapıyoruz ve önümüzdeki dönemde de sorun yaratılmasın istiyoruz. Peki öncelikle vergi reformundan başlayamaz mıydık? Böylece işçiye, esnafa, memura ve emekliye neden sosyal güvenlik reformumu yapmamız gerektiğini daha kolay anlatamaz mıydık? “Bakın vergi reformu yaptık, herkes elini taşın altına koydu” diyemez miydik? Hep aynı kesimlerden fedakarlık istersek toplumsal huzuru bozmuş olmaz mıyız?

Maalesef ülkemizde neyi ne zaman tartışacağımızı bilmiyoruz. Milli gelir hesapları Türkiye’yi dışarıya daha iyi anlatmak açısından önemlidir. Ekonomide kullandığımız bazı oranlar daha iyi hale gelir. Ama bazıları da kötü (Bunu bir başka yazıda tartışalım)… Bizim açımızdan değişen bir şey yoktur. Bilinen rakama dökülmüştür.

Asıl önemli olan ikinci kayıt dışılığın ortadan kaldırılmasıdır. Özelleştirme, tarım reformu, vergi reformu ve sosyal güvenlik reformu, hatta Basel 2 gibi reformlar bir paket çerçevesinde düşünülmelidir. Yalnızca bütçeye gelir sağlamaya yönelik adımlarla kalıcı bir iyileşme sağlamak mümkün olmaz. Sosyal Güvenlik reformundan önce yapılması gereken vergi reformudur. fiimdi uzmanlık sorusu: IMF neden bunu görmez acaba?