AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
Özel Sektör, Sivil Toplum ve Demokrasi
 
Özel sektör, sivil toplum, burjuvazi ve demokrasi gibi kavramlar kamuoyunda karmaşık algılar yaratıyor. Üzerlerine kolaylıkla sistematik yanlış bilgilendirmeler inşa ediliyor. Bu konularda bilimsel literatür Aristotales’den Marx’a, Keynes’den, Hobsbawn, Schumpeter, Attali ve Acemoğlu’na geniş ve değişken bir yelpazeye yayılmaktadır. Kültürel dilde de Molière’in tiyatro karakterlerinden Thomas Mann’ın romanlarına, Luis Buñel’in filmlerinden, Orhan Pamuk’un yorumlarına bu kavramsal evrim çok yönlü ve çeşitli algılama boyutlarında ifadeler buluyor.

Bu derinlikte bir analize girmeden, bazı kavramların milattan sonra 2013 yılındaki yalın içeriklerini Türkiye süzgecinde özetlemek, teorik berraklık açısından yararlı olabilir.

Burjuvazi
Kentsoylular. Orta sınıf. Elit tabaka. Zenginler. Sermayedar sosyal sınıf… Hegel’in “bürgerliche Gesselschaft” olarak tanımladığı kentliler toplumunun, sahip olduğu vergi mükellefi konumunu oy hakkına çevirme talebi. Günümüzde vergi mükellefi-siyaset ilişkisi.

Daha bir çok farklı çağrışım var. Sözcüğün kökeninde kent var: “burg”. İlk anlamı ile etrafı surlarla çevrili yerleşim alanı. Tarla değil; şato da değil. Avrupa’da Orta Çağ düzeni sona ererken tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylüler, Kilise (ruhban sınıfı) ve soylular (aristokrasi) var. Paralı askerler, esnaf ve küçük tüccar bu sisteme hizmet eden ara katmanlar.

Yeni Çağ’a geçiş Avrupa’da eşzamanlı bir dizi yapısal değişim ile başlıyor:

• Bizans’ın tasfiyesi ile Batı’ya kayan kadim Grek ve Roma kültürel birikimi, Osmanlı denetimindeki topraklara alternatif ticaret yolları arayışı ile tetiklenen coğrafi keşifler ve zenginlik kaynakları, sanatta yeniden doğuş, “Aydınlanma” hareketi ile derin bir entelektüel yenilenme, bireysel özgürlükler ve Kilise’den bağımsız, kutsal kaynaklara bağlı olmayan bir laik siyasal meşruiyet arayışı ve sonunda sanayi devriminin ilk evreleri…

• Bir burjuva projesi olarak Fransız Devrimi, İngiltere’de aristokrasi ile burjuvazinin uzlaşması ve ekonomik ortaklığı gelişen uzlaşmaya dayalı demokratik evrim, Prusya’da aristokrasi, sanayi ve askeri gücün aynı sosyal çemberde yoğunlaştığı otoriter model, ABD’de eski sömürgeci İngiltere’ye karşı verilen mücadele doğrultusunda bireysel özgürlük duyarcılılığın devleti sınırlandırdığı farklı bir deneyim...

• Yükselen ticaret ve sanayi burjuvazisi, kentsoylular. Atölyeler, fabrikalar, yeni icatlar, tekstil tezgâhları, buhar makinası, demiryolları, mekanikleşen tarım, sanayide yeni istihdam alanları, kırsal alandan kentlere göç, Kilise etkisinden uzaklaşan köylüler...

• Aristokrasinin güç kaybı, işçi sınıfının siyasal hareketlenmesi, doktrinlerin partileşmesi, mutlakıyetten meşrutiyet veya cumhuriyetlere dönüşüm... Ulus devlet, milli ordu, milli eğitim ve bürokrasi... Vergi mükellefleri ve eğitimli kesimlerin kendi oylarıyla seçilerek Kralı denetleyecek bir meclis talepleri, “bir insan, bir oy” mücadelesi ve en nihayet ancak 20. yüzyılda kadınlara oy hakkıyla demokrasi sıfatını hak edecek köklü bir evrim...

Marx burjuvaziyi sermaye sahibi (kapitalist) ve ekonomik üretimi yöneten sınıf olarak tanımlar. Aslında aristokrat ve ruhban olmayan kentli sınıfa atıfta bulunan çok daha geniş bir anlamı var bu sözcüğün. Günümüzde ise, geçimi resmi kaynaklara dayanmayan, devletin kamu yönetimi sektörü dışında iş yaşamı olan ve geliri orta sınıftan en üst seviyelere uzanan kentliler burjuvaziyi oluşturuyor. Gelir seviyeleri ve tüketim tarzlarına göre değişik dereceleri olan, demokratik dünyanın en geniş sosyal grubu.

Sivil Toplum
Sivil toplum tanımlamasının kökleri Aristoteles’in kullandığı “politika koinonia” kavramına uzanıyor. Anlamı “politik toplum”. Polis’teki, yani kentteki yurttaşların kararlara katılımıyla yönetilen bir düzen. Doğrudan günümüzdeki burjuvazi kavramı ile bağlantılı.

İlk başlarda, demokrasinin olmadığı ortamda sivil toplumun bir siyasal proje olarak yeşerdiğini ve hatta zaman zaman siyasal partilerin doğuşuna kaynak olduğunu görüyoruz. İktidara karşı başkaldırı, iktidarı ele geçirmeye yönelik örgütlenmeler bunlar. Bu sivil kıpırdanmalar bazen modern siyasal partilerin köklerindeki sosyal hareketleri oluşturmuşlar.

Tarihte, birbirinden farklı sosyal ve siyasal yapı ve hedeflere dayalı bir çok örnek var:

− Bizans’ta hipodrom yarışlarında (Sultanahmet) rekabet içindeki Maviler ve Yeşiller takımlarının ardındaki aristokrasi ve halka dayalı siyasal yapılanmalar.

− Orta Çağ’ı sona erdiren reform ve rönesans akımları.

− Kuzey Amerika’daki kolonilerin Londra’ya karşı sonuçlanacak başkaldırısı, ABD’nin kurulması.

− Fransız devrimine giden süreçte aristokrasi ve Kilise’ye karşı burjuvanın güçlenmesi.

− Mason localarının bu dönemdeki siyasal etkinlikleri.

− 19. yüzyılda işçi hareketinin doğuşu.

− Vatikan’ın ikame doktrini ile gelişen hayır işleri kurumları.

− Bir entelektüel burjuva hareketi olan Fabien Society’nin, düşünce kulübü olarak İngiliz İşçi Partisi’nin kuruluşunda oynadığı rol.

− İşyeri kurullarından olarak oluşan “Sovyetler”in Bolşevik devrimine giden süreçteki işlevi.

− Dünya Savaşı gazileri etrafında gelişen Fascio grubunun Mussoloni’yi iktidara taşıyışı.

− Nazi işgali altındaki ülkelerde gelişen faşizme karşı direniş örgütlenmesi, ... Demokrasinin gelişmesi sürecinde doğrudan siyasal iktidarı hedeflemeyen en etkili sivil toplumsal akım olarak, kadınlara oy hakkı hareketi ön plana çıkıyor. Daha sonralarda da hayır işleri, savaş karşıtlığı, ekoloji ve tüketici hakları gibi alanlarda yeşeriyor sivil toplum.

Avrupa’da soğuk savaş düzeninin tasfiye olduğu 1989-90 yıllarıyla beraber sol-sağ kutuplaşmasının öneminin zayıflaması, siyasal gündemde STK’ların etki alanını genişletiyor. İnsan hakları ve ekolojik sorunlar gibi alanlarda sivil toplumun siyasal aktör olarak oynadığı rol belirginleşiyor.

Tüm bu gelişmelerin paralelinde, işçi sendikaları, işveren örgütleri ve devlet arasındaki ilişkiler de yeni bir aşamaya doğru ilerliyor. Bir çok Avrupa ülkesinde, bu kuruluşların artık birer STK olmanın ötesinde resmi karar alma sürecinin bir parçası konumuna doğru mesafe kat ettikleri görülmekte. Bunun da ötesinde, Avrupa toplumlarının temelini oluşturan özel sektör, tüm üretim ve istihdam gücüyle, devlet ile doğrudan etkileşim içine giriyor. Demokratik kararların, bu kararlardan etkilenecek kesimlerle istişare içinde alınması anlayışına iş dünyası öncü oluyor.

21. yüzyıla girerken ise, teknolojik gelişmeler, internet, e-devlet ve e-demokrasi gibi yenilikler, sosyal medya patlaması ve artan coğrafi hareketlilik ile birlikte bilgi toplumu çağı başlıyor. Sivil toplum artık çağdaş uygarlığın temelini oluşturan bir çerçevede gelişmesini sürdürmekte. Yasal mevzuat ortamı, toplumsal bilinç, siyaset dünyası ile karşılıklı etkileşim, siyasal saydamlık, iletişim ve örgütlenme kolaylıkları gibi farklı boyutlarda, uygarlığımızın demokrasi serüveninde yepyeni bir çağ başladı.

Günümüzde “sivil toplum kuruluşu” olmanın en belirleyici özellikleri şunlar:

- Gönüllü üyeliğe tabi olmak

- Devletin ideolojik, organik veya finansal güdümünde olmamak.

- Temsil yetisi, bilgi gücü veya deneyim birikimi sayesinde resmi siyasal karar sistemine, toplumsal tartışmalara veya sosyal sorumluluk projelerine katkı sağlayabilmek.

>b>Özel Sektör ve Siyaset
21. yüzyıl ekonomisinde, 19. yüzyılın sermayedar ve işçi sınıfı ayrımına dayalı kutuplaşmaları da farklılaştı. Şirketlerin sermaye yapıları, halka açılımları, finansal holdingler, kurumsal yönetim dereceleri ve bireylerin çeşitli kişisel yatırımları ve üst düzey şirket yönetimlerinin üretilen artı değere dayalı gelirleri gibi etkenler çok daha çoğulcu bir kapitalizme dönüştü.

Girişimcileri, hisse sahipleri, yöneticileri ve çalışanları ve hatta tedarikçileri, müşterileri ve tüketicileri ile, devletlerin uyguladığı siyasetlerden bir çok alanda ortak etkilenen geniş bir “özel sektör” kavramı oluştu. Her sosyolojik olgu gibi evrim halinde, sınırları, iç katmanları ve çelişkileri değişken bir özel sektör.

Çoğulcu yapısı iyice güçlenen günümüz demokrasilerinde sivil toplum kuruluşları, sosyo-ekonomik temsil kurumları, özel sektör ve akademik etkinlikler için öncelik “politika ile değil, somut politikalarla uğraşmak” olduğu zaman ortaya daha etkili bir artıdeğer çıkıyor. Aradaki fark Türkçede yeterince bariz değil; İngilizcede “politics” ve “policy” kavramları ile daha iyi açıklanıyor.

• Siyaset/Politika: Partiler ve siyasetçilerle ilgili partizan politika. Siyasal partiler içi ve arası ilişkilere, seçim propagandalarına ve kişilere odaklı bir politika tartışması.

• Siyasetler/Politikalar: Toplumu ileriye götürecek karar ve uygulamalar odaklı bir yaklaşım. Politikalar sorunların teşhisi ve çözümüne, atılımlara, bunlar için gerekli yasal, ekonomik ve toplumsal girişimlere, eylem planlarına, uygulama takvimlerine, finansman kaynaklarına ve iletişim araçlarına yönelik.

Özel sektör “kendi işine bakmalıdır”. Özel sektör temsil kurumları münhasıran Türk ekonomisinin küresel rekabet gücü için çalışmalıdır. Bu hedeflere yönelik olarak hangi konu gündeme geliyorsa meşrudur: kur politikası, bölgesel kalkınma, vergi mevzuatı, eğitim reformu, yargı reformu, teknolojik yenililkçilik, insan hakları, AB ile müzakereler, iklim değişikliği, … Tüm yurttaşlar için olduğu gibi, kentli, eğitimli, refah seviyesi orta sınıf ve üstü olmanın, yurtsever olmanın doğası ekonomiyi, toplumsal kalkınmayı, demokrasiyi, adaleti ve özgürlükleri savunmayı gerekli kılıyor.