RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Türk Amerikan Ortaklığı
 
Türk-Amerikan ortaklığı, yıllar boyu sınanmış sarsılmaz temellere sahiptir. On yıllar boyunca ortak değerleri paylaşmaktan, müttefik ilişkisini sürdürmekten ve ortak davaları savunmaktan doğan karşılıklı güven, bu değerli ilişkiyi geleceğe de taşıyacak kuvvettedir. İki ülke ilişkilerinin geliştirilmesine önem veriyoruz. Bundan 60 yıl önce savaştan harap olmuş Avrupa'ya güvenlik şemsiyesi sağlamakla kalmayıp Avrupa'yı ekonomik olarak da ayağa kaldıran gücün ABD olduğunu unutmayalım.
 

Aynı dönemde rejimine ve toprak bütünlüğüne yönelik büyük bir tehdit altında bulunan Türkiye`yi Truman doktrini ve Marshall yardımları yoluyla aynı şemsiye altına alan da ABD`dir. Kore`den Somali`ye Bosna Hersek`ten Afganistan`a uzanan ortak davamızda iki ülke omuz omuza çalışmışlardır. On yıllar boyunca ortak değerleri paylaşmaktan, müttefik ilişkisini sürdürmekten ve ortak davaları savunmaktan doğan karşılıklı güven, bu değerli ilişkiyi geleceğe de taşıyacak kuvvettedir. Son dönemde ABD`nin politikalarında yeni yönelimlerin ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunun 21`inci yüzyılın fırsat, risk ve tehditlerini göğüslemeye yönelik yeni bir küresel strateji tasarımı olduğunu ve ABD`nin olduğu kadar batı dünyasının ortak çıkarlarına da hizmet edeceğini bilmekteyiz.
Zira ABD`nin küresel çıkarlarını geçmişte olduğu gibi bugün de hatta belki bugün daha da belirgin bir vurguyla özgürlüklerin ve demokratik değerlerin korunması ve yayılması temelinde tanımladığını görmekteyiz. ABD, kalıcı uluslararası güvenlik, istikrar ve ekonomik gelişme ortamının sağlanabilmesi yolunda dikkatini özellikle Geniş Ortadoğu ve Avrasya bölgelerine yöneltmekte, buralarda kendini gösteren değişim dinamiklerini desteklemek gayretindedir. Uzun vadede de, bu stratejinin başarılı olması, Türkiye`nin merkezinde yer aldığı bu geniş coğrafyanın bir barış ve refah kuşağına dönüşmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla, Türkiye`nin, ABD`nin bu vizyonunu ve stratejisini paylaşmasından ve desteklemesinden daha doğal bir şey olamaz.

İki Ülkenin Vizyonları Ve Stratejileri Örtüşüyor 21`inci yüzyılın yeni fırsat, risk ve tehditlerine ilişkin olarak iki ülkenin vizyonları ve stratejileri örtüşmektedir. İki ülkenin ortak gündeminde terörle ve kitle imha silahlarının yayılmasına karşı mücadeleden Irak`a, Ortadoğu sorununun çözümüne, Kafkasya ve Orta Asya`nın istikrarına, Afganistan`ın yeniden imarından enerji güvenliğine kadar pek çok konuda paralellik bulunmaktadır.
Böylesine aşikar bir vizyon ortaklığına rağmen, gerek Türkiye gerek Amerika kamuoylarında iki ülke ilişkilerinin geleceğine dair son dönemde yapılmakta olan karamsar spekülasyonları anlamakta güçlük çektiğimi belirtmek istiyorum. Gerçek olan şudur. Eğer bizden önceki nesiller güçlü bir Türk-Amerikan ortaklığı inşa etmemiş olsalardı, biz bugün bu ortaklığın temellerini atmakla uğraşıyor olacaktık. Türkiye`nin kendisinin de önemli bir değişimden geçmektedir.
10 yıl öncesine kadar Türkiye`nin, ABD ile ortaklığına daha çok stratejik, coğrafi konumu ve savunma kabiliyetleri boyutunda katkıda bulunan bir ülke konumundaydı. Bugün ise Türkiye`nin istikrar yaratıcı etkisi sayesinde ``yumuşak gücü`` artmıştır. Dünyanın pek çok köşesinde radikal akımların, terörün ve şiddetin olumlu değişim çabalarına köstek olmayı sürdürdüğü çalkantılı bir uluslararası ortamda Türkiye`nin kapsamlı bir dönüşüm sürecini huzur ve istikrar içinde ileri noktalara taşımaktadır. Bu başarıyı dünyanın sessiz devrimi olaraknitelendiriyorum. Türk ekonomisindeki düzelmeyi rakamlar göstermektedir, mali disiplinden taviz verilmemiştir ve bu sayede ekonomik başarı yakalanmıştır.

AB İle İlişkiler Türkiye, 17 Aralık 2004`te Avrupa Birliği yolunda önemli mesafe kat etmiştir. Fransa ve Hollanda`da yapılan AB anayasası oylamasının, Türkiye ile ilişkilendirilmesi yersizdir vebunu anlamakta güçlük çekiyorum. Oylama Türkiye değil, anayasa oylamasıdır. Nedense bazıları bundan bir şeyler çıkarmak için uğraşıyor. Türkiye üzerinden siyaset yapanlar olmuştur. Türkiye`nin gündeminde 3 Ekim müzakerelerine hazırlanmak vardır. Bundan sonraki süreç, 5 mi olur 10 mu olur, 15 sene mi olur onu bilemeyiz.
Eğer AB küresel bir güç olacaksa veya AB medeniyetler arası uzlaşmanın adresi olacaksa ve siyasi iradeler bütünü olarak algılanıyorsa, AB Türkiye`ye, bana göre muhtaçtır. Türkiye`nin AB`ye katacağı çok şey vardır. Türk halkının yaşam standardını yükseltmek için çaba sarfediyoruz. Türkiye`nin geçirdiği bu değişim süreci Türkiye`yi AB`den asla uzaklaştırmayacak aksine daha da yaklaştıracaktır.

KIBRIS Kıbrıs konusunda Türk tarafının 24 Nisan referandumuyla attığı adıma karşılık, Kıbrıs Türkleri`ne yönelik izolasyonun devam etmesini anlamakta güçlük çekiyoruz, bir İngiliz ticari heyetinin ve Amerikan Kongre Üyeleri’nin KKTC`ye gitmesi olumludur ancak daha fazla adım atılması bekleniyor. BM Genel Sekreteri Kofi ANNAN`ın Kıbrıs Raporu’nun BM`de değerlendirilip neticesinin açıklanmasının aradan bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen gerçekleşmemiştir ve bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz.

Türkiye-ABD İletişimi İki ülke ilişkilerinin daha kapsamlı bir boyuta taşınması gerekmektedir. Burada tabiatıyla iki ülke yönetimlerine büyük rol düşmektedir. Bu bakımdan üzerimize düşeni yapmakta kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Birbirimize direkt iletişim hatlarıyla ulaşabiliriz. Birbirimize ulaşmamız medya aracılığıyla olmamalı. Medya aracılığıyla olacak olursa, bunlar birbirimize olan samimi yaklaşımlarımızı gölgeleyecektir. ABD ile ilişkilerimizde etkin ve sonuç getiren bir beraberliğin sağlanması noktasında güçlü bir iradeye sahip bulunmaktayız.
İki ülke arasında devam eden her düzeydeki yoğun temaslar ve karşılıklı ziyaretler, bu iradenin en belirgin göstergesidir. Başkan BUSH ile bir dost, bir müttefik ve bir ortak olarak stratejik ilişkilerimizi ve bölgesel, küresel plandaki işbirliğimizin gündem maddelerini gözden geçirme imkanı bulduk.