|
|||||
|
|||||
Bürokrasideki 13 yıllık görevimde, uzun süre sivil toplum kuruluşlarıyla ortak proje ve etkinlikler gerçekleştirmiş, sivil toplumun Türkiye’de güçlenmesine katkı yapmaya çalışmış biri olarak, TÜGİAD Elegans’taki ilk yazımda, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde sivil toplumun ve özellikle TÜGİAD’ın misyonu hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Avrupa ve Türkiye’de Sivil Toplum Avrupa’ya baktığımızda, çoğumuzun bildiği gibi, temel yaklaşımın “önce birey” odaklı olduğunu görüyoruz. Her şey insanın Şkri, dini, siyasi, tercih özgürlüğü ile başlar, sistem bireyi taşır ve bireye hizmet eder. Sivil toplum kuruluşları (STK) da bireyi temsil eder ve bireylerin görüşlerini bir araya gelerek daha yüksek sesle ve özgürce ifade edebilmesine, bireylerin karar alma ve denetim süreçlerine katılımına aracı olur. Türkiye’ye baktığımızda, 100.896 dernek faal dernek olarak kayıtlıdır. Peki ama gerçekten bu kadar faal dernek var mı Türkiye’de? Doğrusunu söylemek gerekirse, ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının pek çoğu tabela dernek olarak ya da unvan sağlamak amacıyla kurulmakta ve tüzükteki işlevini yerine getirmemektedir. Ülkemizde örgütlenme eskiden beri korkulan bir faaliyet olmuştur. Bunun yanında, bizimki gibi devlet odaklı ülkelerde birey ve sivil toplumun bir anda güçlenmesini beklemek de biraz hayalcilik olur. Maalesef, sivil toplumun kuruluş ve işleyiş felsefesi bizim toplumumuzda hala tam olarak yerleşmemiştir. Ama Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin bu konudaki ciddi katkısı da göz ardı edilemez. Avrupa Birliği’nin mevzuatında ve dokümanlarında ısrarla vurgulanan sivil toplum olgusu, Türkiye ile ilgili değerlendirmelerde, ilerleme raporlarında da, ülkemizdeki gelişimi, ilgili mevzuatı, karar alma süreçlerine katılımı açısından değerlendirilen bir konudur. AB tarafından ülkemize sağlanan mali destekte de, sivil toplum kuruluşlarına verilen hibeler sivil toplumun güçlenmesine ciddi katkı sağlamaktadır. Avrupa Birliği’ne adaylık öncesinde Akdeniz ülkelerine sağlanan destekten yararlanan Türkiye, adaylık sonrasındaki dönemde, AB’ye aday ülkelere sağlanan PHARE destek programına katılmıştır. Türkiye’ye bugüne kadar 7 milyar euro civarında destek sağlanmıştır. Sivil toplum kuruluşlarına sağlanan destek, sadece Türkiye’nin yönettiği kısmıyla yaklaşık 160 milyon euro’dur. Bunun dışında, AB’nin merkezden veya Türkiye’deki temsilciliği kanalıyla yönettiği destek fonları da bulunmaktadır. 2013-2020 yıllarını kapsayan yeni bütçe döneminde de, Türkiye’nin yöneteceği STK’lara yönelik fon miktarı 180 milyon euro’ya yakındır. AB, destek mekanizmasından faydalandırırken, sadece büyük ve Şnansman açısından güçlü STK’lara yer vermiyor. Yerelde örgütlenen, gönüllü desteğiyle ayakta duran, “grassroot” denen küçük ve zayıf STK’lara da destek vermeyi önemsiyor. Sivil toplumun yararlandığı projelerin bütçeleri belki Şnansman açısından çok büyük olmasa da, STK’ların AB’ye katılım sürecinde yer almasını, eğitim almasını, sektöründe var olmasını, kendini tanıtmasını, AB ülkeleriyle ortaklıklar kurmasını, iletişim ağını genişletmesini, dolayısıyla güçlenmesini sağlıyor. Sivil Toplumun Misyonu ve AB’ye Katılım Sürecimizdeki Görevi Sivil toplum nedir, ne işe yarar dendiğinde ben sivil toplumu “bireyle devlet arasındaki köprü” olarak tarif ediyorum. Bu tanımlamayla da, STK’ların iki yönlü misyonunu vurguluyorum. Bir yönüyle STK’lar, kendi tüzüğü ve çalışma alanı kapsamında üyeleri aracılığıyla sokağın nabzını tutuyor. Alanındaki sıkıntıları, talepleri ve ihtiyaçları bir kuruluş olarak incelemek, süzmek, değerlendirmek ve devletle paylaşmak rolünü üstleniyor. Sokağın ihtiyacını ilgili makamlara aktararak karar alma süreçlerinde yer alarak toplumun taleplerini dile getirmesi gerekiyor. Ama bu yeterli değil. İkinci yönüyle de, kendi üyelerini ve sokaktaki vatandaşı bilgilendirme misyonu var. Yani, alanıyla ilgili yeni düzenleme, uygulama, çalışma olduğunda da, bunu üyelerine aktarma, onları bilinçlendirme rolü var. Bir sivil toplum kuruluşu, bu iki yönlü misyonunu ne kadar verimli, etkin, somut ve objektif çalışmayla gerçekleştirebilirse, hem üyeleri ve bireyler hem de devlet ve kurumları nezdinde o kadar güçlü ve dikkate alınan bir STK olabilir. TÜGİAD’ın Ulusal Rolü TÜGİAD, eski ve köklü bir dernek olarak, kurulduğu günden itibaren, bu misyonu taşımış, bu sebeple de hem toplumda hem devlet nezdinde bilinen önemli bir dernek olmuştur. Yıllar içerisinde çıtayı fazlasıyla yükselten TÜGİAD’ın özellikle takipçi ve bilgilendirici misyonunu daha da güçlendirerek sürdürülebilir bir şekilde devam ettirmesi gerekmektedir. TÜGİAD, iş sahibi üyelerini bir araya getiren ekonomi odaklı bir dernek olarak, ülkenin refahı, girişimcilerin desteklenmesi, gelirin adil paylaşımı, yeni yatırım alanları konusunda gerekli çalışmaları yapmakla birlikte, kendisini bununla sınırlayamayacak kadar köklü bir dernek. Avrupa Birliği ile bağlantılı olarak iki konuda TÜGİAD rolünü güçlendirebilir. İlk olarak, AB mevzuatına uyum konusunda yakın takibin sürdürülmesi var. Nitekim, Türkiye’de iş dünyasındaki standartların yükseltilmesi ve çalışanların hak ettiği kaliteli çalışma koşullarına sahip olabilmesinin önemi Soma’da yaşanan maden faciası ile bir kez daha gözler önüne serildi. TÜGİAD gibi sivil toplum kuruluşlarının, bireylerin haklarına ve yaşam standartlarına sahip çıkması ve kamunun pasif ya da yavaş kaldığı durumlarda konunun takipçisi olması, kanaat önderliği rolünü üstlenerek baskı yaratması gerekiyor. Bu konuda TÜGİAD, inşaat, enerji, sağlık, kadın istihdamı vb. farklı alanlarda platformlar oluşturarak, diğer STK’larla da işbirliğiyle, sivil toplumun karar alma süreçlerine katılımını artırabilir. İkinci olarak da, Avrupa Birliği’nde ekonominin itici gücü kabul edilen KOBİ’ler konusunda, hem mevcut KOBİ’ler hem de henüz iş kurma aşamasında olanlar için destek programları yürütülüyor. Girişimciliği destekleme misyonuyla TÜGİAD’ın bu konuda bilgilendirici rolü çok önemli. Önümüzdeki dönemde, AB’nin girişimcilere desteğini daha fazla gündeme getiriyor olacağız. TÜGİAD’ın Uluslararası Rolü TÜGİAD’ın ülke ekonomisi ve çalışma hayatıyla ilgili çalışmalarının yanında, uluslararası platformda da tanıtım ve iletişim odaklı önemli bir köprü vazifesi olduğu aşikar. TÜGİAD, halihazırda üyelerinin yurtdışında iletişim ve ortaklık ağını geliştirmek için pek çok çalışma ve etkinlik yürütüyor. Tüm bu çalışmaların, ekonomik olarak üyelerimize sağladığı imkanların yanında, aslında bu çalışmalarla ciddi anlamda da Türkiye’nin tanıtımı yapılıyor. Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde, AB ülkelerinin Türkiye’ye bakışını incelediğimizde, ülkelere göre farklılıklar gözlemliyoruz. İsveç gibi katılımımızı destekleyen ülkelere karşın, açık şekilde karşı duran üyeler var. Türkiye’nin AB üyesi olmasına en güçlü ve görünen itirazı yapan Fransa’ya baktığımızda, Fransız toplumunun farklı kesimlerinin aynı görüşte olmadığını da görüyoruz. Siyasi proŞlin net bir şekilde karşı çıktığı AB üyeliğimiz konusunda Fransa’nın iş dünyası aynı görüşü paylaşmıyor. İş dünyasını temsil eden STK’ların Türkiye’yi destekleyici açıklamalar yaptığını, bu konuyu hükümetleri nezdinde dile getirebildiklerini görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki, Türkiye’nin üyeliği konusunda 28 üye ülkenin farklı görüşleri olmasının yanında, her ülke özelinde de sosyal kesimlerin farklı görüşleri olabiliyor. TÜGİAD gibi STK’ların AB’ye katılım sürecimizdeki kritik rolü de burada devreye giriyor. Siyasi söylemlere hapsolmuş katılım sürecimize açılım getirmek, AB’deki 500 milyon insanın farklı görüşlerini ortaya koymak ve Türkiye’ye desteği dile getirmelerini sağlamak, TÜGİAD’ın uluslararası misyonunun bir parçası. Tıpkı yeni üye olduğumuz JEUNE’ün bizi üyeliğe davet ettiği mektubunda AB’ye üyeliğimize desteğini deklare etmesi gibi. Daha fazla ülke ve kuruluştan bu desteği almak, bunu kamuoyu ile paylaşmak ve bu işin, siyaset dışı iletişimini yapabilmek çok önemli. Siyasilerin popülist söylemlerde kaldığı ya da bürokrasinin diplomatik çerçevenin dışına çıkamadığı durumlarda sivil toplumun yüz yüze ve daha esnek diyaloğu öne çıkıyor. TÜGİAD’ın G20 Genç Girişimciler İttifakı vesilesiyle 2015’teki zirveyi Türkiye’de düzenlemesi konusunda üstlendiği sorumluluk da iletişim ve tanıtım açısından çok değerli. G20 sadece AB ülkelerinden oluşmuyor ama AB ülkelerinden de üyeleri içeriyor. Türkiye’nin ekonomik açıdan gücünü ve uluslararası alandaki rolünü tüm G20 ülkeleriyle en iyi şekilde paylaşmak, AB sürecimize de önemli katkı sağlayacaktır. G20 hazırlık süreci, bir taraftan ülke içinde TÜGİAD’ı önümüzdeki bir yıl boyunca ön plana çıkaracak bir taraftan da uluslararası alanda bir yıl boyunca TÜGİAD önderliğinde 20 ülkede çalışmalar yürütülecek. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerektiğine ve en iyisini yapacağımıza inanıyoruz. Ve son söz… TÜGİAD, Türkiye çapında ve uluslar-arası arenada çok güçlü bir dernek. Bu ulusal ve uluslararası misyonuyla, mevcut somut çalışmalarını daha da yayarak büyüttükçe, 76 milyonun yaşam standardı için öneriler geliştirdikçe, daha iyinin peşinde takipçi oldukça ve lobi yapabildikçe daha da güçlenecektir… BAŞAK İLİSULU TED Ankara Koleji mezunu olarak, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Uluslararası İlişkiler Lisansımı ve ardından ODTÜ’de Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisansımı tamamladım. Türkiye’nin AB’ye aday ülke olmasıyla kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin (şimdiki Avrupa Birliği Bakanlığı) ilk ekibinde yer aldım. 2001 yılında uzman yardımcısı olarak başladığım ve devamındaki uzmanlık dönemimde, Türkiye-AB müzakere sürecinin yürütülmesinde, İlerleme Raporu ve Türkiye’ye teknik destek çalışmalarında yer aldım; AB’nin mali desteği kapsamında toplam bütçesi 40 milyon euro’dan fazla 50’nin üstünde projede Türkiye temsilcisi olarak koordinasyonu yürüttüm. Varşova’da Avrupa Kolejinde ve Londra’da LSE’de akademik çalışma için bulundum. İlk kez bir kamu kurumunda iletişim birimi açılmasıyla kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığında önce koordinatörlük, ardından başkanlık görevini yürüttüm. Türkiye’nin Avrupa Birliği İletişim Stratejisini hazırlamamızın ardından uygulanması kapsamında, Türkiye ve AB ülkelerinin kamu kurumları, üniversiteleri, STK’ları, medyası, kültür-sanat camiasıyla ve büyükelçiliklerle iletişim proje ve etkinlikleri yönettim. 13 yıla yakın bürokratik görevin ardından Şubat 2014 itibarıyla TÜGİAD Genel Sekreteri olarak çalışmaya başladım. |
|||||